Giriş
Avukat Fatih SEFER tarafında yazılan bu makale, “Değişken İhtilaflar” kavramı, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un (MÖHUK) 3. maddesi ve bu bağlamdaki hukuki sorunlara ilişkin olarak Yargıtay kararlarının incelenmesi neticesinde hazırlanmıştır. Kararlar, hukuki ilişkinin devamı süresince bağlama noktasının değişmesi, farklı hukuk sistemlerinin ardışık olarak uygulanması, kanun değişikliklerinin derdest davalara etkisi gibi “değişken ihtilaf” olgusunun pratik yansımalarını içeren zengin bir içtihat birikimi sunmaktadır.
Değişken İhtilaflar Nedir? 5718 Sayılı MÖHUK m. 3
Değişken ihtilaflar (conflit mobile), kanunlar ihtilafı hukukunda, bir hukuki ilişkinin kurulmasından sonra, uyuşmazlığa uygulanacak hukuku belirleyen bağlama noktasının (örn: vatandaşlık, yerleşim yeri, mutad mesken) değişmesiyle ortaya çıkan sorunu ifade eder. 5718 sayılı MÖHUK’un “Değişken ihtilaflar” başlıklı 3. maddesi, bu soruna ilişkin genel bir çözüm ilkesi getirir: (1) Yetkili hukukun sonradan değişmesi, aksi kararlaştırılmadıkça, kazanılmış hakları etkilemez. Bu madde, hukuki ilişkinin kurulduğu andaki bağlama noktasına göre belirlenen hukukun sağladığı hakların, bağlama noktasının sonradan değişmesiyle kural olarak ortadan kalkmayacağını güvence altına alarak hukuki güvenliği sağlamayı amaçlar. İncelenen Yargıtay kararlarında bu maddeye veya kavrama doğrudan bir atıf bulunmamakla birlikte, Yargıtay’ın farklı çalışma dönemlerine farklı hukukları uygulaması, bu ilkenin pratik bir yansıması olarak görülebilir. Her dönemin kendi bağlama noktasına göre değerlendirilmesi, o dönemde kazanılmış hakların o dönemin hukukuna göre korunması anlamına gelmektedir.
Değişken İhtilaflarda Uygulanacak Hukukun Belirlenmesi
Yargıtay içtihatları, değişken ihtilaflarda uygulanacak hukukun belirlenmesinde teorik bir tartışmaya girmek yerine, somut olayın özelliklerine göre pratik çözümler üretmektedir. Özellikle yabancı unsurlu iş sözleşmelerinde, işçinin farklı ülkelerde çalışması gibi durumlarda Yargıtay, hukuki ilişkiyi dönemlere ayırmaktadır. Her bir dönem için taraflar arasında geçerli bir hukuk seçimi anlaşması olup olmadığına bakılmakta, yoksa o dönemdeki “mutad işyeri” hukuku tespit edilmektedir. Bu yaklaşım, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2023/15983 E., 2023/18915 K. sayılı kararında somutlaşmıştır. Kararda, işçinin farklı tarihlerde Rusya, Irak ve Gürcistan’da çalışması dikkate alınarak, her bir çalışma dönemi için ayrı bir değerlendirme yapılmış ve her dönem için işin fiilen yapıldığı yerin (mutad işyeri) hukukunun uygulanması gerektiğine hükmedilmiştir. Bu yöntem, tek bir hukuki ilişkiye zaman içinde değişen bağlama noktalarına göre farklı hukuk sistemlerinin uygulanmasını mümkün kılmaktadır.
Zamana Bağlı Hukuki İlişkilerde Hukuk Seçimi Sorunu
Tarafların sözleşmesel ilişkilerde irade muhtariyeti kapsamında bir hukuk seçimi yapmaları, modern milletlerarası özel hukukun temel prensiplerindendir. Ancak bu seçim, hukukun dinamik yapısı nedeniyle zamanla yeni sorunlar doğurabilir. Hukuk seçiminin yapıldığı an ile uyuşmazlığın çıktığı an arasında geçen sürede hükümlerde değişiklik olması halinde maddi hukuk anlamında bağlanma ile kanunlar ihtilafı ile bağlanma ayrımı önem kazanmaktadır. Zira yabancı hukukun belirli kuralları sözleşmeye alındığında, bu hukuk sonradan değişse dahi, bu değişiklik sözleşme hükümlerini etkilememektedir. Fakat taraflar arasında gerçek manada hukuk seçiminin yapılmış olması halinde, hukukta ortaya çıkan her değişiklik tarafları bağlayacaktır.
Bu ayrım, meslek pratiğimiz açısından hayati öneme sahiptir:
- Maddi Hukuka Yollama (Incorporation): Taraflar, yabancı bir kanunun belirli maddelerini sözleşmelerine bir şart gibi dahil ederler. Bu durumda o kanun metni “donmuş” olur ve kaynak kanunda sonradan meydana gelen değişiklikler sözleşmeyi etkilemez.
- Kanunlar İhtilafı Anlamında Hukuk Seçimi: Taraflar, ilişkilerine bir bütün olarak belirli bir hukuk sisteminin uygulanmasını seçerler. Bu durumda seçilen hukuk, yaşayan ve değişen bir organizma olarak kabul edilir. Uyuşmazlık anında o hukuk sisteminde yürürlükte olan tüm kurallar (değişiklikler, yeni içtihatlar dahil) uygulanır.
Süreklilik arz eden hukuki ilişkilerde tarafların başlangıçta yaptıkları hukuk seçimi kural olarak ilişkinin tamamı için geçerlidir. Ancak taraflar, ilişkinin devamı sırasında bu seçimden vazgeçebilir veya yeni bir seçim yapabilirler. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2023/7200 E., 2023/7461 K. sayılı kararında bu durum net bir şekilde ele alınmıştır. Kararda, tarafların ilk sözleşmede Türk hukukunu seçmelerine rağmen, daha sonraki tarihli bir sözleşmeyle çalışılan ülke olan Cezayir hukukunu seçtikleri tespit edilmiştir. Yargıtay, bu durumu, “Taraflar sonraki tarihte düzenlemiş oldukları sözleşme ile ilk sözleşmedeki hukuk seçiminden vazgeçmişlerdir” şeklinde yorumlayarak, sonraki tarihli iradenin geçerli olduğuna ve uyuşmazlığa Cezayir hukukunun uygulanması gerektiğine karar vermiştir. Bu karar, zamana bağlı ilişkilerde hukuk seçimi iradesinin de dinamik olabileceğini ve sonradan yapılan geçerli bir anlaşmanın öncekini ortadan kaldırabileceğini göstermektedir.
Hukuki Durumlarda Sonradan Meydana Gelen Değişikliklerin Etkisi
Hukuki durumlarda sonradan meydana gelen değişiklikler, kanun değişikliği veya içtihat değişikliği şeklinde olabilir. Yargıtay, kanun değişikliklerinin derdest davalara etkisini değerlendirirken, kural olarak davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan kanunun uygulanması gerektiğini benimsemektedir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2011/3422 E., 2011/22184 K. sayılı kararında, tenfiz davası devam ederken 2675 sayılı eski Kanun’un yürürlükten kalkıp yerine 5718 sayılı yeni Kanun’un girmesi durumu ele alınmıştır. Yargıtay, yerel mahkemenin mülga kanuna göre karar vermesini bozma sebebi sayarak, “Mahkemece yürürlükte bulunan 5718 sayılı Yasa hükümleri dikkate alınarak delillerin bu çerçevede değerlendirilip, ulaşılacak sonuç uyarınca karar verilmesi gerekirken, yürürlükten kaldırılmış olan yasa hükümlerinin nazara alınıp yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır” demiştir. Benzer şekilde, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2008/2135 E., 2008/7904 K. sayılı kararında da, hükümden sonra yeni bir kanunun yürürlüğe girmesi, yeni kanun uyarınca bir değerlendirme yapılması için bozma nedeni sayılmıştır.
MÖHUK 3. Madde Kapsamında Maddi ve Usuli Hukuk Ayrımı
5718 sayılı MÖHUK’un 3. maddesi, kanunlar ihtilafı kurallarının bir parçasıdır ve uyuşmazlığın esasına uygulanacak maddi hukukun tespitine yöneliktir. Usul hukuku ise kural olarak davanın görüldüğü mahkemenin hukukuna (lex fori) tabidir. Türk mahkemesinde görülen yabancı unsurlu bir davada, yargılama usulü, delillerin sunulması, süreler gibi konular Türk usul hukukuna (HMK vb.) göre yürütülür. MÖHUK m. 3, hangi ülkenin maddi hukuk kurallarının uygulanacağını belirleyen bağlama noktasının zaman içindeki değişimine çözüm getirir. Örneğin, bir miras davasında murisin son yerleşim yeri hukukunun uygulanması gerekiyorsa ve muris yerleşim yerini değiştirmişse, MÖHUK m. 3 dava tarihindeki yerleşim yerinin esas alınacağını söyler. Bu tespit yapıldıktan sonra, o yerleşim yerinin miras hukukuna ilişkin maddi hukuk kuralları uygulanır. Davanın nasıl görüleceği, dilekçelerin nasıl verileceği gibi usuli konular ise her zaman Türk hukukuna tabi olacaktır
Yargıtay, MÖHUK’un 8. maddesine atıfla, zamanaşımının usul hukukuna değil, maddi hukuka ilişkin bir müessese olduğunu ve bu nedenle davanın esasına uygulanacak hukuka tabi olduğunu istikrarlı bir şekilde kabul etmektedir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2023/15949 E., 2023/14847 K. sayılı kararında bu ilke, “Maddi hukukun bir müessesesi olan zamanaşımı, 5718 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi uyarınca hukuki işlem ve ilişkinin esasına uygulanan hukuka tâbidir.” şeklinde net bir şekilde ifade edilmiştir. Bu yaklaşım, bir uyuşmazlığa yabancı bir maddi hukuk uygulanıyorsa, o hukukun öngördüğü zamanaşımı veya hak düşürücü sürelerin de uygulanması gerektiği sonucunu doğurmaktadır.
Hukuki İlişkinin Devamı Süresince Hukuk Nasıl Uygulanır?
Yargıtay, özellikle yurt dışında farklı ülkelerde ve farklı dönemlerde ifa edilen iş sözleşmeleri gibi süreklilik arz eden hukuki ilişkilerde, “parçalı uygulama” yöntemini benimsemektedir. Hukuki ilişki, bağlama noktasının değiştiği (örn: çalışılan ülkenin değişmesi) dönemlere ayrılır ve her bir dönem, kendi koşullarına göre değerlendirilir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2022/18744 E., 2023/3076 K. sayılı kararında, işçinin Romanya ve Umman’da çalıştığı dönemler ayrı ayrı ele alınmış ve her bir dönem için o ülkenin mevzuatının seçildiği sözleşmeler esas alınmıştır. Yargıtay, “…davacının 09.03.2007-31.01.2011 tarihleri arası Romanya’da yaptığı çalışmalar yönünden taraflar arasında bir hukuk seçimi anlaşması bulunduğundan Romanya hukukunun; … 30.12.2014-15.11.2015 tarihleri arası …’ta yaptığı çalışmalar yönünden taraflar arasında bir hukuk seçimi anlaşması bulunduğundan … hukukunun uygulanması gerekmektedir” diyerek, hukuki ilişkinin devamı süresince farklı hukuk sistemlerinin ardışık olarak uygulanabileceğini açıkça ortaya koymuştur.
Geçmişe Etkili Hukuk Değişimi ve Hakların Korunması
Kanunların geriye yürümezliği ilkesi, kazanılmış hakların korunmasının temel bir güvencesidir. Yargıtay, kamu düzenine ilişkin olmayan kanun değişikliklerinin, yürürlüğe girmelerinden önceki olay ve ilişkilere uygulanamayacağını kesin bir dille belirtmektedir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2023/15946 E., 2023/13454 K. sayılı kararında, sözleşmelerin düzenlendiği tarihte yürürlükte olmayan 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun genel işlem koşullarına ilişkin hükümlerinin geçmişe etkili olarak uygulanamayacağı vurgulanmıştır. Hakların korunması, sadece kanun değişiklikleri karşısında değil, içtihat değişiklikleri karşısında da önem arz eder. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2025/1997 E., 2025/2478 K. sayılı kararında, Daire’nin önceki uygulamasına güvenerek dava açan davacının, sonradan değişen içtihat nedeniyle davası reddedildiğinde aleyhine yargılama gideri ve vekâlet ücretine hükmedilmesinin hakkaniyete aykırı olacağı belirtilmiştir. Bu karar, hukuki öngörülebilirlik ve hakkaniyet ilkeleri çerçevesinde hakların korunmasına yönelik önemli bir yaklaşımdır.
Uygulamada Değişken İhtilaflara İlişkin Karar Örnekleri
Değişken ihtilaflar en sık yabancı unsurlu ve süreklilik arz eden iş sözleşmelerinde ortaya çıkmaktadır. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2024/13629 E., 2024/15984 K. sayılı kararı, bu duruma tipik bir örnektir. Kararda, davacının çalışma hayatı iki ayrı döneme ayrılmış ve “davacı işçinin 20.06.2002-29.06.2010 tarihleri arasındaki çalışma dönemi Türk hukukuna, 11.09.2012-05.06.2015 tarihleri arasındaki çalışma dönemi Rusya hukukuna tâbidir.” şeklinde hüküm kurulmuştur. Bu karar, hukuki ilişkinin farklı dönemlerine, farklı bağlama ölçütleri (ilk dönemde zımni seçim, ikinci dönemde mutad işyeri) uyarınca farklı hukuk sistemlerinin uygulanabileceğini göstermektedir. Benzer şekilde, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2022/5894 E., 2022/8367 K. sayılı kararında da işçinin Suudi Arabistan ve Dubai’deki çalışma dönemleri için ayrı ayrı o ülke hukuklarının uygulanması gerektiği belirtilmiştir.
Yabancı Unsurlu Değişken İhtilaflarda Karşılaşılan Sorunlar
Yabancı unsurlu değişken ihtilaflarda karşılaşılan en temel sorun, uygulanacak hukukun doğru tespit edilmesi ve bu hukukun içeriğinin mahkemece bilinmemesidir. Hâkimin, MÖHUK m. 2 uyarınca yabancı hukuku re’sen araştırma yükümlülüğü bulunsa da, bu süreç uygulamada ciddi zorluklar içermektedir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2024/13076 E., 2024/15245 K. sayılı kararında, Irak hukukunun uygulanması gereken bir davada, hangi tarihli İş Kanunu’nun yürürlükte olduğunun dahi netleştirilememesi ve bilirkişi raporunun soyut ifadelere dayanması temel sorun olarak öne çıkmıştır. Yargıtay bu durumda, “Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünden davacının çalışma döneminde yürürlükte bulunan Kanun’un ne olduğunun sorularak ilgili Kanun’un… tüm Kanun maddeleri ile bilgi ve belgelerin gönderilmesinin istenmesi” gibi resmi kanalların kullanılmasını zorunlu görmüştür. Bir diğer önemli sorun ise, yabancı hukuktaki zamanaşımı veya hak düşürücü sürelerin Türk kamu düzenine aykırılığı iddiasıdır.
Hukuk Sistemleri Arasındaki Farklılıklar ve Çatışma Durumları
Farklı hukuk sistemlerinin aynı uyuşmazlığa uygulanma potansiyeli, özellikle zamanaşımı gibi konularda ciddi çatışmalara yol açabilmektedir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2025/905 E., 2025/1763 K. sayılı kararındaki karşı oyda, Ukrayna hukukunda öngörülen 3 aylık zamanaşımı süresinin “fevkalade kısa” olduğu ve işçinin mahkemeye erişim hakkını kısıtladığı gerekçesiyle Türk kamu düzenine (MÖHUK m. 5) aykırı olduğu savunulmuştur. Karşı oyda, “Yetkili yabancı hukukun belirli bir olaya uygulanan hükmünün Türk kamu düzenine açıkça aykırı olması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz” ilkesine dikkat çekilmiştir. Benzer bir tartışma, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2024/3695 E., 2024/7455 K. sayılı kararında Rus hukukundaki 3 aylık süre için de yapılmıştır. Bu kararlar, yabancı hukukun uygulanmasının mutlak olmadığını, Türk hukukunun temel değerleriyle açıkça çatışması halinde “kamu düzeni” filtresinin devreye girebileceğini, ancak bu müdahalenin dar yorumlanması gerektiğini göstermektedir.
MÖHUK 3. Maddeye Göre Süreklilik Arz Eden Hukuki İlişkilerde Dikkat Edilmesi Gerekenler
Öncelikle, ilişkinin her bir dönemi için taraflar arasında yapılmış bir hukuk seçimi anlaşması olup olmadığı titizlikle incelenmelidir. Eğer farklı dönemler için farklı sözleşmeler veya hukuk seçimleri varsa, her dönem kendi bağlamında değerlendirilmelidir. Hukuk seçimi yoksa, her dönem için işin fiilen ifa edildiği “mutad işyeri” tespit edilmelidir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2024/13629 E., 2024/15984 K. sayılı kararında olduğu gibi, sözleşmenin sona ermesine bağlı alacaklar (kıdem tazminatı gibi) için, farklı hukuklara tabi dönemler arasında “makul bir süre” geçip geçmediği gibi ek kriterler de dikkate alınmalıdır. Bu, ilişkinin bir bütün olarak mı yoksa kesintili mi devam ettiğinin tespiti açısından önemlidir.
Kanun Değişikliklerinin Mevcut Hukuki İlişkilere Etkisi
Kanun değişikliklerinin mevcut hukuki ilişkilere etkisi, “kanunların geriye yürümezliği” ilkesi çerçevesinde değerlendirilir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2022/9982 E., 2022/9643 K. sayılı kararında, sözleşmenin akdedildiği tarihte yürürlükte olmayan 6098 sayılı Kanun’un genel işlem koşullarına ilişkin hükümlerinin, kamu düzenine ilişkin olmaması nedeniyle geçmişe etkili uygulanamayacağı açıkça belirtilmiştir: “…sözleşmesinin düzenlendiği tarih itibarıyla 6098 sayılı Kanun yürürlükte olmadığından genel işlem koşullarıyla ilgili hükümler somut olaya uygulanamayacağı gibi bu hükümlerin…geçmişe etkili şekilde somut olaya uygulanması da mümkün değildir.” Bununla birlikte, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2013/5545 E., 2013/11150 K. sayılı kararında ilginç bir nüans bulunmaktadır. Kararda, mahkemenin mülga kanuna göre hüküm kurmasının usulen hatalı olduğu, ancak yeni kanundaki ilgili maddenin içerik olarak aynı olması nedeniyle bu hatanın sonuca etkili olmadığı ve bozma nedeni sayılmadığı belirtilmiştir.
Türk Hukukunda Zamanla Değişen Durumlara Yaklaşım
Türk hukuku, özellikle Yargıtay içtihatları aracılığıyla, zamanla değişen durumlara statik değil, dinamik bir yaklaşım sergilemektedir. Bu yaklaşım, hem maddi olaylardaki (çalışılan ülkenin değişmesi gibi) hem de hukuki çerçevedeki (kanun veya içtihat değişikliği gibi) değişimleri kapsar. Yargıtay’ın, hukuki ilişkiyi dönemlere ayırarak her döneme farklı hukuk uygulaması, maddi olaylardaki değişime uyum sağlama çabasını gösterir. Hukuki çerçevedeki değişimlere yaklaşımı ise, bir yandan hukuki güvenlik ve kazanılmış hakları koruma (geriye yürümezlik ilkesi), diğer yandan adil yargılanma ve hakkaniyeti sağlama (içtihat değişikliğinde vekâlet ücreti sorunu) dengesi üzerine kuruludur. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2024/10990 E., 2024/12442 K. sayılı kararında ise, tarafların dava sürecindeki usuli davranışlarından hareketle zımni bir hukuk seçimi yapıldığı sonucuna varılması, zamanla değişen durumlara mahkemenin nasıl esnek bir yorum getirebildiğine dair bir başka örnektir.
Değişken İhtilaflar Hakkında Bilirkişi Görüşünün Önemi
Değişken ihtilaflar, doğası gereği birden fazla hukuk sisteminin uygulanmasını gerektirebildiğinden, bilirkişi görüşünün önemi katlanarak artmaktadır. Hâkimin, re’sen araştırmakla yükümlü olduğu yabancı hukukun içeriğini doğru ve eksiksiz bir şekilde tespit edebilmesi için uzman bilirkişiye başvurması kaçınılmazdır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/367 E., 2019/350 K. sayılı kararında, bilirkişinin rolünün sınırları net bir şekilde çizilmiştir. Bilirkişi, yabancı hukukun içeriği hakkında mahkemeyi aydınlatmakla görevlidir, ancak hukuki nitelendirme yapamaz. Kararda, “Bilirkişi, raporunda… çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hâkim tarafından yapılması gereken hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz” denilerek, nihai karar yetkisinin hâkimde olduğu vurgulanmıştır. Yetersiz, soyut veya denetime elverişli olmayan bilirkişi raporlarına dayanılarak hüküm kurulması, Yargıtay tarafından istikrarlı bir şekilde bozma nedeni sayılmaktadır.
5718 Sayılı Kanun’un 3. Maddesi Işığında Pratik Tavsiyeler
Yabancılık unusuru içeren durumlarda aşağıdaki tavsiyelere dikkat edilmesi gerekir:
- Sözleşme Hazırlığı: Yabancı unsurlu ve süreklilik arz eden sözleşmelerde (özellikle iş, acente, distribütörlük sözleşmeleri), uygulanacak hukuka ilişkin açık, net ve tereddüde yer vermeyen bir “hukuk seçimi” maddesi eklenmesi, gelecekteki ihtilafları büyük ölçüde önleyecektir.
- Dava Stratejisi: Yabancı hukukun uygulanması gereken bir davada, müvekkilin haklarını en iyi şekilde koruyan hukuki argümanları geliştirebilmek için, o ülke hukukunda uzman bir hukukçudan “uzman görüşü” (mütalaa) alınması ve bunun mahkemeye sunulması kritik öneme sahiptir.
- Yabancı Hukukun Tespiti: Mahkemenin yabancı hukuku re’sen araştırma yükümlülüğünü yerine getirmediği veya yetersiz bir bilirkişi raporuna dayandığı durumlarda, bu eksikliğin bir bozma nedeni olduğu vurgulanmalı ve gerekirse Adalet Bakanlığı gibi resmi kanallar aracılığıyla hukukun içeriğinin tespit edilmesi talep edilmelidir.
- Dönemsel Analiz: Hukuki ilişkinin farklı dönemlerinde farklı bağlama noktaları (farklı ülkelerde çalışma, farklı sözleşmeler) mevcutsa, dava dilekçesi ve deliller bu dönemsel ayrıma göre yapılandırılmalı, her bir dönem için talep edilen haklar ilgili dönemin hukukuna dayandırılmalıdır.
Sonuç
Yargıtay’ın “değişken ihtilaflar” olarak adlandırılan ve zaman içinde bağlama noktasının değiştiği hukuki durumlara, MÖHUK’un 3. maddesindeki genel ve soyut kural yerine, uyuşmazlığın niteliğine uygun özel kanunlar ihtilafı kuralları (MÖHUK m. 27 gibi) aracılığıyla yaklaştığı görülmektedir. Yüksek Mahkeme, bu tür karmaşık uyuşmazlıkları, hukuki ilişkiyi mantıksal dönemlere ayırarak ve her bir döneme kendi bağlama noktasına uygun hukuku uygulayarak çözmektedir. Bu pragmatik yaklaşım, tarafların irade serbestisine üstünlük tanımakta, hukuki güvenliği sağlamakta ve yabancı hukukun içeriğinin tespiti için bilirkişi kurumunu etkin bir şekilde kullanmaktadır. Kanun ve içtihat değişikliklerinin mevcut ilişkilere etkisi konusunda ise kazanılmış hakların korunması ve hakkaniyet ilkeleri temel alınmaktadır. Bu nedenle, yabancı unsurlu ve süreklilik arz eden hukuki ilişkilerle ilgilenen hukukçuların, teorik tartışmalardan ziyade, Yargıtay’ın bu somut olay odaklı ve parçalı çözüm metodolojisini dikkate alarak strateji geliştirmeleri önem arz etmektedir. Bu sebeple de yabancı unsurlu ve süreklilik arz eden hukuki ilişkiler konusunda sürecin başından itibaren uzman bir avukattan hukuki destek alınması oldukça faydalı olacaktır.