1. Borçlar Kanunu’nda Öneri ve Kabul Ne Anlama Gelir?
TBK m. 1 uyarınca sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur. Yargı kararlarında bu ilke istikrarlı bir şekilde vurgulanmaktadır. Zaman itibarıyla ilk irade açıklaması olan öneri (icap), “sözleşmenin yapılması teklifini kapsayan ve bu amaçla zaman itibariyle daha önce yapılan karşı tarafa varması gerekli tek taraflı kesin ve bağlayıcı bir nitelik taşıyan, muhatabın kabulü ile sözleşmenin kurulması sonucunu doğuran irade açıklamasıdır” (Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2020/630 E.). Kabul ise, “yapılan bir öneriye karşılık karşı tarafça önerene yöneltilen ve sözleşmeyi öneriye uygun olarak meydana getirme arzusunu kesin olarak ifade eden irade beyanıdır” (Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi, 2022/557 E.). Bir irade beyanının öneri sayılabilmesi için sözleşmenin esaslı unsurlarını (örn. mal, hizmet, bedel) içermesi ve önerenin bağlanma niyetini taşıması şarttır.
2. Madde 3: Süreli Öneri – Bağlayıcılık ve Hüküm
TBK m. 3, kabul için bir süre belirleyerek öneride bulunanın, bu sürenin sonuna kadar önerisiyle bağlı olduğunu düzenler. Kabul bu süre içinde ulaşmazsa, öneren bağlılıktan kurtulur. Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi (2022/1150 E.) ve Konya Bölge Adliye Mahkemesi (2023/361 E.) kararlarında bu maddeye atıfta bulunularak, süreli önerilerde sürenin geçmesiyle önerinin hukuki etkisini yitirdiği belirtilmiştir.
3. Madde 4: Hazır Olanlar Arasında Süresiz Öneri – Anlık Sözleşme Kurulumu
TBK m. 4, yüz yüze, telefon veya bilgisayar gibi anlık iletişim araçlarıyla yapılan süresiz önerilerin derhal kabul edilmemesi halinde önerenin bağlılıktan kurtulacağını hükme bağlar. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi (2020/1446 E.), taraflar arasındaki e-posta iletişiminin TBK m. 4 uyarınca “hazır olanlar arasında yapılmış” sayılması gerektiğini belirtmiştir. Bu yorum, e-postanın anlık bir iletişim aracı olarak kabul edildiği durumlarda kabulün de süratle yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Ancak aşağıda açıklandığı üzere Yargıtay pek çok kararında ilke olarak e-posta yazışmalarının hazır olmayanlar arasında yapılmış bir irade beyanı olduğu açıkça ifade eder. (Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, E. 2015/9617 K. 2016/4542 T. 09.06.2016)
4. Madde 5: Hazır Olmayanlar Arasında Süresiz Öneri – Yazışma Yoluyla Kabul
TBK m. 5, mektup veya e-posta gibi anlık olmayan iletişim araçlarıyla yapılan süresiz önerilerde, önerenin “zamanında ve usulüne uygun olarak gönderilmiş bir yanıtın ulaşmasının beklenebileceği ana kadar” önerisiyle bağlı kalacağını düzenler. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi (2015/9617 E.), elektronik posta iletişiminin “hazır olmayanlar arasında yapılmış bir irade beyanı” olduğunu kabul ederek bu madde kapsamında değerlendirmiştir. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin (2015/26417 E.) bir kararında ise, davalının e-posta ile yaptığı öneriye davacının yaklaşık iki ay sonra cevap vermesi, kabulün makul sürede yapılmadığı ve önerenin artık bağlı olmadığı şeklinde yorumlanarak sözleşmenin kurulmadığına hükmedilmiştir.
5. Madde 6: Örtülü Kabul – Sessizlik Kabul Sayılır mı?
Kural olarak sessizlik, bir irade beyanı değildir ve kabul anlamına gelmez. Danıştay 13. Dairesi (2019/3622 E.), bu ilkeyi net bir şekilde vurgulayarak, “öneren, önerisinin reddedilmediği takdirde kabul edilmiş sayılacağını belirtmiş olsa dahi sonucun değişmeyeceğini” ifade etmiştir. Ancak TBK m. 6, “kanun veya işin özelliği ya da durumun gereği açık bir kabulü beklemek zorunda değilse, öneri uygun bir sürede reddedilmediği takdirde, sözleşme kurulmuş sayılır” hükmüyle bir istisna getirir. Bu istisnanın uygulanmasına dair çarpıcı bir örnek, Antalya 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin (2023/66 E.) kararıdır:
“…davalının imzalar tamamlandıktan sonra bilgi vereceğim beyanının Borçlar Hukuku kapsamında güven ilkesine göre yorumlandığında sözleşmeye makul sürede olumsuz cevabın da bulunmadığı anlaşılmakla TBK 6. Maddesi gereğince örtülü kabul kapsamında kaldığı ve dolayısıyla sözleşmenin … tarihinde kurulduğu kanaatine varılmıştır.” Bu karar, taraflar arasındaki görüşmelerin seyri ve dürüstlük kuralı çerçevesinde sessizliğin kabul olarak yorumlanabileceğini göstermektedir.
6. Öneri ve Kabul Sürecinde Tarafların Yükümlülükleri
Taraflar, sözleşme görüşmeleri sırasında dürüstlük kuralına uygun davranmakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğün ihlali, culpa in contrahendo (sözleşme öncesi sorumluluk) olarak adlandırılır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (2019/435 E.), taraflardan birinin tutum ve davranışlarıyla karşı tarafta sözleşmenin yapılacağına dair haklı bir beklenti oluşturup daha sonra bu beklentiyi boşa çıkarması durumunda, yapılan masraflardan kaynaklanan menfi zararın güven sorumluluğu uyarınca tazmin edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Benzer şekilde, İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi (2018/1110 E.), davalının davacıya ürün tedarik etmeyerek dürüstlük kuralına aykırı davrandığına ve culpa in contrahendo sorumluluğu bulunduğuna hükmetmiştir. Bunun dışında aşağıdaki yükümlülükler vardır:
- Önerenin Yükümlülükleri:
- Bağlı Kalma: Öneren, kural olarak yaptığı öneriyle süreli ise sürenin sonuna kadar, süresiz ise kanunda belirtilen makul süreler boyunca bağlıdır. Tuba Kaba’nın ifadesiyle, “öneride bulunan tarafın öneriye bağlı kalma niyetinde olması gerekliliğidir.”
- Açıklık: Öneri, kurulmak istenen sözleşmenin tüm objektif ve sübjektif esaslı unsurlarını (örn: satımda mal ve bedel) içermelidir.
- Kabul Edenin (Muhatabın) Yükümlülükleri:
- Süresinde Cevap Verme: Kabul beyanı, önerinin bağlayıcı olduğu süre içinde önerene ulaşmalıdır. Kabul beyanı süresi için yapılması gerekir.
- Öneriye Uygunluk: Kabul, önerinin içeriğini değiştirmemelidir. Esaslı unsurlarda yapılan herhangi bir değişiklik, kabul değil, yeni bir öneri sayılır.
7. Sözleşme Kurulurken Yapılan Öneri Türlerinin Karşılaştırılması
Yargı kararları, bağlayıcı bir “öneri” ile bağlayıcı olmayan “öneriye davet” arasındaki farkı net bir şekilde ortaya koymaktadır. İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi (2018/1094 E.), davalının firmalardan fiyat teklifi istemesinin öneri değil, “öneriye davet” niteliğinde olduğuna ve davalıyı bağlamadığına karar vermiştir. Benzer şekilde, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi (2016/29259 E.), bankanın gayrimenkul satış şartnamesini ilan etmesinin “icaba davet” olduğunu, asıl önerinin ise potansiyel alıcıların teklif vermesiyle yapıldığını belirtmiştir. Bir beyanın öneri sayılması için, bağlanma iradesini açıkça taşıması ve sözleşmenin esaslı unsurlarını içermesi gerekir.
8. Yargı Kararlarında Öneri ve Kabul Uygulamaları
- Elektronik Ortamda İspat: Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi (2022/963 E.), e-posta yazışmalarının HMK m. 202 uyarınca “delil başlangıcı” sayılabileceğini ve bu durumda tanık dinlenebileceğini belirtmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin (2024/3249 E.) bir kararında ise, Whatsapp yazışmalarının delil niteliği tartışılmış, çoğunluk görüşü delil başlangıcı sayılmazken, karşı oyda yazışmaların içeriği ve diğer delillerle birlikte değerlendirildiğinde sözleşme ilişkisini ispat ettiği savunulmuştur. Bu durum, elektronik delillerin değerlendirilmesindeki farklı yaklaşımları göstermektedir.
- Proforma Fatura: İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi (2023/792 E.), davacı tarafından hazırlanan proforma faturanın öneri niteliğinde olduğunu, davalının bu faturayı kaşeleyip imzalamasının ise kabul teşkil ettiğini ve böylece sözleşmenin kurulduğunu tespit etmiştir.
- Sözleşmenin Kurulmadığı Haller: Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi (2022/909 E.), yem miktarı ve fiyatı gibi esaslı unsurlarda icap ve kabulün uyuşmadığına, bu nedenle akdi ilişkinin ispatlanamadığına karar vermiştir.
9. Hukuki Geçerlilik Açısından Öneri ve Kabulün Unsurları
Öneri ve kabulün geçerli olabilmesi için tarafların iradelerinin uyuşması, beyanların sözleşmenin esaslı noktalarını kapsaması ve kanunda öngörülen bir şekil şartı varsa buna uyulması gerekir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (2013/2447 E.), yazılı bir sözleşmede yapılan değişikliklerin geçerli olabilmesi için bu değişikliklerin de taraflarca ayrıca imzalanması gerektiğini, aksi takdirde HMK m. 207 uyarınca “inkâr hâlinde göz önünde tutulmayacağını” vurgulamıştır.
10. Öneri ve Kabulün Geri Alınması
Öneri ve kabulün geri alınması, bir tarafın sözleşme kurma iradesini içeren beyanını (öneri) veya bu beyana verdiği olumlu yanıtı (kabul) hukuken geçersiz kılma eylemidir. Bu, tek taraflı bir irade beyanıyla, daha önce yapılmış olan öneri veya kabulün hukuki sonuç doğurmasını engelleme amacı taşır. Geri alma başarılı olduğunda, sözleşme kurma süreci sona erer ve taraflar arasında herhangi bir borç ilişkisi doğmaz. Bu konuda daha detaylı bilgi için öneri ve kabulün geri alınması başlıklı yazımıza bakılabilir.
11. Avukatın Rolü – Sözleşme Kurulurken Dikkat Edilmesi Gerekenler
Sözleşme kurulma aşamasında avukatların rolünü önemlidir. Avukatlar, müvekkillerinin iradelerinin açık, net ve hukuki sonuç doğuracak şekilde beyan edilmesini sağlamalıdır. Özellikle;
- Öneri mi, Öneriye Davet mi?: Müvekkilinin beyanının bağlayıcı bir “öneri” mi yoksa sadece müzakereye çağrı niteliğinde bir “öneriye davet” mi olduğunu netleştirmelidir. Bağlayıcılıktan kaçınmak isteniyorsa, beyanda “bu bir öneri değildir”, “teklifiniz beklenmektedir” gibi ifadelere veya “stoklarla sınırlıdır” gibi kayıtlara yer verilmesini sağlamalıdır.
- Sürenin Belirlenmesi: Belirsizliği ortadan kaldırmak için, özellikle hazır olmayanlar arasında yapılan önerilerde mutlaka bir kabul süresi (“süreli öneri”) belirlenmesini tavsiye etmelidir. Bu, müvekkilinin makul sürenin ne olduğu konusundaki hukuki riskten kurtulmasını sağlar.
- Esaslı Unsurların Tespiti: Sözleşmenin tüm esaslı unsurlarının öneride eksiksiz ve açık bir şekilde yer aldığından emin olmalıdır.
- Kabulün Şekli ve İçeriği: Müvekkilinin bir öneriye cevap verirken, bunun “kabul” mü yoksa “yeni bir öneri” mi olduğunun farkında olmasını sağlamalıdır. Kabul beyanının, öneriyi değiştirmeden, şartsız ve süresi içinde gönderilmesi gerektiğini vurgulamalıdır.
- Elektronik İletişim Araçları: E-posta, anlık mesajlaşma gibi farklı iletişim kanallarının TBK m. 4 ve m. 5 açısından yarattığı hukuki sonuç farklarını (hazırlar arası / hazır olmayanlar arası) müvekkiline açıklamalı ve ispat kolaylığı açısından yazılı veya kayıt altına alınabilir yöntemlerin tercih edilmesini önermelidir.
Sonuç
Türk Borçlar Kanunu’nun öneri ve kabule ilişkin hükümleri, sözleşme özgürlüğünün temelini oluşturmakla birlikte, uygulamada, özellikle dijitalleşen ticari hayatta, karmaşık hukuki sorunlara yol açabilmektedir. Yargı kararları, kanunun lafzının yanı sıra tarafların gerçek iradelerini, dürüstlük kuralını ve aralarındaki güven ilişkisini de dikkate alarak uyuşmazlıkları çözme eğilimindedir. Öneri ile öneriye davet arasındaki ince çizgi, elektronik iletişimin delil değeri ve sessizliğin hukuki sonuçları gibi konular, sözleşme müzakeresi yürüten taraflar ve onlara danışmanlık yapan avukatlar için azami dikkat gerektiren alanlardır. Sözleşmenin kurulma anından itibaren hak ve borçların doğduğu gözetildiğinde, bu sürecin şeffaf, açık ve ispatlanabilir bir şekilde yönetilmesi, olası hukuki ihtilafların önlenmesi açısından hayati öneme sahiptir.