Korkutma İle Yapılan Sözleşmeler

1. Korkutma Nedir? Sözleşmelerde Korkutmanın Hukuki Tanımı

Korkutma (ikrah), bir kimsenin iradesi fesada uğratılarak, normal şartlarda yapmayacağı bir hukuki işlemi, kendisinin veya yakınlarının malvarlığına ya da kişilik haklarına yönelik bir zarar tehlikesi tehdidi altında yapmaya mecbur bırakılmasıdır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bir kararında belirttiği gibi, “Korkutma hâlinde bozukluk iradenin beyanında değil, iradenin oluşumundadır” (Yargıtay HGK, 2017/1212 E., 2021/304 K.). Bu tanım, korkutmanın iradenin oluşum aşamasında bir sakatlık yarattığını ve bu nedenle hukuki koruma gördüğünü ortaya koymaktadır.

2. TBK m. 37: Korkutma ile Yapılan Sözleşmeler Geçerli midir?

TBK m. 37/1, “Taraflardan biri, diğerinin veya üçüncü bir kişinin korkutması sonucu bir sözleşme yapmışsa, sözleşmeyle bağlı değildir” hükmüyle temel ilkeyi belirler. Bu, sözleşmenin korkutulan taraf için bağlayıcı olmadığı anlamına gelen bir “iptal edilebilirlik” durumudur. Korkutulan taraf, süresi içinde iptal hakkını kullanmazsa sözleşme geçerli hale gelir.

3. TBK m. 38: Korkutmanın Geçerli Sayılması İçin Gerekli Koşullar

Mahkemeler, bir korkutma iddiasını incelerken TBK m. 38’deki koşulların varlığını titizlikle aramaktadır. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 2014/11064 E., 2016/7510 K. sayılı kararında bu koşullar net bir şekilde özetlenmiştir:

  • Tehdidin, sözleşmeyi yapanın veya yakınlarının kişilik haklarına veya malvarlığına yönelik olması,
  • Tehdidin, korkutulanın sübjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması,
  • Tehdidin haksız (hukuka aykırı) olması,
  • Sözleşmenin, korkunun yarattığı etki sonucu yapılması (illiyet bağı).

Bu koşullardan birinin eksikliği halinde korkutma iddiası kabul görmemektedir. Örneğin, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi’nin 2020/367 E., 2021/414 K. sayılı kararında, davacının, alacaklıların miras hissesine haciz koyacağı endişesiyle abisine senet vermesi “manevi ikrah” olarak nitelendirilmiş ve “Manevi ikrah, kanunun aradığı yönde bir ikrah değildir” denilerek yasal koşulların oluşmadığına hükmedilmiştir.

4. Haksız Korkutma ve Korkutmanın Ağırlığı Nasıl Değerlendirilir?

Korkutmanın “haksız” olması, tehdidin hukuka aykırı bir fiil içermesini gerektirir. Ancak TBK m. 38/2, yasal bir hakkın kullanılacağı tehdidinin de belirli durumlarda korkutma sayılabileceğini düzenler. Buna göre, yasal bir hakkı kullanacağını açıklayan taraf, diğer tarafın zor durumda kalmasından “aşırı bir menfaat” sağlamışsa korkutmanın varlığı kabul edilir.

Korkutmanın ağırlığı ise sübjektif olarak değerlendirilir. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 2015/4205 E., 2017/7205 K. sayılı kararında, davalının tefecilik yaptığı ve davacıyı sürekli sıkıştırdığı tanık beyanlarıyla sabit görülmüş ve bu durumun davacı üzerinde yarattığı baskının, temlik işleminin korkutma altında yapıldığına karine teşkil edebileceği vurgulanmıştır. Bu karar, mahkemelerin olayın bütününü ve tarafların durumunu birlikte değerlendirdiğini göstermektedir.

5. TBK m. 39: İrade Bozukluğunun Giderilmesi ve Hak Düşürücü Süre

TBK m. 39, korkutma iddiasına dayalı hak arama sürecindeki en önemli usuli düzenlemedir. Maddeye göre, korkutulan taraf, korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan itibaren bir yıl içinde sözleşmeyle bağlı olmadığını bildirmeli veya verdiği şeyi geri istemelidir. Aksi halde sözleşmeyi onamış (icazet vermiş) sayılır.

Bu bir yıllık sürenin hak düşürücü nitelikte olması, mahkemeler tarafından re’sen (kendiliğinden) dikkate alınmasını gerektirir. İncelenen birçok dosyada davaların bu süre aşıldıktan sonra açılması nedeniyle reddedildiği görülmüştür.

  • İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi (2021/996 E., 2022/950 K.): Mahkeme, korkutma iddiasıyla imzalatıldığı söylenen muvafakatnamenin tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra dava açıldığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
  • İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi (2020/201 E., 2021/797 K.): 2008’de tehditle imzalatıldığı iddia edilen bono için davacının 2010’da şikayetçi olduğu, bu tarihte korkunun ortadan kalktığı kabul edilerek davanın bir yıl içinde açılmaması nedeniyle hak düşürücü süreden reddine karar verilmiştir.
  • Anayasa Mahkemesi Kararı (Salih Recep Şirin Başvurusu, B. No: 2015/5173): Anayasa Mahkemesi, TBK m. 39’daki bir yıllık hak düşürücü sürenin kanuni bir dayanağının ve meşru bir amacının bulunduğunu, bu sürenin mahkemeye erişim hakkını orantısız bir şekilde kısıtlamadığını belirterek kuralın Anayasa’ya aykırı olmadığına hükmetmiştir.

6. Korkutulan Tarafın Hakları, Davalar ve İspat Yükü

Korkutulan taraf, bir yıllık süre içinde sözleşmeyi iptal ettiğini tek taraflı bir irade beyanıyla bildirebileceği gibi, menfi tespit, tapu iptali ve tescil veya istirdat (geri alım) davası açarak da bu hakkını kullanabilir. Ayrıca, korkutma nedeniyle uğradığı zararlar için tazminat talep etme hakkı da saklıdır.

İspat yükü, korkutma iddiasını ileri süren taraftadır. Korkutma vakıasının ispatı genellikle zor olduğundan, mahkemeler tanık beyanları da dahil olmak üzere her türlü delili değerlendirmektedir.

  • İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi (2024/1142 E., 2025/462 K.): Hisse devrinin korkutma altında yapıldığı iddiasını inceleyen mahkeme, ispat yükünün davacıda olduğunu ve davacının bu iddiasını ispatlayamadığını belirterek davayı reddetmiştir.
  • Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi (2021/1130 E., 2022/886 K.): Mahkeme, hile ve tehdit iddiasını destekleyecek herhangi bir delil (tanık listesi, yemin vb.) sunulmadığı gerekçesiyle davayı reddederek ispat yükünün önemini vurgulamıştır.

7. Ceza Mahkemesi Kararlarının Hukuk Mahkemesine Etkisi

TBK m. 74 uyarınca, ceza mahkemesinin maddi vakıaların varlığına ilişkin kesinleşmiş mahkumiyet kararı, hukuk hakimini bağlar. Bu ilke, korkutma davalarında kritik bir rol oynayabilir.

  • Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi (2023/2164 E., 2025/67 K.): Ceza mahkemesinin, çeklerin cebir ve tehdit altında alındığına dair kesinleşmiş mahkumiyet kararının, hukuk mahkemesini de bağlayacağına hükmetmiştir. Bu tespitten hareketle, davalıların korkutma ile alındığını bildiği çeklere dayanarak icra takibi başlatmasını kötü niyetli kabul etmiş ve davacılar lehine %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmetmiştir.
  • Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi (2014/290 E., 2022/1023 K.): Davalı banka çalışanlarının da dahil olduğu bir suç örgütünün baskı ve cebir eylemleri altında kredi sözleşmeleri düzenlediğinin ceza mahkemesi kararıyla sabit olması nedeniyle, bu maddi vakıanın hukuk mahkemesini bağladığı kabul edilmiştir.

8. Avukatlar İçin Öneriler ve Hukuki Desteğin Önemi

Korkutma iddialarına dayalı davalarda başarı, titiz bir hazırlık sürecine bağlıdır. Avukatların dikkat etmesi gereken hususlar şunlardır:

  • Süre Yönetimi: TBK m. 39’daki bir yıllık hak düşürücü sürenin başlangıç anını (korkunun ortadan kalktığı tarih) doğru tespit etmek ve süreyi kaçırmamak hayati önemdedir.
  • Delil Toplama: Korkutma iddiasını ispatlayacak somut delillerin (tanık beyanları, ceza soruşturması dosyaları, mesajlaşma kayıtları, darp raporları vb.) eksiksiz toplanması gerekmektedir.
  • Ceza Hukuku Bağlantısı: Olayın cezai bir boyutunun olup olmadığını değerlendirmek ve varsa ceza soruşturması/davası sürecini yakından takip etmek, hukuk davası için güçlü bir dayanak oluşturabilir.
  • Bütüncül Değerlendirme: Mahkemeler, sadece tek bir delile değil, olayın bütünlüğüne, tarafların kişilik özelliklerine ve hayatın olağan akışına uygunluğuna bakarak karar vermektedir. Argümanların bu bütünlük içinde sunulması önemlidir.

9. Avukat Yardımı ve Hukuki Destek

Türk Borçlar Kanunu, korkutma altında yapılan sözleşmeleri, irade serbestisini ortadan kaldırdığı için hukuki koruma altına almıştır. Ancak yargı kararları, bu korumadan faydalanabilmek için katı koşulların varlığını aramaktadır. Korkutmanın varlığına ilişkin TBK m. 38’deki maddi koşulların somut delillerle ispatlanması ve TBK m. 39’da öngörülen bir yıllık hak düşürücü süreye riayet edilmesi, dava başarısı için vazgeçilmez unsurlardır. Özellikle ceza mahkemesi kararlarının maddi vakıalar yönünden hukuk hakimini bağlaması, korkutma iddialarının ispatında önemli bir araç olarak öne çıkmaktadır. Sonuç olarak, korkutma iddiasına dayalı hukuki süreçler, hem maddi hukuk hem de usul hukuku açısından dikkatli bir strateji ve titiz bir çalışma gerektirmektedir. Bu sebeple sözleşmeler hukukunda uzman bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olur.

Yorum yapın