Sözleşmelerde İfa Güçsüzlüğü

1. TBK m.98 Nedir? İfa Güçsüzlüğü Kavramının Açıklaması

TBK m.98, “İfa güçsüzlüğü” başlığı altında şu şekilde düzenlenmiştir:

“Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmede, taraflardan birinin borcunu ifada güçsüzlüğe düşmesi ve özellikle iflas etmesi ya da hakkındaki haciz işleminin sonuçsuz kalması sebebiyle diğer tarafın hakkı tehlikeye düşerse bu taraf, karşı edimin ifası güvence altına alınıncaya kadar kendi ediminin ifasından kaçınabilir. Hakkı tehlikeye düşen taraf, ayrıca uygun bir sürede istediği güvence verilmezse sözleşmeden dönebilir.”

Bu madde, sözleşme kurulduktan sonra taraflardan birinin mali durumunun, karşı tarafın alacağını tehlikeye düşürecek ölçüde bozulması halinde, alacaklıya kendi borcunu ifadan kaçınma ve teminat isteme hakkı tanıyan bir savunma mekanizmasıdır. Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin belirttiği gibi, bu madde “sözleşmenin yapıldığı sırada borcu ifa edebilir durumda olan tarafın, sonradan borcunu ifada güçsüzlüğe düşmesi halinde diğer tarafın hakkının korunması amacıyla tanınmış bir ödemezlik def’idir.”

2. Karşılıklı Borçlarda İfa Güçsüzlüğü Ne Zaman Ortaya Çıkar?

İfa güçsüzlüğünün uygulanabilmesi için temel koşul, bu durumun sözleşme kurulduktan sonra ortaya çıkmasıdır. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin eski Borçlar Kanunu m.82 (TBK m.98’in muadili) ile ilgili bir kararında belirttiği üzere, bu durumun “akit kurulduktan sonra” ortaya çıkması gerekmektedir. Eğer imkânsızlık veya güçsüzlük sözleşme kurulmadan önce mevcutsa, bu durum sözleşmenin butlanına (geçersizliğine) yol açabilir (İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2021/671 E., 2022/460 K.).

Uygulamada, ifa güçsüzlüğünün varlığı şu gibi somut olaylarla kanıtlanabilir:

  • Borçlunun iflas etmesi veya hakkında yapılan hacizlerin semeresiz kalması (kanuni örnekler).
  • Borçlunun senetlerinin protesto edilmesi, çeklerinin karşılıksız çıkması.
  • Konkordato başvurusunda bulunması.
  • Ödemelerini durdurduğunu ilan etmesi. (Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2023/604 E., 2025/178 K.)

3. İfa Güçsüzlüğü Kalıcı mı Geçici mi? Hukuki Sonuçları

TBK m.98, ifa güçsüzlüğünün kalıcı veya geçici olmasından ziyade, alacak için oluşturduğu “tehlike” olgusuna odaklanır. Bu tehlike karşısında alacaklıya kademeli bir hak tanınmıştır:

  1. Borcu Askıya Alma (İfadan Kaçınma): Alacaklı, borçlunun durumunu öğrendiğinde, karşı taraf güvence verene kadar kendi edimini ifa etmekten kaçınabilir. Bu, borcu geçici olarak askıya alma niteliğindedir.
  2. Sözleşmeden Dönme (Fesih): Alacaklı, borçluya güvence vermesi için “uygun bir süre” verir. Bu süre içinde yeterli bir güvence (teminat mektubu, rehin, kefalet vb.) sağlanmazsa, alacaklı sözleşmeden dönebilir. Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin kararında vurgulandığı gibi, “hakkı tehlikeye düşen tarafın, kendisine yeterli güvence verilmez ise sözleşmeden dönebileceği” kabul edilmektedir (2020/658 E., 2021/598 K.). Sürekli edim içeren sözleşmelerde (kira, hizmet vb.) dönme hakkı, ileriye etkili “fesih” olarak uygulanır.

4. Borçlunun Ödeme Gücünü Kaybetmesi Hâlinde Alacaklının Hakları

Borçlunun ödeme gücünü kaybetmesi, alacaklıya şu hakları verir:

  • Kendi Borcunu İfa Etmeme Hakkı: Karşı edim güvence altına alınana kadar kendi borcunu ifa etmeyi durdurabilir.
  • Güvence Talep Etme Hakkı: Borçludan, alacağını teminat altına alacak bir güvence göstermesini talep edebilir.
  • Sözleşmeden Dönme Hakkı: Verilen sürede güvence gösterilmezse, sözleşmeyi sona erdirme hakkına sahiptir.

5. Alacaklının İfa Güçsüzlüğü Karşısında Sözleşmeden Cayma (Dönme) Hakkı

Alacaklının sözleşmeden dönme hakkı mutlak değildir; bir ön koşula bağlıdır. Alacaklı, bu hakkı kullanmadan önce mutlaka borçluya güvence göstermesi için uygun bir mehil vermelidir. Bu prosedür takip edilmeden doğrudan sözleşmeden dönülmesi, hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilebilir. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin kararında bu süreç şöyle özetlenmiştir: “karşı tarafa önel vererek teminat isteyecek, verilen sürede teminat verilmezse akti geriye etkili olarak feshedebilecektir.” (2009/7993 E., 2009/8908 K.).

6. İfa Güçsüzlüğü Nedeniyle Borcun Askıya Alınması veya Feshi

Yukarıda açıklandığı üzere, ifa güçsüzlüğü ilk aşamada borcun ifasının “askıya alınması” sonucunu doğurur. Bu, alacaklının kendi edimini yerine getirmeme hakkıdır. Eğer borçlu taraf uygun sürede güvence veremezse, bu durum sözleşmenin “feshi” (sürekli edimli sözleşmelerde) veya “dönme” yoluyla sona erdirilmesi sonucunu doğurur.

7. Uygulamada Sıkça Görülen İfa Güçsüzlüğü Durumları ve Çözüm Yolları

İncelenen kararlarda, özellikle ekonomik dalgalanmalar, pandemi süreci ve sektörel krizler ifa güçsüzlüğü iddialarının temelini oluşturmaktadır.

  • COVID-19 Pandemisi: Birçok davada (örn. Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2021/305 E.), davalılar pandemi nedeniyle “aşırı ifa güçsüzlüğü” yaşadıklarını iddia etmişlerdir. Ancak mahkemeler, bu iddiayı her zaman kabul etmeyip, somut olayın koşullarını (hizmetin dijital olarak verilip verilemediği, sözleşme tipi vb.) değerlendirmiştir.
  • Ekonomik Kriz ve Döviz Kurlarındaki Artış: Özellikle eser sözleşmelerinde, yükleniciler döviz kurundaki artışları “aşırı ifa güçlüğü” (TBK m.138) olarak ileri sürmektedir. Ancak Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bir kararında belirttiği gibi, tacirlerin basiretli davranma yükümlülüğü gereği kur riskini öngörmesi gerektiği kabul edilerek bu tür talepler reddedilebilmektedir (2024/903 E., 2025/294 K.).
  • Çözüm Yolları: TBK m.98’in öngördüğü güvence talep etme ve sözleşmeden dönme temel çözüm yollarıdır. Bunun dışında, taraflar anlaşarak borcu yeniden yapılandırabilir veya konkordato gibi yasal süreçlere başvurabilirler.

8. Yargıtay Kararlarında TBK m.98’in Uygulaması

Yargıtay, TBK m.98’in uygulanmasında, borçlunun mali durumundaki bozulmanın objektif ve ciddi delillerle kanıtlanmasını aramaktadır. Soyut iddialar veya geçici likidite sorunları, bu maddenin uygulanması için yeterli görülmemektedir. Kararlar, alacaklının alacağının “tehlikeye düşmesi” unsurunun somut verilerle desteklenmesi gerektiğini vurgulamaktadır.

  • Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2020/658 E., 2021/598 K. (09.09.2021): Bu kararda mahkeme, bir tarafın acze düşmesi halinde diğer taraftan edimini yerine getirmesinin beklenemeyeceğini ve güvence verilmemesi halinde sözleşmeden dönebileceğini açıkça belirtmiştir.
  • Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 2009/7993 E., 2009/8908 K. (13.07.2009): Bu karar, borca batıklık iddiası karşısında alacaklının öncelikle BK m.82’deki (TBK m.98) prosedürü işleterek güvence talep etmesi, bu sağlanmazsa sözleşmeyi feshetmesi gerektiğini, bu yola başvurmadan doğrudan elatmanın önlenmesini isteyemeyeceğini vurgulamıştır.

9. İfa Güçsüzlüğü Halinde Tazminat Talep Edilebilir mi?

TBK m.98, alacaklıya sözleşmeden dönme hakkı tanır, ancak doğrudan bir tazminat hakkı düzenlemez. Tazminat talebi, borçlunun ifa güçsüzlüğüne düşmesindeki “kusur” unsuruna bağlıdır.

  • Kusurlu İfa Güçsüzlüğü: Eğer borçlu, kendi kusurlu eylemleriyle ifa güçsüzlüğüne düşmüşse (örn. malvarlığını muvazaalı olarak devretmesi, ticari basiretsizlik göstermesi), alacaklı sözleşmeden dönmenin yanı sıra, bu nedenle uğradığı menfi zararların tazminini genel hükümlere (TBK m.112 vd.) göre talep edebilir. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin bir kararında, satıcının sattığı daireyi kusurlu olarak üçüncü bir kişiye devrederek ifayı imkânsızlaştırması halinde, alacaklının tazminat talep edebileceği belirtilmiştir (1990/5909 E., 1991/238 K.).
  • Kusursuz İfa Güçsüzlüğü: Eğer ifa güçsüzlüğü borçlunun kusuru olmaksızın ortaya çıkmışsa (örn. genel bir ekonomik kriz), alacaklının tazminat talep etmesi genellikle mümkün olmaz. Bu durumda taraflar, verdiklerini sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri alırlar.

10. Karşılıklı Borç Yükleyen Sözleşmelerde Güvence Talep Etme Hakkı

Bu hak, TBK m.98’in alacaklıya tanıdığı en temel ve ilk haktır. Alacaklı, borçlunun ifa güçsüzlüğünü öğrendiği anda, karşı edimin ifasını temin edecek nitelikte bir güvence (banka teminat mektubu, rehin, kefalet vb.) talep edebilir. Bu hak, alacaklıyı, kendi edimini yerine getirdikten sonra karşı edimi alamama riskinden korur.

11. TBK m.97 ile m.98 Arasındaki Fark ve Uygulamadaki Yansımaları

Bu iki madde sıklıkla karıştırılsa da aralarında temel farklar vardır:

  • TBK m.97 (Ödemezlik Def’i): Bu def’i, karşılıklı borçlarda taraflardan birinin, kendi edimini ifa etmeden veya ifasını teklif etmeden, karşı taraftan muaccel olmuş (vadesi gelmiş) borcun ifasını talep etmesi durumunda ileri sürülür. Burada temel sorun “ifa sırasıdır”. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi’nin kararında (2021/1580 E., 2025/351 K.), davacının asli edimini yerine getirdiği için davalının ödemezlik def’ini ileri süremeyeceği belirtilmiştir.
  • TBK m.98 (İfa Güçsüzlüğü Def’i): Bu def’i ise, karşı tarafın borcunun vadesi gelmemiş olsa bile, gelecekte ifa edilmesinin mali acziyet nedeniyle tehlikeye girmesi durumunda ileri sürülür. Burada temel sorun “ifa riskidir”. Özetle, TBK m.97 mevcut bir temerrüde, TBK m.98 ise gelecekteki muhtemel bir temerrüde karşı koruma sağlar.

12. İlgili Kavramlarla İlişki (TBK m.136 ve m.138)

TBK m.98, ifa güçsüzlüğünün özel bir türü olan borçlunun mali aczini düzenler. Ancak bu durum, genel ifa imkânsızlığı ve aşırı ifa güçlüğü kavramlarından ayrılmalıdır.

  • TBK m.136 (Kusursuz İfa İmkânsızlığı): Borcun ifası, borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle (örn. satılan antika vazonun depremde kırılması) objektif olarak imkânsız hale gelirse, borç sona erer. Taraflar aldıklarını sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iade ederler. TBK m.98’den farkı, burada ifanın kimse tarafından yerine getirilemeyecek olmasıdır.
  • TBK m.138 (Aşırı İfa Güçlüğü / Emprevizyon): Sözleşme kurulurken öngörülemeyen olağanüstü bir durum (savaş, hiperenflasyon, salgın) nedeniyle borcun ifası aşırı derecede zorlaşırsa, borçlu hâkimden sözleşmenin yeni koşullara “uyarlanmasını” isteyebilir. Uyarlama mümkün değilse sözleşmeden dönebilir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi’nin kararında (2024/2778 E., 2025/1144 K.) belirtildiği gibi, döviz kurundaki dalgalanmalar gibi tacirler için öngörülebilir riskler genellikle bu madde kapsamında değerlendirilmez. TBK m.98’den farkı, burada borçlunun mali aczi değil, ifanın kendisinin dışsal sebeplerle aşırı külfetli hale gelmesidir.

13. Avukat Görüşü: İfa Güçsüzlüğü Yaşayan Tarafların Hak ve Yükümlülükleri

  • Alacaklı Taraf İçin: Borçlunun ifa güçsüzlüğüne düştüğüne dair objektif kanıtlar (haciz tutanağı, iflas kararı, protestolu senetler vb.) toplanmalıdır. Derhal noter aracılığıyla bir ihtarname gönderilerek, borçluya uygun bir süre tanınmalı ve bu süre içinde muteber bir güvence verilmesi talep edilmelidir. Aksi takdirde sözleşmeden dönüleceği açıkça belirtilmelidir. Süre sonunda güvence verilmezse, sözleşmeden dönme iradesi yine bir ihtarname ile bildirilmeli ve ifa edilen edimlerin iadesi için dava açılmalıdır.
  • Borçlu Taraf İçin: Geçici bir mali sıkıntı yaşanıyorsa, durum alacaklıya dürüstlük kuralı çerçevesinde bildirilmeli ve güven tesis edilmeye çalışılmalıdır. Mümkünse, alacaklının talep ettiği güvence sağlanmalıdır. Eğer durum kalıcı ise, konkordato gibi yasal yollarla borçların yeniden yapılandırılması veya iflas süreçlerinin başlatılması gibi adımlar düşünülmelidir.

14. Avukat Yardımının Önemi

İfa güçsüzlüğü halleri, TBK m.97, m.98, m.136 ve m.138 gibi teknik ve birbirinden farklı sonuçlar doğuran hukuki kavramların doğru tespitini gerektirir. Yanlış hukuki niteleme, hak kayıplarına yol açabilir. Özellikle, güvence talebi ve sözleşmeden dönme gibi işlemlerin usulüne uygun (ihtarname vb.) yapılması kritik öneme sahiptir. Bir avukat, durumun doğru hukuki analizini yapabilir, gerekli hukuki işlemleri zamanında ve usulüne uygun olarak gerçekleştirebilir ve müvekkilinin menfaatlerini en üst düzeyde koruyabilir.

Sonuç

Türk Borçlar Kanunu m.98, karşılıklı sözleşmelerde taraflar arasındaki menfaat dengesini koruyan, ticari hayattaki risklere karşı alacaklıya önemli bir güvence sağlayan bir hükümdür. Alacaklıya, borçlunun mali acziyeti karşısında pasif bir şekilde beklemek yerine, aktif olarak harekete geçme ve kendi pozisyonunu güvence altına alma imkânı tanır. İncelenen mahkeme kararları, bu maddenin uygulanmasında mahkemelerin somut, objektif ve ciddi deliller aradığını; ödemezlik def’i, ifa imkânsızlığı ve aşırı ifa güçlüğü gibi benzer ancak farklı hukuki kurumlardan dikkatle ayırt edilmesi gerektiğini göstermektedir. Bu nedenle, ifa güçsüzlüğü durumlarıyla karşılaşan tarafların, haklarını doğru ve etkin bir şekilde kullanabilmeleri için hukuki destek almaları elzemdir.

Yorum yapın