Giriş
Avukat Fatih SEFER tarafından yazılan bu makale, gazetecilik mesleğinin hukuki çerçevesini, meslek mensuplarının hak ve sorumluluklarını, uygulamada karşılaşılan hukuki ihtilafları ve bu ihtilaflara ilişkin yargısal yorumları, muhtelif yargı kararları ve idari yaptırım metinleri ışığında incelemek amacıyla hazırlanmıştır. Makalemiz, gazeteciliğin tanımından çalışma koşullarına, basın özgürlüğünün sınırlarından dijital medyanın getirdiği yeni hukuki sorunlara kadar geniş bir yelpazeyi ele alarak, mesleğin hukuki boyutlarına dair bütüncül bir perspektif sunmayı hedeflemektedir.
Gazetecilik Nedir? Mesleğin Tanımı ve Temel İlkeleri
Yargı kararlarına göre gazeteciliğin hukuki tanımı, 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştırılanlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun (Basın İş Kanunu) ekseninde şekillenmektedir. Yargıtay’ın istikrar kazanmış içtihatlarında bu tanım sıklıkla yinelenmektedir: “Bu Kanunun şümulüne giren fikir ve sanat işlerinde ücret karşılığı çalışanlara gazeteci denir” ((Kapatılan)22. Hukuk Dairesi, 2019/7264 E., 2020/3194 K.). Bu tanımın özünü, bir işverene bağlı olarak ücret karşılığında “fikir ve sanat işi” yapmak oluşturmaktadır. Yargı, bu kavramı geniş yorumlayarak yazar, muhabir, redaktör, çevirmen, fotoğrafçı, kameraman gibi geleneksel mesleklerin yanı sıra, haberin oluşumuna doğrudan katkı sağlayan grafiker gibi pozisyonları da bu kapsama dahil etmiştir (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2014/31172 E., 2016/4148 K.).
Mesleğin temel ilkeleri ise, kamusal bir görevin ifası etrafında toplanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na göre basın, “olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumlu” bir organdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2017/1321 E., 2019/415 K.). Anayasa Mahkemesi ise basının demokratik toplumdaki rolünü “vazgeçilmez kamusal gözetleyici (watchdog)” olarak tanımlamaktadır (AYM, 2015/20153, 10/10/2018). Bu görev, haberin gerçek olması, kamu yararı taşıması, güncel olması ve özle biçim arasında denge kurulması gibi temel ilkelere sıkı sıkıya bağlıdır.
Gazetecinin Görev ve Sorumlulukları Nelerdir?
Gazetecinin temel görevi, halkın haber alma hakkına hizmet etmek ve kamuyu ilgilendiren konularda bilgi ve fikirleri yaymaktır. Yargı kararları, bu görevi “halkın gözcülüğü” ya da “bekçisi” olarak nitelendirmektedir (Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 2017/5328 E., 2018/2245 K.). Ancak bu görev, sınırsız bir özgürlük alanı yaratmamakta, beraberinde önemli sorumluluklar getirmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin vurguladığı üzere, “Basın özgürlüğü; ilgililerin meslek ahlakına saygı göstermelerini, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etmelerini zorunlu kılmaktadır” (AYM, 2016/14295, 3/11/2020).
Bu sorumluluklar, özellikle kişilik hakları ve masumiyet karinesiyle çatışma potansiyeli taşıyan haberlerde daha da belirginleşmektedir. Yargı, gazeteciden bir iddiayı haberleştirirken “çok daha dikkatli olması, bu konuda asgari bir araştırma yapması” gerektiğini beklemektedir (Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2024/639 E., 2024/952 K.). Özellikle soruşturma aşamasındaki olaylarda, kişileri “tecavüzcü” gibi kesin ifadelerle yaftalamak veya yüzleri açık şekilde fotoğraflarını yayımlamak, gazetecilik sorumluluğunun ihlali olarak kabul edilmektedir (AYM, 2021/24447, 20/12/2023). Gazetecinin sorumluluğu, haberin doğruluğunu teyit etme, özel hayata saygı gösterme ve eleştiri sınırlarını aşarak hakarete varmama yükümlülüklerini içermektedir.
Basın Meslek İlkeleri ve Etik Kurallar
Yargı ve idari denetim organları, gazetecilik faaliyetlerinin hukuka uygunluğunu denetlerken Basın Meslek İlkeleri’ni önemli bir referans noktası olarak kabul etmektedir. RTÜK kararlarında bu ilkelere sıkça atıf yapılmakta ve yayınların bu çerçevede yürütülmesinin bir zorunluluk olduğu belirtilmektedir. Örneğin, bir RTÜK kararında, 6112 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca yayınların “Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorunda” olduğu vurgulanmış ve bu ilkenin ihlali yaptırıma tabi tutulmuştur (RTÜK, 28.12.2023, Karar No: 47).
Benzer şekilde, “soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz” ilkesi de gazetecinin etik sorumluluğunun hukuki bir yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır. Anayasa Mahkemesi de kararlarında, basın özgürlüğünün sağladığı korumanın, gazetecilerin meslek ahlakına ve etik kurallara uygun, iyi niyetli hareket etme koşuluna bağlı olduğunu belirtmektedir (AYM, 2016/50978, 2/5/2019). Bu durum, etik kuralların salt mesleki birer tavsiye olmaktan öte, hukuki uyuşmazlıklarda bir ölçüt olarak dikkate alındığını göstermektedir.
AİHM kararları basın ahlakının önemine dikkat çekmektedir. Örneğin, Prager ve Oberschlick/Avusturya davasında Mahkeme, yargıçlara yönelik eleştirilerin iyi niyet gözetilmeksizin yapıldığını ve bu durumun “basın ahlakı kapsamında değerlendirilmesi söz konusu olmamaktadır” diyerek, eleştiri hakkının dahi belli etik sınırlar içinde kullanılması gerektiğini belirtmiştir. Bu durum, etik kuralların sadece bir tavsiye niteliğinde olmadığını, aynı zamanda hukuki uyuşmazlıklarda bir değerlendirme kriteri olarak da dikkate alındığını göstermektedir.
Gazetecilikte Çalışma Alanları ve Meslek Dalları
Yargıtay kararları, 5953 sayılı Basın İş Kanunu’nu temel alarak gazetecilikteki çalışma alanlarını ve meslek dallarını somutlaştırmaktadır. Kanun, Türkiye’de yayınlanan gazete, dergi (mevkute), haber ve fotoğraf ajanslarını temel çalışma alanları olarak belirlemiştir. Bu kurumlarda “fikir ve sanat işi” yapanlar gazeteci sayılmaktadır. Yargıtay, bu kapsamda “yazar, muhabir, redaktör, düzeltmen, çevirmen, fotoğrafçı, kameraman, ressam, karikatürist gibi çalışanlar”ı doğrudan gazeteci olarak kabul etmektedir (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, 2010/9667 E., 2011/2190 K.).
Yargı, teknolojik gelişmelere paralel olarak bu tanımı genişletmiştir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin öncü kararlarında, “Günümüzde teknoloji ve iletişimin geldiği nokta itibarıyla, gazetenin nesne olarak basımı ve dağıtımı bir zorunluluk değildir. Gazetenin elektronik ortamda, umuma açık olarak yayınlanması ve okuyucunun yararlanmasına sunulması da mümkündür” denilerek, internet gazeteciliği de kanun kapsamına alınmıştır (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 21.02.2013 tarihli karar). Bu doğrultuda, internet haber portallarında çalışan “editör”, “haber uzmanı” ve “yayın koordinatörü” gibi pozisyonlar da gazetecilik meslek dalları arasında sayılmıştır. Temel kriter, yapılan işin haberin üretimine ve yayınına doğrudan katkı sağlamasıdır.
Uygulamada Gazetecilerin Karşılaştığı Mesleki Sorunlar
Yargı kararları, gazetecilerin uygulamada karşılaştığı mesleki sorunların hukuki birer yansımasıdır. Bu sorunların başında, ifade ve basın özgürlüğünün sınırlarına ilişkin hukuki belirsizlikler gelmektedir. Özellikle RTÜK’ün idari yaptırım kararları ile yargı mercilerinin (Danıştay, Anayasa Mahkemesi) bu kararları denetlerken benimsediği farklı yorumlar, gazeteciler için öngörülebilirliği azaltmaktadır. Bir diğer önemli sorun, internet gazeteciliğine özgü hukuki düzenleme eksikliğidir. Yargıtay içtihatlarıyla internet gazetecileri Basın İş Kanunu kapsamına alınmış olsa da, erişimin engellenmesi gibi tedbirler mesleğin icrasını zorlaştırmaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesi, genel ve soyut gerekçelerle verilen toplu engelleme kararlarının sansür niteliği taşıyabileceğine dikkat çekmiştir (AYM, 2015/18936, 22/5/2019).
Gazeteciler ayrıca, mesleki faaliyetleri nedeniyle sıkça kişilik haklarına saldırı iddiasıyla manevi tazminat davalarıyla ve hakaret, soruşturmanın gizliliğini ihlal gibi suçlamalarla ceza davalarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Özellikle terörle mücadele kanunları kapsamında yürütülen soruşturmalarda, gazetecilik faaliyetlerinin suç delili olarak değerlendirilmesi ve tutuklama gibi ağır tedbirlerin uygulanması, mesleğin icrası üzerinde ciddi bir “caydırıcı etki” yaratmaktadır (AYM, 2014/8875, 7/6/2018). İş hukukundan kaynaklanan sorunlar ise, iş güvencesinin zayıflığı ve Basın İş Kanunu’ndaki hakların tam olarak uygulanmaması şeklinde kendini göstermektedir.
Gazetecilerin uygulamada karşılaştığı sorunlar çok katmanlıdır ve yalnızca hukuki risklerle sınırlı değildir.
Siyasi ve İdari Baskılar: Devlet aktörlerinden kaynaklanan müdahaleler, en ciddi sorunların başında gelmektedir. “Avrupa Konseyi Gazeteciliğin Korunması ve Gazetecilerin Güvenliği Platformu’na göre, medya çalışanlarına yönelik taciz vakalarının yarısından fazlası devlet aktörleri tarafından işlenmektedir.” Bu durum, otosansüre yol açmakta ve basının denetim görevini yerine getirmesini engellemektedir.
Ekonomik Bağımlılık ve Tekelleşme: Medya kuruluşlarının finansal yapıları, basın özgürlüğü üzerinde doğrudan bir etkiye sahiptir. Reklam verenlerin baskısı ve medya sahiplerinin başka ticari alanlarda faaliyet göstermesi, yayın politikasını etkileyebilmektedir. “Gerçekten de bir otomobil fabrikasının ilanlarını düzenli olarak bir gazeteye vermesi halinde bu gazetenin fabrikada meydana gelecek bir grevde işçilerin tarafında olabilmesi çok zordur.” Ayrıca, “Basın işletmesi sahibi olan kişilerin aynı zamanda devletten aldıkları ihaleler kapsamında başka alanlarda da gelir getirici faaliyet yürütmeleri ülkemizde basın özgürlüğünün sağlanmasının önündeki engellerden biridir.”
Basının İç Özgürlüğü Sorunu: Gazetecinin sadece dış müdahalelere değil, aynı zamanda çalıştığı kurum içindeki baskılara karşı da korunması gerekmektedir. Sermaye yapısındaki değişiklikler, yayın politikasını doğrudan etkileyebilmekte ve gazeteciyi editoryal bağımsızlığını kaybetme riskiyle karşı karşıya bırakabilmektedir. “Sahibi değişen gazetenin yazarlarının yayın yönlerini değiştirmek zorunda kalmaları halinde düşüncelerin özgürce açıklanabildiğinden ve basın özgürlüğünün sağlanabildiğinden söz etmek mümkün olmayacaktır.”
Gazetecilerin Çalışma Koşulları ve Sendikal Hakları
Gazetecilerin çalışma koşulları, genel iş hukukundan ayrı olarak 5953 sayılı Basın İş Kanunu ile özel olarak düzenlenmiştir. Yargıtay’ın da belirttiği üzere, gazeteciler bir “statü hukukuna tabidir” ve uyuşmazlıklarda öncelikle bu özel kanun hükümleri uygulanır (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2014/1090 E., 2014/14674 K.). Bu kanun, gazetecilerin ücretlerinin zamanında ödenmesi, yıllık izin hakları ve çalışma süreleri gibi konularda özel güvenceler getirmektedir. Anayasa Mahkemesi, bu mali güvencelerin önemini vurgulayarak, gazetecilerin ücretlerinin korunmasının “…kamuoyunu doğru bilgilendirme görevi olan gazetecileri işverene karşı koruma amacını taşıdığı ve gazetecilerin basın özgürlüğünün sağlanması noktasında önemli bir işlev gördüğü…”nü belirtmiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2009/10954, K. 2010/9139’da atıf yapılan AYM kararı).
Özellikle, bir çalışanın Basın İş Kanunu kapsamında olup olmadığının tespiti, kamu düzenine ilişkin kabul edildiğinden, mahkemelerce re’sen dikkate alınmakta ve bu durum, gazetecilerin yasal statülerinin korunmasında önemli bir mekanizma işlevi görmektedir (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2019/7422 E., 2020/6254 K.).
İş Güvencesi ve Gazetecilik Mesleğinde Fesih Sorunları
Basın İş Kanunu, gazetecilere iş güvencesi ve fesih süreçlerinde genel İş Kanunu’ndan farklı ve bazı yönleriyle daha avantajlı haklar tanımaktadır. Bu hakların en önemlisi, kıdem tazminatının hesaplanma biçimidir. Yargıtay kararlarında istikrarlı bir şekilde vurgulandığı üzere, gazetecinin kıdem hakkı, sadece son işveren nezdindeki çalışma süresine değil, mesleğe ilk başladığı tarihe göre hesaplanır. Yargıtay, “Yasada kıdem hakkının özel olarak korunması, gazetecilik mesleğinin belli bir birikimin sonucu edinilebildiğine işarettir” demektedir (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2013/8444 E., 2015/1828 K.). Bu hakka sahip olabilmek için “meslekte en az beş yıl çalışmış olmak” şartı aranır ve bu şart bir kez sağlandıktan sonra her işveren değişikliğinde yeniden aranmaz.
Ancak Basın İş Kanunu’nda bazı boşluklar da mevcuttur. Örneğin, emeklilik nedeniyle işten ayrılan gazeteciye kıdem tazminatı ödenmesine dair açık bir hüküm bulunmamaktadır. Yargıtay, bu durumu “yasal bir eksiklik” olarak görmüş ve bu boşluğun, genel kanun niteliğindeki 4857 sayılı İş Kanunu hükümleriyle doldurulması gerektiğine karar vermiştir. Yüksek Mahkeme’ye göre, “5953 sayılı Yasa’da boşluk bulunan hallerde boşluğun, her iki kanun arasındaki denge ve çalışma yaşamı gereklerine uygun olarak 4857 sayılı İş Kanunu hükümleri ile doldurulması gerekir” (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2013/8444 E., 2015/1828 K.). Bu yorum, gazetecilerin haklarının korunmasında yargının tamamlayıcı rolünü göstermektedir.
Gazetecilikte Sık Karşılaşılan Hukuki İhtilaflar
İncelenen kararlar, gazetecilikte sık karşılaşılan hukuki ihtilafların dört ana başlıkta toplandığını göstermektedir:
- Kişilik Hakları İhlali ve Manevi Tazminat Davaları: En yaygın ihtilaf türüdür. Haber, köşe yazısı veya sosyal medya paylaşımları nedeniyle şeref ve itibarlarının zedelendiğini iddia eden kişiler tarafından açılan davalardır. Mahkemeler bu davalarda, haberin gerçekliği, güncelliği, kamu yararı ve özle biçim arasındaki denge gibi kriterleri gözeterek basın özgürlüğü ile kişilik hakları arasında bir denge kurmaya çalışmaktadır (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 2017/4325 E., 2017/7697 K.).
- Ceza Davaları: Gazeteciler, mesleki faaliyetleri nedeniyle hakaret, iftira, soruşturmanın gizliliğini ihlal, devlet sırlarını ifşa ve terör örgütü propagandası gibi suçlamalarla karşı karşıya kalabilmektedir. Yargı, bu davalarda haber verme hakkını bir “hukuka uygunluk nedeni” olarak kabul etmekle birlikte, bu hakkın sınırlarının aşılıp aşılmadığını titizlikle incelemektedir (Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 2010/5233 E., 2012/5399 K.).
- İdari Yaptırımlar: Özellikle görsel ve işitsel medya alanında faaliyet gösteren gazeteciler, RTÜK tarafından uygulanan idari para cezası ve program durdurma gibi yaptırımlarla sıkça karşılaşmaktadır. Bu yaptırımlar genellikle yayın ilkelerinin ihlali gerekçesine dayanmakta olup, yargı denetimine tabidir (RTÜK, 2023/44-14, 08.11.2023).
- İş Hukuku Davaları: Gazetecilerin işverenleriyle yaşadıkları, kıdem ve ihbar tazminatı, fazla çalışma ücreti, yıllık izin alacağı gibi mali haklardan kaynaklanan uyuşmazlıklar da önemli bir ihtilaf alanıdır. Bu davalarda temel sorun, çalışanın Basın İş Kanunu kapsamında gazeteci sayılıp sayılmayacağı noktasında yoğunlaşmaktadır (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2022/11234 E., 2022/14413 K.).
Basın Özgürlüğü ve Sınırları: Gazetecilerin Hukuki Koruması
Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi ile güvence altına alınmış, demokratik toplumun temel taşı olarak kabul edilen bir haktır. Yargı kararları, bu özgürlüğün sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız sayılan bilgi ve fikirler için değil, aynı zamanda “incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerli” olduğunu vurgulamaktadır (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi, 2020/1605 E., 2022/2019 K.). Gazeteciler, bu özgürlük sayesinde kamusal denetim görevlerini yerine getirirler ve bu faaliyetleri hukuki koruma altındadır.
Ancak bu özgürlük mutlak ve sınırsız değildir. Anayasa ve AİHS, basın özgürlüğünün başkalarının şöhret ve haklarının, özel hayatın gizliliğinin, milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması gibi meşru amaçlarla sınırlandırılabileceğini öngörmektedir. Yargıtay’ın da belirttiği gibi, “Hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez” (Yargıtay 7. Ceza Dairesi, 2021/25294 E., 2021/16369 K.). Bu noktada mahkemeler, çatışan haklar arasında adil bir denge kurmakla yükümlüdür. Bir haberin kamu yararına hizmet etmesi, görünür gerçeğe uygun olması ve eleştiri sınırları içinde kalması, gazetecinin hukuki korumadan yararlanmasının temel şartlarıdır.
İfade Özgürlüğü ve Ceza Sorumluluğu Arasındaki Denge
Gazetecilik faaliyetinin ceza sorumluluğu doğurup doğurmadığı, ifade özgürlüğünün en hassas alanlarından birini oluşturur. Yargıtay, basın özgürlüğünün temelini oluşturan bilgi edinme, yayma ve eleştirme haklarının, basın yoluyla işlenen suçlarda bir “hukuka uygunluk nedeni” teşkil ettiğini kabul etmektedir (Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2019/3800 E., 2020/4207 K.). Bu çerçevede, kamuyu ilgilendiren konularda sert, çarpıcı ve hatta “belli ölçülerde abartmayı, hatta kışkırtmaya başvurmayı da içerir” nitelikteki ifadeler, ceza sorumluluğu doğurmaz.
Ancak bu koruma, başkalarının onur ve saygınlığına yönelik somut bir fiil isnadı veya sövme boyutuna ulaştığında sona erer. Anayasa Mahkemesi, olgusal bir temele dayanmayan ve kişisel saldırı niteliği taşıyan ifadelerin ifade özgürlüğü kapsamında korunamayacağını belirtmiştir. Örneğin, bir kişi hakkında “işkenceci ve tecavüzcü olduğu kanıtlanmış” gibi kesin ve olgusal dayanaktan yoksun bir ifade kullanılması, ceza sorumluluğunu gündeme getirir (AYM, 2014/11299, 26/10/2016). Benzer şekilde, soruşturmanın gizliliğini ihlal suçunda da Yargıtay, yasağın soruşturma hakkında bilgi verilmesini değil, “soruşturma veya kovuşturmanın gizli kalması gereken yönleriyle ilgili” olduğunu belirterek, haber verme hakkı ile gizlilik ilkesi arasında bir denge kurmuştur (Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 2010/5233 E., 2012/5399 K.).
İnternet Gazeteciliği ve Dijital Yayıncılıkta Hukuki Sorunlar
Yargı, teknolojik gelişmeleri takip ederek internet üzerinden yapılan yayıncılığın da gazetecilik faaliyeti olduğunu ve bu alanda çalışanların Basın İş Kanunu’nun korumasından yararlanması gerektiğini kabul etmiştir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, bir GSM operatörüne ait haber portalında “editör” olarak çalışanın faaliyetini “internet gazeteciliği niteliğinde” bularak, bu çalışanın Basın İş Kanunu’na tabi olduğuna hükmetmiştir (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 21.02.2013 tarihli karar). Bu içtihat, dijital alanda çalışan gazetecilerin kıdem tazminatı, ihbar tazminatı gibi haklarını güvence altına almıştır.
Bununla birlikte, dijital yayıncılık kendine özgü hukuki sorunları da beraberinde getirmektedir. Bunların en başında, 5651 sayılı Kanun uyarınca uygulanan “erişimin engellenmesi” tedbirleri gelmektedir. Anayasa Mahkemesi, bu tedbirlerin basın ve ifade özgürlüğüne ağır bir müdahale teşkil ettiğini ve keyfiliğe yol açmaması gerektiğini vurgulamıştır. Mahkeme, içeriğe özgü bir değerlendirme yapılmaksızın, genel ve soyut gerekçelerle verilen toplu engelleme kararlarının sansür riski taşıdığına dikkat çekerek, “İnternet ortamında yayımlanan ve insanların erişmek istediği belirli bilgilere erişimin kategorik olarak kısıtlanması ya da yayımlanmak istenen bilgi ve belgelerin kategorik olarak engellenmesi sansür niteliğindedir” tespitini yapmıştır (AYM, 2015/18936, 22/5/2019).
Basın İş Kanunu Kapsamında Gazetecilerin Hakları
5953 sayılı Basın İş Kanunu, gazetecilere genel iş hukukundan farklı, özel haklar tanımaktadır. Bu hakların başında, meslekte en az beş yılını doldurmuş gazetecilere tanınan ve mesleğe giriş tarihinden itibaren hesaplanan “meslek kıdemi” esasına dayalı kıdem tazminatı hakkı gelmektedir. Yargıtay kararlarına göre, bu tazminatın hesabında genel İş Kanunu’ndaki gibi bir tavan uygulaması bulunmamaktadır (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2014/1090 E., 2014/14674 K.). Ayrıca, işverenin kâr etmesi durumunda gazetecilerin yılda bir maaş tutarında ikramiye alma hakkı gibi özel düzenlemeler de mevcuttur (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 02.04.2013 tarihli karar).
Kanun, gazetecilerin ücret alacaklarının korunmasına da özel bir önem atfetmiştir. Ücretlerin zamanında ödenmemesi halinde öngörülen “günlük yüzde beş fazlasıyla ödeme” yaptırımı, gazetecilerin mali bağımsızlığını korumayı amaçlayan güçlü bir mekanizmadır (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2010/41898 E., 2013/6345 K.). Ancak, fazla çalışma ve genel tatil ücretlerinin gününde ödenmemesi halinde uygulanan “%5 fazlasıyla ödenir” hükmü, Anayasa Mahkemesi’nin 19.09.2019 tarihli kararıyla iptal edilmiştir. Yargıtay, bu iptal kararının kesinleşmemiş davalara da uygulanması gerektiğine hükmetmiştir ((Kapatılan)22. Hukuk Dairesi, 2019/7264 E., 2020/3194 K.).
Yargı Kararlarında Gazetecilik ve Hukuki Yorumlar
İncelenen kararlar, gazetecilik faaliyetlerinden kaynaklanan hukuki uyuşmazlıklarda yargısal yorumların ne denli çeşitli ve belirleyici olabildiğini göstermektedir. Özellikle RTÜK kararlarında bu durum açıkça görülmektedir. Çoğunluk görüşü bir ifadeyi “küçük düşürücü” veya “iftira niteliğinde” bularak yaptırım uygularken, karşı oy gerekçelerinde aynı ifadenin siyasi eleştiri ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı, AİHM ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarıyla savunulabilmektedir (RTÜK, 27.03.2025, Karar No: 18). Bu durum, idari denetim ile yargısal denetim arasında ifade özgürlüğünün yorumlanması konusunda bir gerilim olduğunu ortaya koymaktadır.
Yargı mercileri arasında da yorum farklılıkları gözlemlenmektedir. Örneğin, internet gazeteciliğinin Basın İş Kanunu kapsamında olup olmadığı konusunda Yargıtay daireleri arasında farklı görüşler ortaya çıkmış, ancak zamanla internet gazeteciliğini kanun kapsamına alan görüş içtihat olarak yerleşmiştir. Benzer şekilde, bir ceza mahkemesinin bir eylemi suç sayması, hukuk hakimini manevi tazminat davasında otomatik olarak bağlamamaktadır. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin bir kararındaki karşı oyda belirtildiği üzere, “hukuk hâkimi bağımsız olarak davaya konu edilen yazı, ifade, fotoğraf, video, haber veya yorumu değerlendirerek bir sonuca varmalıdır” (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 2016/13484 E., 2019/45 K.). Bu, her bir davanın kendi özgün koşulları içinde, çatışan haklar dengelenerek karara bağlanması gerektiğini göstermektedir.
Gazetecilerin Gözaltı, Tutuklama ve Yargılanma Süreçleri
Gazetecilerin mesleki faaliyetleri nedeniyle gözaltına alınması ve tutuklanması, Anayasa Mahkemesi tarafından ifade ve basın özgürlüğüne yönelik en ağır müdahalelerden biri olarak kabul edilmektedir. Yüksek Mahkeme, bu tür tedbirlerin ancak çok istisnai durumlarda ve zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması halinde meşru görülebileceğini belirtmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin Ahmet Kadri Gürsel kararında vurguladığı gibi, “Gazetecilerin salt yazıları veya diğer düşünce açıklama araçlarıyla ifade ettiği görüşleri nedeniyle suçla bağlantılandırılmasının ve tutuklanmasının… basın özgürlüğüne zarar verebileceği gözönünde bulundurulmalıdır” (AYM, 2016/50978, 2/5/2019).
Mahkeme, bir gazetecinin tutuklanabilmesi için “suç işlendiğine dair kuvvetli belirti”nin somut olgularla ortaya konulması gerektiğini, eleştirel yazıların veya gazetecilik faaliyetlerinin tek başına bu belirtiyi oluşturmayacağını hükme bağlamıştır. Mehmet Baransu kararında ise önemli bir ayrım yapılmıştır: Gazetecinin yayımladığı haber ile yayımlamadığı ancak temin ettiği iddia edilen “çok gizli” nitelikteki devlet belgeleri arasında bir ayrım gözetilmiştir. Tutuklamanın, yayımlanmayan gizli belgelerin temini suçlamasına dayanması, eylemin salt gazetecilik faaliyeti kapsamını aştığı şeklinde yorumlanmıştır (AYM, 2015/7231, 17/5/2016). Bu kararlar, yargılama süreçlerinde gazetecilik faaliyeti ile suç teşkil eden eylem arasındaki sınırın titizlikle çizilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Gazetecilikte Kişilik Hakları İhlali ve Tazminat Davaları
Gazetecilik faaliyetlerinden kaynaklanan tazminat davaları, basın özgürlüğü ile kişilik haklarının korunması arasındaki dengenin kurulduğu en temel alandır. Yargı, bir yayının kişilik haklarına saldırı teşkil edip etmediğini değerlendirirken bir dizi kriteri göz önünde bulundurur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun belirttiği üzere, “Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır” (Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2024/639 E., 2024/952 K.’de atıf yapılan YHGK kararı).
Bu kriterlerden birinin dahi eksikliği, yayını hukuka aykırı hale getirebilir. Örneğin, haberin içeriği doğru olsa bile, kullanılan başlığın içerikle orantısız ve aşağılayıcı olması (“Darbeci Baro” gibi) özle biçim arasındaki dengenin bozulması olarak kabul edilmiş ve tazminat sorumluluğu doğurmuştur (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2017/1321 E., 2019/415 K.). Anayasa Mahkemesi, derece mahkemelerinin bu tür davalarda hükmettiği tazminatın, ihlalin sonuçlarını giderecek ve “caydırıcılık oluşturacak oranda” olması gerektiğini, aksi takdirde devletin şeref ve itibar hakkını koruma yönündeki pozitif yükümlülüğünü ihlal etmiş olacağını belirtmiştir (AYM, 2021/24447, 20/12/2023).
Basın Kartı Nedir? Kimler Alabilir, Ne Gibi Haklar Sağlar?
İncelenen yargı kararları, Basın Kartı’nın (eski adıyla Sarı Basın Kartı) tanımı, kimlerin alabileceği veya sağladığı haklar konusunda detaylı bir bilgi sunmamaktadır. Bu konu, daha çok idari bir düzenleme olan Basın Kartı Yönetmeliği’nin alanına girmektedir. Ancak, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin bir kararında Basın Kartı’nın hukuki bir uyuşmazlıktaki delil niteliğine değinilmiştir. Bir hizmet tespiti davasında, davacının gazeteci olup olmadığının belirlenmesi sürecinde, “Sarı Basın Kartı” sahibi olmanın, kişinin gazeteci kimliğini ispatlamada önemli bir delil olduğu vurgulanmıştır (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, 2010/9667 E., 2011/2190 K.). Bu durum, Basın Kartı’nın sadece mesleki bir kimlik belgesi olmanın ötesinde, özellikle iş hukukundan kaynaklanan davalarda çalışanın hukuki statüsünü kanıtlayan güçlü bir araç olarak kabul edildiğini göstermektedir.
Gazetecilerin Kıdem, İhbar Tazminatı, Fazla Çalışma Ücreti, Ulusal Bayram ve Genel Tatil Ücreti Alacakları
Gazetecilerin işçilik alacakları, 5953 sayılı Basın İş Kanunu’nun özel hükümleri çerçevesinde ele alınır.
- Kıdem Tazminatı: Gazetecinin kıdem tazminatı, meslekte geçirdiği toplam süre üzerinden hesaplanır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na göre, “Kıdem hakkı gazetecinin mesleğe ilk giriş tarihinden itibaren hesaplanır” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2009/10954, K. 2010/9139). Bu tazminat için genel İş Kanunu’nda olduğu gibi bir tavan sınırlaması yoktur ve hesaplama çıplak ücret üzerinden yapılır.
- İhbar Tazminatı: Fesih süreçlerinde uygulanacak ihbar süreleri ve tazminatı da Basın İş Kanunu’nda özel olarak düzenlenmiştir.
- Fazla Çalışma Ücreti: Gazetecilerin fazla çalışma ücreti talepleri sıkça dava konusu olmaktadır. Ancak Yargıtay, üst düzey yönetici konumunda olan ve “mesaisini kendisinin belirlediği kabul edilmelidir” denilen gazetecilerin fazla çalışma ücreti talep edemeyeceğine hükmetmiştir (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 02.04.2013 tarihli karar).
- Faiz ve Yaptırımlar: Yargıtay, kıdem tazminatına uygulanacak faizin, işverenin temerrüde düşürüldüğü tarihten itibaren yasal faiz olması gerektiğine, bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faizin talep edilemeyeceğine karar vermiştir (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 02.04.2013 tarihli karar). Ayrıca, ücretlerin gününde ödenmemesi halinde uygulanan “günlük yüzde beş fazla ödeme” yaptırımının bir zenginleşme aracı olarak kullanılmaması gerektiği ve hakkaniyet indirimi yapılabileceği de içtihat altına alınmıştır (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2010/41898 E., 2013/6345 K.).
Sonuç: Gazeteciliğin Hukuki Dayanakları ve Geleceği
Yargı kararları bütünüyle değerlendirildiğinde, gazetecilik mesleğinin hukuki dayanaklarının Anayasa ile güvence altına alınan basın ve ifade özgürlüğü ile meslek mensuplarına özel bir koruma sağlayan 5953 sayılı Basın İş Kanunu olduğu görülmektedir. Yargı, bir yandan basının “kamusal gözetleyici” rolünü ve kamuyu bilgilendirme hakkını geniş yorumlarken, diğer yandan bu özgürlüğün kullanımında gazetecilere mesleki etik ve hukuki sorumluluklar yüklemektedir. Çatışan haklar arasında adil bir denge kurma çabası, yargısal yorumların merkezinde yer almaktadır.
Geleceğe yönelik olarak, dijitalleşmenin getirdiği yeni yayıncılık modelleri ve hukuki sorunlar, mevzuatın ve yargı içtihatlarının sürekli güncellenmesini zorunlu kılmaktadır. İnternet gazeteciliğinin hukuki statüsü Yargıtay kararlarıyla büyük ölçüde netleşmiş olsa da, sosyal medya yayıncılığı, yapay zeka tarafından üretilen içerikler ve dezenformasyonla mücadele gibi konular, gelecekteki hukuki tartışmaların odak noktasını oluşturacaktır. Gazetecilerin mali haklarının ve iş güvencelerinin korunması, basın özgürlüğünün fiilen yaşanabilmesi için kritik önemini korumaya devam edecektir. Yargının, idari ve siyasi baskılara karşı basın özgürlüğünü koruma ve mesleğin kamusal işlevini güvence altına alma rolü, demokratik toplumun geleceği açısından hayati bir önem taşımaktadır.