Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Madde 1 Nedir?
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Genel Esaslar” başlıklı birinci kısmında yer alan 1. madde, “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.” hükmünü amirdir. Bu madde, devletin şeklini net ve kesin bir biçimde ortaya koymaktadır. Literatürde belirtildiği üzere bu hüküm, tarihsel bir sürekliliğin ifadesidir: “1924 Teşkilâtı Esasiye Kanununun değiştirilmez 1. maddesinin tekrarıdır. Bu hüküm halen yürürlüktedir ve gerek müzakeresinin gerek oylanmasının söz konusu edilemeyeceği aşikârdır. Bu madde, Türkiye Cumhuriyeti adı ile bir Devletin kuruluşunu, bu Devletin ve Hükümetinin şekillerini tespit etmektedir.” Bu madde, devletin temel yapısını kuran ve sonraki tüm maddelerin yorumlanmasında birincil referans noktası olan kurucu bir norm niteliğindedir. Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik içtihadına göre, bu madde tek başına değil, Anayasa’nın diğer temel hükümleriyle birlikte yorumlanmalıdır. Nitekim Mahkeme, bir kararında şu tespitte bulunmuştur:
“Cumhuriyet, sadece Anayasa’nın 1. maddesindeki bir sözcükten ibaret değildir… Anayasa’nın kurduğu ve korumak istediği devlet şekli, Başlangıç bölümünde ve 2. maddesinde nitelikleri belirlenmiş bir Cumhuriyettir. Bu niteliklerden soyutlanmış bir devlet, Anayasa’nın tanımladığı Cumhuriyet olarak kabul edilemez.” (Anayasa Mahkemesi, E.1976/43, K.1977/4, 27.01.1977)
Bu yaklaşım, Cumhuriyet’in temel özelliklerinin; halk egemenliği, seçilmiş yöneticiler, hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığı gibi unsurları içerdiğini göstermektedir.
“Türkiye Devleti Bir Cumhuriyettir” Ne Anlama Gelir?
Bu ifade, ilk bakışta devlet başkanlığının irsi olmadığı, egemenliğin millete ait olduğu bir yönetim biçimini tanımlar. Ancak Türk anayasal sisteminde anlamı çok daha derindir. Literatürde, Anayasa’nın lafzındaki değişken kullanıma dikkat çekilmektedir: “Maddenin lafzı uyarınca cumhuriyet, devletin bir özelliğini belirtmektedir. Ancak 2. maddede ‘Cumhuriyetin nitelikleri’ kenar başlığı altında… Bu kez cumhuriyet ve devlet yer değiştirmiş ve cumhuriyet devlet olarak tanımlanmıştır.” Bu durum, Cumhuriyet’in sadece bir şekil değil, aynı zamanda devletin kendisiyle özdeşleşen bir nitelikler bütünü olduğunu gösterir. Anayasa Mahkemesi’ne göre bu ifade, “yurdumuzda siyasal iktidarın bütün öğeleriyle birlikte Ulusa geçişi demektir.” Dolayısıyla bu hüküm, egemenliğin kaynağının millet olduğunu ve yönetimin hiçbir şahıs, zümre veya aileye ait olamayacağını ilan eder.
Cumhuriyet Kavramının Hukuki ve Tarihsel Anlamı
Tarihsel olarak Cumhuriyet kavramının kökleri antik döneme dayansa da modern anlamını Amerikan ve Fransız devrimleriyle kazanmıştır. Türkiye özelinde ise Cumhuriyet, sadece bir yönetim biçimi değişikliği değil, aynı zamanda bir devrimin hukuki ifadesidir. Literatürde bu husus, “Türkiye’de cumhuriyete geçiş sürecinin sadece monarşi karşıtlığıyla mı sınırlı kaldığı, yoksa cumhuriyetçilik idealinden beslenen ve bu ideali gerçekleştirmeye yönelik bir ‘devrim’ mi olduğu” sorusuyla incelenmektedir. Hukuki olarak Cumhuriyet, egemenliğin halka ait olduğu, yöneticilerin seçimle belirlendiği ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir devlet modelini ifade eder. Recep Peker’in belirttiği gibi, Türk Cumhuriyeti’nin kendine özgü nitelikleri vardır: “Bizim cumhuriyetimiz, mana ve hüviyeti diğer sayılan beş vasıfla beraber ortaya çıkan ve bize özel bir cumhuriyettir.”
Devletin Şekli Olarak Cumhuriyetin Temel Özellikleri
Anayasa’nın 1. maddesi devletin şeklini “Cumhuriyet” olarak belirlerken, bu Cumhuriyet’in temel özelliklerini 2. madde tanımlamaktadır. Anayasa Mahkemesi içtihatları, bu iki madde arasında kopmaz bir bağ kurmuştur. Mahkeme, Cumhuriyet’i “bir takım temel ilkeleri içeren bir ‘devlet sistemi'” olarak yorumlamaktadır. Bu sistemin özellikleri şunlardır: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” Dolayısıyla, devletin şekli olan Cumhuriyet, bu niteliklerden ayrı düşünülemez. Bu niteliklerin ortadan kaldırılması, devletin şeklinin de zımnen değiştirilmesi anlamına gelecektir.
Türkiye’de Cumhuriyetin Kurucu İlkeleri
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ilkeleri, Milli Mücadele ve Türk Devrimi’nin felsefesine dayanır. Bu ilkelerin başında ulusal egemenlik gelir. Literatürde belirtildiği üzere, “Cumhuriyetçiliğin ilk şartı olarak kabul edebileceğimiz yasama gücünün halkın iradesine dayanması ilkesi, halk tarafından seçilen temsilcilerden oluşan TBMM’nin toplanmasıyla Anadolu’da hayat bulmuştur.” Atatürk’ün cumhuriyetçilik anlayışı; laiklik, anayasanın üstünlüğü, yurttaşlık ve eşitlik gibi unsurları içerir. Bu ilkeler, 1937 yılında anayasaya eklenen altı ilke (Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, İnkılapçılık) ile anayasal norm haline gelmiştir. Bu ilkeler, Türkiye Cumhuriyeti’nin kimliğini ve rejiminin karakterini oluşturur.
Cumhuriyet Rejimi ile Diğer Yönetim Biçimleri Arasındaki Farklar
Cumhuriyet rejiminin en temel farkı, egemenliğin kaynağı ve yöneticilerin belirlenme usulüdür. Monarşide egemenlik tek bir kişiye (hükümdar) aittir ve yönetim irsiyet yoluyla el değiştirir. Oligarşide ise egemenlik küçük bir zümrenin elindedir. Cumhuriyet ise “her türlü saltanat, şahıs ve zümre hakimiyeti şekillerini reddeden demokratik bir Devlet” olarak tanımlanır. Bu tanım, Cumhuriyet’in sadece monarşiye değil, her türlü otoriter ve totaliter yönetim biçimine karşı olduğunu gösterir. Egemenliğin millete ait olması, yöneticilerin belirli süreler için seçimle işbaşına gelmesi ve hukuka bağlı olmaları, Cumhuriyet rejimini diğerlerinden ayıran temel unsurlardır.
Anayasada Devletin Şekli Değiştirilebilir mi?
Bu soruya Anayasa’nın 4. maddesi net bir cevap vermektedir: “Anayasanın birinci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile ikinci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve üçüncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.” Bu hüküm, Anayasa’nın “katı” veya “sert” anayasa niteliğini pekiştiren en önemli güvencedir. Bu yasak, sadece mevcut anayasa düzeni içinde geçerli olup, kurucu iktidarın bu hükmü değiştiremeyeceği anlamına gelmez. Ancak mevcut anayasal düzen içerisinde yasama organı (TBMM), bu maddeyi değiştirecek bir anayasa değişikliği yapma yetkisine sahip değildir. Cumhuriyet rejimi anayasa koyucunun iradesiyle dahi tartışılamayacak bir konumda olup Anayasa Mahkemesi, bu durumu şu şekilde ifade etmiştir: “Cumhuriyetin değiştirilmesi Anayasa yapısını temelinden yıkacaktır… Cumhuriyetin niteliğini belirleyen ilke ve kurallarda değişiklik öngören veya Anayasanın öteki maddelerinde yapılan değişikliklerle doğrudan doğruya veya dolaylı yollardan bu ilkeleri değiştirmeyi amaç güden herhangi bir kanunun teklif ve kabul edilemeyeceği” açıktır. (Anayasa Mahkemesi, E.1973/19, K.1975/87, 15.04.1975)
Cumhuriyet İlkesi ve Anayasanın Değiştirilemez Hükümleri
Anayasa’nın değiştirilemez hükümleri, Cumhuriyet ilkesinin somut güvenceleridir. Anayasa Mahkemesi’nin bu konudaki yorumu, değiştirilemezliğin kapsamını genişletmiştir. Mahkeme, sadece 1. maddedeki “Cumhuriyet” kelimesinin değil, bu kelimenin ifade ettiği bütün bir rejim ve değerler sisteminin değiştirilemez olduğunu vurgulamıştır.
- Anayasa Mahkemesi, E. 1970/1, K. 1970/31, T. 16.06.1970 (1961 Anayasası dönemi kararı): Bu tarihi kararda Mahkeme, değiştirilemezlik ilkesinin amacını şöyle açıklamıştır: “Zira 9. maddedeki [1982 Anayasası m.4] değişmezlik ilkesinin amacının, Anayasa’nın 1., 2. maddelerinde ve 2. maddenin gönderme yaptığı başlangıç bölümünde yer alan temel ilkelerle niteliği belirtilmiş, ‘Cumhuriyet’ sözcüğü ile ifade edilen Devlet sistemidir. Bir başka deyimle, … değişmezlik ilkesine bağlanan ‘Cumhuriyet’ sözcüğü değil, yukarıda gösterilen Anayasa maddelerinde nitelikleri belirtilmiş olan Cumhuriyet rejimidir.” Bu karar, Cumhuriyet’in niteliklerini (demokratik, laik, sosyal hukuk devleti vb.) de değiştirilemezlik zırhı altına almıştır.
Anayasa Mahkemesi Kararlarında Madde 1’e Yapılan Atıflar
Anayasa Mahkemesi, özellikle anayasa değişikliklerinin denetimi ve siyasi parti kapatma davalarında 1. maddeye ve onunla bütünleşik olan 2. ve 4. maddelere sıkça atıf yapmıştır. Mahkeme, 1. maddeyi, yorumlarının başlangıç noktası ve anayasal düzenin temel direği olarak kabul eder.
- Anayasa Mahkemesi, E. 1973/19, K. 1975/87, T. 15.04.1975: Bu kararda Mahkeme, Cumhuriyet rejimini koruma iradesini pekiştirmiştir. Literatürde bu karara yapılan atıfta, “Anayasa’mızın kurduğu ve korumak istediği devlet şekli, Başlangıç bölümünde ve 2. maddesinde nitelikleri belirlenmiş bulunan bir Cumhuriyettir ve 9. madde [m.4] ile konulan değişmezlik ilkesi de Cumhuriyet sözcüğü ile birlikte onun bu niteliklerini koruma ve değiştirilmesini önleme ereğini gütmektedir” denilerek, Cumhuriyet’in niteliklerinin korunmasının esas olduğu vurgulanmıştır. Özetle, Mahkeme kararlarında Madde 1, tek başına değil, “Cumhuriyet rejimi” olarak adlandırılan ve Anayasa’nın ilk dört maddesiyle tanımlanan bir ilkeler manzumesinin temeli olarak görülmektedir.
Türk Hukukunda Cumhuriyet İlkesinin Uygulama Alanları
Cumhuriyet ilkesi, Türk hukuk sisteminin tamamına sirayet eden temel bir ilkedir:
- Anayasa Hukuku: Devletin temel yapısını, organlarını ve değiştirilemez niteliklerini belirler. Anayasa Mahkemesi’nin denetiminde temel ölçü normdur.
- Ceza Hukuku: TCK m. 301’de “Türkiye Cumhuriyeti Devleti”ni aşağılama suçu düzenlenerek Cumhuriyet’in manevi varlığı korunur.
- Siyasi Partiler Hukuku: Siyasi partilerin faaliyetleri, Cumhuriyet’in temel ilkelerine aykırı olamaz. Aykırılık, kapatma nedenidir.
- İdare Hukuku: İdarenin tüm eylem ve işlemleri, Cumhuriyet’in temel niteliklerine (özellikle hukuk devleti ve laiklik) uygun olmak zorundadır.
- Eğitim Hukuku: Milli Eğitim’in temel amaçları, Cumhuriyet’in temel ilkelerine bağlı nesiller yetiştirmeyi içerir.
Cumhuriyetin Korunması: Hukuki Mekanizmalar
Cumhuriyet rejimi, anayasal ve yasal düzeyde çeşitli mekanizmalarla korunmaktadır:
Siyasi Koruma: Siyasi Partiler Kanunu, partilerin Cumhuriyet ilkelerine aykırı faaliyetlerini yasaklar ve Anayasa Mahkemesi’ne bu partiler hakkında kapatma davası açma imkanı tanır. Anayasa Mahkemesi, Cumhuriyet’in temel niteliklerine yönelik tehditlere karşı en etkin denetimi siyasi parti kapatma davalarında yapmaktadır. Mahkeme, laiklik veya devletin bölünmez bütünlüğü gibi Cumhuriyet’in ayrılmaz parçası olan ilkelere aykırı eylemlerin odağı haline gelen partilerin kapatılmasına karar vermiştir. Örneğin, Refah Partisi’nin kapatılmasına ilişkin kararda (E.1997/1, K.1998/1, 16.01.1998), partinin laik Cumhuriyet ilkesine aykırı eylemleri gerekçe gösterilmiştir. Benzer şekilde, Halkın Emek Partisi (HEP) davasında (E.1992/1, K.1993/1, 14.07.1993), devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı faaliyetler, Cumhuriyet rejimine yönelik bir tehdit olarak değerlendirilmiştir.
Cezai Koruma: TCK m. 301 ve Anayasal Düzene Karşı Suçlar bölümündeki diğer maddeler, Cumhuriyete yönelik fiili ve sözlü saldırıları suç olarak tanımlar. Cumhuriyet ilkesine yönelik saldırılar, Türk Ceza Kanunu’nda ciddi suçlar olarak düzenlenmiştir. Özellikle “Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar” bölümünde yer alan TCK md. 309 (Anayasayı İhlal), md. 311 (Yasama Organına Karşı Suç) ve md. 312 (Hükûmete Karşı Suç) gibi maddeler, Cumhuriyet rejimini cebir ve şiddet yoluyla ortadan kaldırmaya yönelik eylemleri hedef almaktadır. Yargıtay’ın 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası verdiği kararlar, bu suçların unsurlarını ve iştirak hükümlerini detaylandırmıştır. Örneğin, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 2015/3 E., 2017/3 K. sayılı ve 24.04.2017 tarihli kararında, darbe teşebbüsünün Anayasa’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya yönelik bir eylem olduğu ve bu eylemin TCK md. 309 kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Anayasal Koruma: Anayasa’nın 4. maddesi, ilk üç maddenin değiştirilmesini mutlak olarak yasaklar. Anayasa Mahkemesi, yasaların ve anayasa değişikliklerinin Cumhuriyet’in temel niteliklerine uygunluğunu denetler. Bu denetim, en etkili koruma mekanizmasıdır.
İdare Hukuku ve Diğer Alanlar: Danıştay ve Yargıtay Hukuk Daireleri de kendi alanlarında Cumhuriyet ilkesini bir yorum standardı olarak kullanmaktadır. Örneğin, Danıştay 12. Dairesi’nin “Cuma İzni” konulu Başbakanlık Genelgesi’ne ilişkin 2018/4516 E., 2022/1243 K. sayılı kararında, laiklik ilkesi çerçevesinde din ve vicdan özgürlüğü ile kamu hizmetinin gerekleri arasında bir denge kurulmaya çalışılmıştır. Bu tür kararlar, Cumhuriyet’in temel ilkelerinin idari işlemler üzerindeki etkisini göstermektedir.
Devletin Şekli ile Egemenlik İlişkisi
Devletin şekli, egemenliğin kime ait olduğunu ve nasıl kullanılacağını belirler. Cumhuriyet rejiminde egemenlik, kayıtsız şartsız millete aittir (Anayasa m. 6). Bu, “siyasal iktidarın bütün öğeleriyle birlikte Ulusa geçişi” anlamına gelir. Millet, egemenliğini Anayasa’nın koyduğu esaslara göre yetkili organları (yasama, yürütme, yargı) eliyle kullanır. Dolayısıyla, Cumhuriyet’in devlet şekli olarak benimsenmesi, egemenliğin teokratik veya monarşik bir kaynaktan alınıp doğrudan millete verilmesinin hukuki sonucudur.
Türkiye’de Cumhuriyet Rejimine Yönelik Tehditler ve Hukuki Cevaplar
Cumhuriyet rejimine yönelik tehditler, genellikle onun temel nitelikleri olan laiklik, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerini hedef alır. Bu tehditler, anayasa veya yasa değişiklikleri, siyasi partilerin eylemleri veya bireysel fiiller şeklinde ortaya çıkabilir. Hukuki sistemin bu tehditlere cevabı, yukarıda belirtilen koruma mekanizmalarıdır. Örneğin, Cumhuriyet’in laik niteliğini ortadan kaldırmaya yönelik bir anayasa değişikliği teklifi, Anayasa’nın 4. maddesine aykırı olacağından, Anayasa Mahkemesi tarafından esastan denetlenerek iptal edilebilir. Benzer şekilde, bu yönde faaliyet gösteren bir siyasi parti, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının talebi üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılabilir.
Madde 1 Işığında Devletin Demokratik Niteliği
Madde 1’de “demokratik” ifadesi geçmese de, Anayasa Mahkemesi’nin ve doktrinin ortak kabulü, Cumhuriyet’in demokratik bir rejimden ayrı düşünülemeyeceğidir. Literatürde yer alan Yıldızhan Yayla’nın görüşü bu ilişkiyi net bir şekilde ortaya koyar: “Türkiye’de Cumhuriyet, demokratiklik ilkesinden; bu ilke de hukuk devletinin güvencesinden ayrı düşünülemez.” Dolayısıyla, 1. maddedeki “Cumhuriyet”, 2. maddedeki “demokratik devlet” niteliği ile birlikte anlam kazanır. Anti-demokratik bir rejimin “Cumhuriyet” adını taşıması, Türk anayasal düzeni açısından bir anlam ifade etmez ve Anayasa’nın ruhuna aykırıdır.
Hukuk Devleti İlkesi ile Cumhuriyetin İlişkisi
Hukuk devleti, keyfi yönetimin panzehiridir. Cumhuriyet ise egemenliğin millete ait olduğu, yöneticilerin hukuka bağlı olduğu bir rejimdir. Bu iki kavram birbirini tamamlar ve birbirinden ayrılamaz. Hukuk devleti olmadan, seçimle gelen yöneticilerin keyfi davranmasını engelleyecek bir mekanizma kalmaz ve bu durum, Cumhuriyet’in özünü zedeler. Anayasa Mahkemesi’nin bir kararında belirttiği gibi, “Cumhuriyet Devlet şekli, temel kuruluşları, hak ve ödev kuralları ile bir ilkeler manzumesidir.” Bu manzumenin işleyişini sağlayan temel mekanizma ise hukuk devleti ilkesidir.
Vatandaşlık ve Egemenlik Açısından Cumhuriyet Rejimi
Cumhuriyet rejimi, “tebaa” (kul) anlayışından “yurttaş” (vatandaş) anlayışına geçişi ifade eder. Yurttaş, egemenliğin sahibi olan milletin eşit ve onurlu bir üyesidir. Hak ve ödevlere sahiptir ve yönetime katılma hakkı (seçme ve seçilme) vardır. Egemenliğin millete ait olması, her bir yurttaşın dolaylı olarak egemenliğin bir parçası olduğu anlamına gelir. Bu bağlamda yurttaşlık, sadece bir hukuki statü değil, aynı zamanda Cumhuriyet rejiminin siyasi ve felsefi temelidir.
Ceza Hukuku Perspektifinden Cumhuriyet İlkesine Saldırı Suçları
Türk Ceza Kanunu, Cumhuriyet ilkesini ve onun somutlaşmış hali olan devleti koruyan hükümler içermektedir. Eski TCK’nın 159. maddesinde yer alan “Cumhuriyet”e hakaret suçu, Yargıtay tarafından “devlet” ile eş anlamlı yorumlanmıştır.
- Yargıtay İçtihadı (765 sayılı TCK dönemi): “TC Anayasası’na göre hiçbir surette değiştirilemeyecek olan Cumhuriyet devletimizin idare şekli ve sembolü olup TCK’nın 159. maddesinde müstakil olarak devletten söz edilmemesinin onun bu madde kapsamı dışında kaldığı anlamına gelmez.” Yeni TCK’nın 301. maddesi ise “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni… alenen aşağılamak” fiilini suç olarak düzenleyerek bu korumayı daha net bir şekilde ifade etmiştir. Bu düzenleme, Cumhuriyet’in sadece bir yönetim biçimi olarak değil, devletin kendisi olarak kabul edildiğini ve manevi varlığının cezai müeyyidelerle korunduğunu göstermektedir.
Devletin Şekli Üzerine Yargıtay İçtihatları
Yargıtay içtihatları daha çok ceza hukuku bağlamında, özellikle TCK m. 301 (eski m. 159) kapsamında “Cumhuriyet” kavramının yorumlanmasında değinilmiştir. Yargıtay, bu bağlamda “Cumhuriyet”i “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” ile eş anlamlı görerek koruma kapsamını geniş tutmuştur.
Hukuki Açıdan Cumhuriyetin Geleceği ve Güvenceleri
Hukuki açıdan Cumhuriyet’in geleceği, Anayasa’da yer alan güvencelerin etkinliğine bağlıdır. En temel güvence, Anayasa’nın 4. maddesindeki değiştirilemezlik kuralıdır. Bu kural, yasama organının Cumhuriyet’in temel niteliklerini değiştirmesinin önünde anayasal bir engel teşkil etmektedir. Literatürde bu durum, “1982 Anayasası ile getirilen çözüm ise değişmezlik hükümlerinin genişletilmesidir. Anayasa, değişmezlik hükümlerini genişleterek bir yandan katılığını arttırmış, diğer taraftan anayasanın hükümlerinin değişen toplum yapısına göre yeniden ele alınmasının önüne adeta duvar örmüştür” şeklinde ifade edilmektedir. İkinci ve en dinamik güvence, Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik içtihatlarıdır. Mahkeme’nin “Cumhuriyet”i geniş yorumlayarak anayasa değişikliklerini esastan denetleme yetkisini sürdürmesi, rejimin korunmasında hayati bir rol oynamaktadır.
Sonuç
Sonuç olarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 1. maddesi, sadece bir yönetim biçimini deklare eden basit bir hüküm değildir. Anayasa Mahkemesi içtihatları ve doktrin tarafından, Anayasa’nın Başlangıcı ve ilk üç maddesiyle bir bütün olarak yorumlanan, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik, sosyal ve hukuk devleti niteliklerini içeren bir “rejimin” temel taşı olarak kabul edilmektedir. Anayasa’nın 4. maddesi ile mutlak bir koruma altına alınan bu ilke, hem anayasal denetimin hem de ceza hukukunun konusunu oluşturmaktadır. Cumhuriyet’in hukuki güvencesi, lafzından ziyade, Anayasa Mahkemesi tarafından “Anayasa’nın ruhu” olarak da nitelendirilen ve değiştirilemez kabul edilen bu temel ilkeler bütünlüğünde yatmaktadır.