Bakırköy Boşanma Avukatı

boşanma boşanma avukatı

Bakırköy Boşanma Avukatı olarak öncelikle evlilik birliğini koruyucu önlemler alınmasını tavsiye ediyoruz. Boşanmak son çare olmalıdır. Acele kararlarla hareket edilmemelidir.

Boşanma avukatı olarak her gün vahim olaylarla karşılaşıyoruz. Öyle ki boşanmak isteyen eşler tartışmakta zaman zaman bu tartışma çok daha trajik olaylarla sonuçlanmaktadır. Ne yazık ki böyle durumlardan en fazla çocuklar etkilenmektedir.

Bakırköy Aile Avukatı olarak tavsiyemiz, evlenmek gibi boşanmakta hayatın bir parçasıdır ve de bu süreci medeni bir şekilde sonlandırmak müşterek çocukların sağlığı için şarttır.

Bakırköy bölgesindeki boşanmada davalarının ortak özelliği diğer bölgelere benzer şekilde genelde şiddetli geçimsizlik kaynaklı olmasıdır.

Sarıoğlu Sefer Hukuk Bürosu olarak bu tip durumlarda ve uzmanı olduğumuz boşanma davaları konusunda sizlere yardımcı olmaktan memnuniyet duyarız. Bakırköy boşanma avukatı olarak boşanma kararının ardından size en hızlı ve doğru çözümü sunmayı vaat ediyoruz.


İÇİNDEKİLER

Boşanma Süreci ile Alakalı En Çok Sorulan Sorular

Bakırköy boşanma avukatı olarak boşanma süreçlerinde en çok karşılaştığımız soruları sizler için aşağıda listeledik. Her bir soru hakkında detaylı açıklamalar yaptık.

Hangi Durumlar Boşanma Sebebi Sayılmaz?

Müvekkillerime her zaman izah ettiğim üzere, evlilik birliği içindeki her olumsuzluk hukuken boşanma sebebi teşkil etmez. Yargıtay kararları bu konuda son derece istikrarlıdır. Öncelikle, affedilmiş veya hoşgörüyle karşılanmış olaylar boşanma sebebi sayılmaz. Eşler, yaşanan bir tartışma, şiddet eylemi veya sadakatsizlik sonrası barışıp evlilik birliğini sürdürmeye devam etmişlerse, geçmişte yaşanan bu olaylar hukuki geçerliliğini yitirir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin birçok kararında tekrarladığı üzere, “Affedilen veya hoşgörü ile karşılanan olaylara dayanılarak boşanma kararı verilemez.” (2016/25122 E., 2018/11891 K.). Bu ilke, tarafların barışarak geçmişi geride bırakma iradesi gösterdiğini varsayar.

İkinci olarak, ispatlanamamış iddialar boşanma sebebi oluşturmaz. Davacı, eşinin kusurlu olduğunu iddia ediyorsa, bu iddiasını somut delillerle kanıtlamak zorundadır. Soyut, duyuma dayalı veya inandırıcılıktan uzak tanık beyanları yeterli görülmez. Üçüncü olarak, fiili ayrılık tek başına bir boşanma nedeni değildir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2011/4921 E., 2012/1993 K. sayılı kararında açıkça belirtildiği gibi, “Fiili ayrılık başlı başına boşanma nedeni yapılamaz”. Boşanma için ayrılığa neden olan, evlilik birliğini temelinden sarsan ve davalıya yüklenebilecek kusurlu bir davranışın varlığı şarttır. Son olarak, dava açıldıktan sonra meydana gelen olaylar, devam eden o davada boşanma sebebi olarak kabul edilmez. Bu olaylar ancak yeni bir davanın konusunu teşkil edebilir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2010/227 E., 2010/324 K.).

Haklı Neden Olmadan Açılan Boşanma Davaları Reddedilir mi?

Evet. Boşanma davası açmak, evliliğin sona ermesini talep etmek için yeterli değildir; bu talebin hukuken “haklı” bir nedene dayanması zorunludur. Haklı neden, kanunda belirtilen özel boşanma sebeplerinden (zina, hayata kast vb.) birinin varlığı veya evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olmasıdır. Yargıtay kararları, haklı nedenin yokluğu durumunda davanın reddedilmesi gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.

Örneğin, davacı tamamen kendi kusuruna dayanarak dava açmışsa, bu durum haklı bir neden olarak kabul edilmez. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2016/22627 E., 2018/9544 K. sayılı kararında, sadakatsiz davranan ve boşanmada tamamen kusurlu olan erkeğin açtığı davanın reddedilmesi gerektiği “…boşanmaya sebep olan olaylarda sadakatsiz davranan erkek tamamen kusurlu olup verilen ret kararı sonucu itibariyle doğru bulunduğundan…” ifadesiyle onanmıştır. Benzer şekilde, daha önce affedilmiş olaylara dayanarak dava açmak da haklı nedenin ortadan kalktığı anlamına gelir. Taraflar barıştıktan sonra, boşanmayı gerektirecek yeni bir olay yaşanmamışsa, eski olaylara dayanarak açılan dava hukuki dayanaktan yoksun kalır ve reddedilir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 2014/4015 E., 2014/14580 K.).

Geçimsizlik Her Zaman Boşanma Nedeni midir?

Hayır, her geçimsizlik boşanma nedeni değildir. TMK m. 166/1 uyarınca boşanma kararı verilebilmesi için geçimsizliğin, “evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış” olması gerekir. Bu, sarsıntının basit ve gelip geçici anlaşmazlıkların ötesinde, evliliği çekilmez hale getiren köklü ve sürekli bir nitelikte olması gerektiği anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/1935 E., 2019/410 K. sayılı kararında bu şart açıkça vurgulanmıştır.

Mahkeme, taraflar arasındaki anlaşmazlıkların niteliğini, sıklığını ve evlilik birliği üzerindeki etkisini değerlendirir. Örneğin, eşler arasındaki sıradan, her evlilikte yaşanabilecek kısa süreli tartışmalar, temelden sarsılma olarak kabul edilmez. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2015/21112 E., 2016/8400 K. sayılı kararında, tanık beyanlarının “temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar” veya “sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibaret” olması durumunda davanın reddedilmesi gerektiği belirtilmiştir. Dolayısıyla, geçimsizlik iddiasının boşanma nedeni sayılabilmesi için, bu durumun somut olaylarla ispatlanması ve ortak hayatı çekilmez kıldığının mahkeme tarafından kabul edilmesi şarttır.

Affedilen Eşin Davranışları Sonradan Boşanma Gerekçesi Olabilir mi?

Olamaz. Bu, boşanma hukukunun en temel ve istikrarlı prensiplerinden biridir. Bir eş, diğerinin kusurlu davranışını (şiddet, hakaret, sadakatsizlik vb.) öğrendikten sonra evlilik birliğini sürdürmeye devam ederse, birlikte tatile çıkarsa, yeni bir ev kiralayıp birlikte yaşarsa, cinsel birliktelik kurarsa veya açtığı bir davadan feragat ederse, bu davranışlar hukuken “af” veya en azından “hoşgörü” olarak kabul edilir. Af, affedilen eylemin hukuki sonuçlarını ortadan kaldırır ve o eylem artık bir kusur olarak değerlendirilemez.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin çoğu kararında bu ilke tekrarlanmıştır. Örneğin, 2016/13130 E., 2018/3287 K. sayılı kararda, “Affedilen veya hoşgörü ile karşılanan olaylara dayanılarak boşanma kararı verilemez” denilerek bu kural net bir şekilde ortaya konulmuştur. Benzer şekilde, 2018/4856 E., 2018/15022 K. sayılı kararda, boşanma davasına konu olaylardan sonra tarafların müşterek bir çocuk sahibi olmaları, önceki olayların affedildiğinin en somut göstergesi olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle, bir kez affedilen bir davranış, sonradan fikir değiştirilerek yeniden boşanma davasına konu edilemez.

Boşanma Davasında Delil Yetersizliği: Hangi Durumda Ret Kararı Verilir?

Boşanma davası, bir iddia ve ispat sürecidir. Davacı taraf, boşanma dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaları ve davalının kusurlu olduğunu hukuka uygun delillerle ispatlamakla yükümlüdür. Delillerin yetersiz kaldığı her durumda mahkeme davayı reddeder. Delil yetersizliği birkaç şekilde ortaya çıkabilir:

  • İddiaların Kanıtlanamaması: Davacı, tanık dinletemez, yazılı bir delil sunamaz veya sunduğu tanıkların beyanları soyut, çelişkili veya inandırıcı olmaktan uzak bulunursa, iddialar ispatlanamamış sayılır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2011/4921 E., 2012/1993 K. sayılı kararında, tarafların hiçbir delil göstermemesi üzerine davanın reddedilmesi gerektiği belirtilmiştir.
  • Yeni Bir Olayın İspatlanamaması: Özellikle affetme veya kesinleşmiş bir ret kararı sonrası açılan davalarda, davacının barışma veya ret kararından sonra davalıdan kaynaklanan yeni bir kusurlu davranışı ispatlaması gerekir. Eğer “Barışmadan sonra taraflardan kaynaklanan boşanmayı gerektirir yeni bir hadisenin varlığı da kanıtlanmamıştır.” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 2014/4015 E., 2014/14580 K.), dava delil yetersizliğinden reddedilir.
  • Hukuki Değerini Yitirmiş Deliller: Bazen deliller mevcut olsa bile, affa uğradıkları için hukuki değerlerini yitirirler. Bu durumda da mahkeme, boşanma için geçerli bir delil kalmadığı gerekçesiyle davayı reddeder.

Anlaşmalı Boşanma Davası Mahkemece Reddedilebilir Mi?

Anlaşmalı boşanma (TMK m. 166/3), tarafların boşanma ve fer’ileri (nafaka, velayet, tazminat) konusunda tam bir mutabakata varmaları halinde gerçekleşir. Mahkeme, bu tür davalarda kusur araştırması yapmaz ancak bazı hususları denetlemekle yükümlüdür. Anlaşmalı boşanma şu hallerde reddedilebilir:

  • Tarafların İradesinin Sakatlanması: Hakim, tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmelidir. Eğer eşlerden birinin baskı, tehdit veya hile altında protokolü imzaladığına dair bir şüphe oluşursa, davayı reddedebilir.
  • Protokolün Kamu Düzenine veya Çocuğun Üstün Yararına Aykırı Olması: Özellikle velayet ve çocukla kişisel ilişki konularında yapılan düzenlemeler, çocuğun menfaatlerine açıkça aykırı ise hakim bu düzenlemeleri kabul etmeyebilir. Taraflar yeni bir düzenleme üzerinde anlaşamazsa, dava çekişmeli boşanmaya dönüşebilir veya reddedilebilir.
  • Protokolün Hukuken Geçersiz veya Uygulanamaz Hükümler İçermesi: Protokolde yer alan mali düzenlemeler veya diğer hükümler kanuna, ahlaka veya kamu düzenine aykırı ise hakim müdahale edebilir.
  • Şartların Oluşmaması: Anlaşmalı boşanma için evliliğin en az bir yıl sürmüş olması şarttır. Bu süre dolmadan açılan dava reddedilir.

Kusuru Olmayan Eşe Karşı Boşanma Talebi Kabul Edilir mi?

Kural olarak, kusuru olmayan eşe karşı açılan boşanma davası kabul edilmez. Boşanma hukukumuz temel olarak kusur prensibine dayanır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/1935 E., 2019/410 K. sayılı kararında bu ilke, “boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır” şeklinde ifade edilmiştir. Davacı, davalının evlilik birliğini temelinden sarsan kusurlu bir davranışını ispatlayamazsa, dava reddedilir.

Ancak bu kuralın önemli bir istisnası vardır: TMK m. 166/4. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2023/9174 E., 2024/38 K. sayılı kararında ele alınan bu hükme göre; daha önce herhangi bir sebeple açılmış bir boşanma davasının reddedilip kesinleşmesinden itibaren üç yıl geçmiş ve bu süre içinde ortak hayat yeniden kurulamamışsa, eşlerden birinin talebi üzerine mahkeme, davalının kusuru olmasa dahi boşanmaya karar verir. Bu durumda kanun, evliliğin fiilen bittiğini ve devamında hukuki bir yarar kalmadığını kabul etmektedir.

Eşler Arası Kısa Süreli Tartışmalar Boşanma Gerekçesi midir?

Hayır, değildir. Her evlilikte yaşanması muhtemel, olağan ve gelip geçici nitelikteki kısa süreli tartışmalar, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı anlamına gelmez. Boşanma kararı verilebilmesi için, anlaşmazlıkların ortak hayatı çekilmez kılan, sürekli ve derin bir nitelik taşıması gerekir. Yargıtay, bu tür basit uyuşmazlıkları boşanma için yeterli görmemektedir.

Örneğin, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2011/7772 E., 2012/5445 K. sayılı kararında, affedilen olaylar dışında “evlilik birliğini temelinden sarsacak ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin varlığı da kanıtlanamamıştır” denilerek, ispatlanamayan veya nitelik olarak yetersiz kalan geçimsizlik iddialarının reddedilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Mahkeme, sunulan delilleri değerlendirirken, yaşanan olayların evliliğin temelini sarsıp sarsmadığını, yoksa hayatın olağan akışı içinde kabul edilebilecek uyuşmazlıklar mı olduğunu dikkatle ayırt eder.

Mahkeme Hangi Hallerde Evliliğin Devamına Karar Verir?

Mahkeme, “evliliğin devamına” şeklinde bir karar vermez; bunun yerine, boşanma davasını reddederek evlilik birliğinin hukuken devam etmesini sağlar. Davanın reddine karar verilen başlıca haller şunlardır:

  • Boşanma Sebebinin İspatlanamaması: Davacı, iddialarını kanıtlayamazsa dava reddedilir.
  • Davalının Kusurunun Bulunmaması: Davalı eşin boşanmayı gerektirecek hiçbir kusurlu davranışının ispatlanamaması durumunda dava reddedilir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 2020/53 E., 2020/1696 K.).
  • Davacının Tamamen Kusurlu Olması: Tamamen kusurlu olan eşin açtığı davaya, daha az kusurlu veya kusursuz olan davalı itiraz ederse, mahkeme evliliğin devamında davalı ve çocuklar için korunmaya değer bir yarar görürse davayı reddedebilir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2019/30 E., 2020/506 K.).
  • Af veya Hoşgörü: Dava konusu olayların davacı tarafından affedildiği veya hoşgörüyle karşılandığı anlaşıldığında, dava hukuki dayanaktan yoksun kalır ve reddedilir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2011/21757 E., 2012/17198 K. sayılı kararında, dava sonrası barışma nedeniyle “Affedilen veya hoşgörüyle karşılanan olaylara dayanılarak boşanmaya hükmedilemez” denilerek davanın reddi gerektiği belirtilmiştir.

Aile Bütünlüğü ve Çocukların Durumu Boşanma Kararını Etkiler mi?

Evet, özellikle kusur değerlendirmesi bağlamında etkiler. TMK m. 166/2’de bu durum açıkça düzenlenmiştir. Buna göre, boşanma davasını açan eşin kusuru, davalı eşin kusurundan daha ağır ise, davalının boşanmaya itiraz etme hakkı vardır. Mahkeme, bu itirazla karşılaştığında, evliliğin devamında davalı ve özellikle çocuklar için korunmaya değer bir yarar olup olmadığını değerlendirir.

Eğer mahkeme, boşanma halinde çocukların maddi veya manevi olarak ciddi şekilde zarar göreceğine, evliliğin devamının ise onlar için daha faydalı olacağına kanaat getirirse, boşanma talebini reddedebilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2019/30 E., 2020/506 K. sayılı kararında atıf yapılan kanun metninde, bu durum “evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir” şeklinde ifade edilmiştir. Bu hüküm, aile bütünlüğü ve çocukların menfaatinin, özellikle davacının daha kusurlu olduğu durumlarda, boşanma kararını engelleyebilecek önemli bir faktör olduğunu göstermektedir.

Geçici Ayrılıklar ve Boşanma Sebebi Mi?

Geçici ayrılıklar, tek başlarına boşanma sebebi oluşturmazlar. Eşlerin zaman zaman ayrı yaşaması, bir süre düşünmek için uzaklaşması veya ailevi sorunlar nedeniyle kısa süreliğine farklı yerlerde kalması, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı anlamına gelmez. Hukuki değerlendirme, bu ayrılığın nedenine ve niteliğine bağlıdır.

Eğer geçici ayrılık, eşlerden birinin kusurlu bir davranışından (örneğin, evi terk etme, sadakatsizlik) kaynaklanıyorsa ve bu durum ortak hayatı çekilmez kılıyorsa, ayrılığın kendisi değil, ona sebep olan kusurlu davranış boşanma nedeni olabilir. Ancak, tarafların ortak rızasıyla veya makul bir sebeple gerçekleşen geçici ayrılıklar sonrası evlilik birliği devam ediyorsa, bu durum genellikle bir sorun olarak görülmez. Hatta bu ayrılıklar sonrası bir araya gelme, önceki sorunların hoşgörüyle karşılandığına veya affedildiğine dahi işaret edebilir. İncelenen kararlarda bu konuya spesifik olarak değinilmemiş olsa da, genel “af” ve “ispat” prensipleri bu durum için de geçerlidir.

Barışma Sonrası Boşanma Davası Açılabilir mi?

Evet, açılabilir; ancak kritik olan, davanın hangi olaylara dayandırıldığıdır. Eşler barıştıktan sonra, barışma öncesi yaşanan ve affedilmiş sayılan olaylara dayanarak yeni bir boşanma davası açılamaz. Af, geçmişteki kusurları hukuken “temizler”.

Barışma sonrası yeni bir dava açılabilmesi için, barışma tarihinden sonra, evlilik birliğini temelinden sarsan yeni bir kusurlu davranışın yaşanmış olması ve bu yeni davranışın mahkemede ispatlanması gerekir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2010/7366 E., 2011/8244 K. sayılı kararında bu ayrım net bir şekilde yapılmıştır: “Barışma olayından sonraki hadiseler yeni bir davanın konusu olup, bu davada nazara alınamaz.” Dolayısıyla, barışma bir “milat” kabul edilir. Bu tarihten önceki olaylar hukuken kapanmış sayılırken, bu tarihten sonra yaşanan ve ispatlanan yeni olaylar pekala yeni bir boşanma davasının konusunu oluşturabilir.

İspat Edilemeyen İddialarla Boşanma Talebi Sonuçlanır mı?

Hayır, sonuçlanmaz; dava reddedilir. Boşanma davası, ceza davası gibi şüpheye dayalı kararların verilebileceği bir alan değildir. Davacı, iddialarını şüpheye yer bırakmayacak şekilde, somut delillerle kanıtlamak zorundadır. İspat edilemeyen iddialar, mahkeme nezdinde “yok” hükmündedir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2016/13153 E., 2018/3345 K. sayılı kararında, bir eşin kusurları affedildikten sonra diğer eşin de “herhangi bir kusurlu davranışı ispatlanmamıştır” tespiti yapılmış ve bu nedenle davanın reddi gerektiği vurgulanmıştır. Benzer şekilde, 2015/13799 E., 2015/15015 K. sayılı kararda, tanıkların ifadelerinin reddedilen ilk davadan önceki olaylara ilişkin olduğu, yeni bir maddi hadisenin ise ispatlanamadığı belirtilerek davanın reddi gerektiği sonucuna varılmıştır. Bu kararlar, ispat yükünün ne kadar merkezi bir role sahip olduğunu ve ispatlanamayan iddialara dayalı bir boşanma talebinin başarı şansı olmadığını göstermektedir.

Eşlerin Rızası Olmadan Boşanma Kararı Verilebilir mi?

Evet, verilebilir. Çekişmeli boşanma davasının doğası gereği, taraflardan biri boşanmayı isterken diğeri istemeyebilir. Davalının boşanmaya rıza göstermemesi, tek başına davanın reddi için bir sebep değildir. Mahkeme, tarafların rızasına değil, kanunda aranan boşanma şartlarının oluşup oluşmadığına bakar.

Eğer davacı, davalının kusurlu bir davranışını ispatlayarak evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını kanıtlarsa, davalının tüm itirazlarına ve boşanmayı istememesine rağmen mahkeme boşanma kararı verir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2012/3408 E., 2012/5664 K. sayılı kararında, eşine şiddet uygulayan ve hakaret eden kocanın kusurlu olduğu ispatlandığında, “Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK.md.166/1) karar verilecek yerde, davanın reddi doğru bulunmamıştır” denilerek, haklı nedenler ispatlandığında davalının rızası olmasa bile boşanma kararı verilmesi gerektiği belirtilmiştir.

Boşanma Davası Açmak İçin Gereken Hukuki Şartlar Nelerdir?

Yargıtay kararları ve TMK hükümleri ışığında, çekişmeli bir boşanma davası açmak ve başarıya ulaşmak için gereken temel hukuki şartlar şunlardır:

  • Geçerli Bir Boşanma Sebebinin Varlığı: Dava, TMK’da sayılan özel (zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk, akıl hastalığı) veya genel (evlilik birliğinin temelinden sarsılması) boşanma sebeplerinden en az birine dayanmalıdır.
  • Davalının Kusurlu Olması: Genel boşanma sebebi olan evlilik birliğinin sarsılmasına dayanılıyorsa, bu sarsılmada davalı eşin az da olsa kusurunun bulunması ve bu kusurun ispatlanması gerekir.
  • İddiaların İspatı: Davacı, dilekçesinde ileri sürdüğü tüm vakıaları ve davalının kusurunu hukuka uygun delillerle (tanık, mesaj kayıtları, fotoğraflar, mahkeme kararları vb.) ispatlamalıdır.
  • Dava Konusu Olayların Affedilmemiş Olması: Davacı, boşanma sebebi olarak ileri sürdüğü olayları daha önceden affetmemiş veya hoşgörüyle karşılamamış olmalıdır.
  • Dava Hakkının Kötüye Kullanılmaması: Davacı, tamamen kendi kusuruna dayanarak dava açmamalıdır. Eğer davacı daha kusurlu ise, davalının itirazı üzerine dava reddedilebilir.

Bu şartlar kümülatif olup, birinin dahi eksikliği davanın reddedilmesi için yeterlidir.

Boşanmadan Önce Evi Terk Etmek Suç Sayılır mı?

Hayır, boşanmadan önce evi terk etmek ceza hukuku anlamında bir suç değildir. Konu, tamamen aile hukuku kapsamında ele alınmakta ve boşanma davasının bir unsuru olarak değerlendirilmektedir. Eylemin hukuki sonucu, cezai bir yaptırım değil, boşanma davasındaki kusur durumunun belirlenmesi ve buna bağlı olarak nafaka, tazminat gibi mali hakların kaybedilmesi veya kazanılmasıdır.

Evlilik Birliği Devam Ederken Evden Ayrılmanın Hukuki Sonuçları Nedir?

Evden ayrılmanın en temel hukuki sonuçları şunlardır:

  • Boşanma Sebebi Olması: Haklı bir neden olmaksızın ve evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerden kaçınma amacıyla yapılan terk, TMK m. 164 uyarınca özel bir boşanma sebebidir.
  • Kusur Tespiti: Haksız yere evi terk etmek, terk eden eşin boşanmada “tam kusurlu” veya “ağır kusurlu” sayılmasına neden olur. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin T. 26.09.2012, E. 2012/3632, K. 2012/22570 sayılı kararında, “davalı kocanın bir sebep yokken müşterek konutu terk ettiği, birlik görevlerini yerine getirmediği sübut bulmuştur” denilerek bu eylem “tamamen kusurlu” kabul edilmiştir.
  • Nafaka ve Tazminat Haklarının Kaybı: Tam kusurlu bulunan eş, yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminat talep etme hakkını kaybeder. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin T. 26.12.2006, E. 2006/7012, K. 2006/18415 sayılı kararında bu durum, “Tam kusurlu eş yararına manevi tazminat ve yoksulluk nafakasına hükmedilemez” şeklinde net bir ilkeye bağlanmıştır.
  • Velayet Kararına Etkisi: Haksız terk, ebeveynlik sorumluluklarının ihmali olarak değerlendirilebilir ve velayet kararında aleyhe bir faktör olabilir.

Evden Ayrılmak Terk Sayılır mı? Boşanma Sürecine Etkisi Nedir?

Her evden ayrılma, hukuki anlamda “terk” sayılmaz. Bir eylemin TMK m. 164 kapsamında “terk” sayılabilmesi için, eşin evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek amacıyla ortak konuttan ayrılması ve bu ayrılığın haksız olması gerekir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin T. 28.09.2009, E. 2008/13675, K. 2009/16048 sayılı kararının karşı oy yazısında belirtildiği gibi, “Davalının evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla davacıyı terk ettiği anlaşılmaktadır. Bu hal, terk edilen eşe, terk sebebiyle boşanmayı isteme hakkı verir.(TMK.m.164)”.

Boşanma sürecine etkisi ise davanın hukuki temeline göre değişir. Eğer dava “terk” sebebine dayalı açılmışsa, bu eylem davanın temelini oluşturur. Eğer dava “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” sebebine dayanıyorsa, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, sırf evi terk etmiş olmak tek başına kusur olarak yüklenemez. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin T. 26.05.2025, E. 2024/9175, K. 2025/5249 sayılı kararında bu ilke, “davacı kadının terk hukuki sebebine (4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 164 üncü maddesi) dayalı açılmış bir boşanma davası bulunmadığından, erkeğe bu vakıanın kusur olarak yüklenmesi doğru olmamıştır” şeklinde ifade edilmiştir.

Hangi Durumlarda Eşin Evden Ayrılması Haklı Gerekçe Sayılır?

Yargıtay kararları, aşağıdaki durumları evden ayrılmak için haklı gerekçe olarak kabul etmektedir:

  • Fiziksel, Psikolojik ve Ekonomik Şiddet: Eşin şiddet görmesi, en temel haklı sebeptir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin T. 04.06.2008, E. 2007/9602, K. 2008/7978 sayılı kararında, “Toplanan delillerden davacı kocanın davalı kadına şiddet uyguladığı anlaşılmaktadır” denilerek, şiddet gören kadının evi terk etmekte haklı olduğu kabul edilmiştir.
  • Evden Kovulma: Diğer eş tarafından evden kovulmak veya gitmeye zorlanmak, evi terk etmek için mutlak bir haklı sebeptir. Hukuk Genel Kurulu’nun T. 21.10.2020, E. 2017/2725, K. 2020/800 sayılı kararında, kocanın eşine “‘defol git sana bakmak zorunda değilim’ diyerek evden kovduğu” ispatlandığından, kadının evi terk etmesi kusur olarak görülmemiştir.
  • Elverişsiz Yaşam Koşulları: Eşin ailesiyle birlikte yaşamaya zorlanması veya konutun yetersiz olması da haklı sebep sayılabilir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin T. 14.12.2023, E. 2023/8434, K. 2023/6220 sayılı kararında, “tarafların evlilik birliğinin devam ettiği süreçte erkeğin ailesi ile birlikte yaşadığı, bu şartlar altında kadının eve dönmek istememesinin kendisine kusur olarak yüklenemeyeceği” belirtilmiştir.
  • Ağır Hakaret ve Onur Kırıcı Davranışlar: Eşin onurunu zedeleyen davranışlar da evden ayrılmak için haklı bir gerekçe oluşturabilir.

Evi Terk Etmenin Boşanma Davasında Kusur Değeri

Haksız yere evi terk etmenin kusur değeri oldukça yüksektir ve genellikle “tam kusur” veya “ağır kusur” olarak nitelendirilir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin T. 30.09.2009, E. 2009/13456, K. 2009/16363 sayılı kararında, “Terk sebebiyle boşanmaya karar verildiğine göre boşanmaya neden olan olaylarda davalı kadın tamamen kusurludur” denilerek bu durum netleştirilmiştir. Bu kusur tespiti, davanın mali sonuçlarını doğrudan etkiler. Haklı bir sebeple evi terk etme durumunda ise, terk eden eşe hiçbir kusur yüklenmez.

Evden Ayrılan Eş Hakkında Terk Nedeniyle Boşanma Davası Açılabilir mi?

Evet, açılabilir. Ancak bunun için Türk Medeni Kanunu’nun 164. maddesinde belirtilen şartların gerçekleşmesi gerekir:

  1. Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek amacıyla ortak konutu terk etmiş olmalıdır.
  2. Bu ayrılık en az dört ay sürmüş olmalıdır.
  3. Dört ayın sonunda, dava açmak isteyen eş, hakim veya noter aracılığıyla diğer eşe “iki ay içinde ortak konuta dönmesi” için bir ihtar göndermelidir.
  4. Bu ihtara rağmen eş, haklı bir sebebi olmaksızın iki ay içinde eve dönmezse, terk nedeniyle boşanma davası açılabilir.

Ancak, Hukuk Genel Kurulu’nun T. 04.11.2009, E. 2009/402, K. 2009/484 sayılı kararında belirtildiği gibi, “Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.” Bu nedenle, eşini evden kovan veya gitmeye zorlayan tarafın daha sonra çektiği ihtar samimi kabul edilmez ve bu davayı açma hakkı yoktur.

Boşanma Sürecinde Evden Ayrılan Eşin Hakları Nelerdir?

Evden ayrılan eşin hakları, ayrılığın haklı bir sebebe dayanıp dayanmadığına göre değişir:

  • Haklı Sebeple Ayrılan Eşin Hakları: Tedbir ve yoksulluk nafakası talep edebilir. Maddi ve manevi tazminat isteyebilir. Çocuğun velayetini talep edebilir ve bu durum velayeti almasına engel teşkil etmez. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin T. 17.09.2024, E. 2023/6711, K. 2024/5894 sayılı kararında, haklı nedenle evi terk eden kadın lehine nafaka, velayet ve tazminata hükmedilmiştir.
  • Haksız Sebeple Ayrılan Eşin Hakları: Dava süresince tedbir nafakası alabilir, ancak boşanma kararıyla birlikte yoksulluk nafakası ve tazminat haklarını kaybeder. Kendi açtığı boşanma davası, tam kusurlu olduğu gerekçesiyle reddedilebilir.

Evden Ayrılmak ve Nafaka Yükümlülüğü: Nelere Dikkat Edilmeli?

Nafaka yükümlülüğü, doğrudan kusur durumuyla bağlantılıdır.

  • Tedbir Nafakası (Dava Süresince): Evden ayrılan eş, kusur durumuna bakılmaksızın, dava süresince geçimini sağlamak amacıyla tedbir nafakası talep edebilir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin T. 18.11.2024, E. 2024/1128, K. 2024/8687 sayılı kararında, tam kusurlu bulunan kadına dahi dava süresince tedbir nafakası bağlanmıştır.
  • Yoksulluk Nafakası (Boşanma Sonrası): Haklı bir sebep olmaksızın evi terk ederek boşanmada “tam kusurlu” veya “ağır kusurlu” bulunan eş, boşanma sonrası yoksulluk nafakası talep edemez. Haklı bir sebeple ayrılan ve boşanmada daha az kusurlu olan eş ise bu hakkını korur.

Eşin Evden Ayrılması Çocuğun Velayetini Etkiler mi?

Evet, etkileyebilir. Mahkeme velayet kararını verirken çocuğun üstün yararını gözetir.

  • Haklı Sebeple Ayrılma: Eşin, çocuğu da yanına alarak şiddet veya olumsuz bir ortamdan uzaklaşmak için evden ayrılması, velayeti almasına engel olmaz, hatta lehine bir durum oluşturabilir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin T. 05.07.2023, E. 2023/919, K. 2023/3711 sayılı kararında, haklı nedenle evden ayrılan annenin bu davranışı velayeti almasına engel olmamıştır.
  • Haksız Sebeple Ayrılma: Çocuğu geride bırakarak ve ebeveynlik sorumluluklarından kaçarak evi terk etmek, velayet kararında mahkemenin takdirini olumsuz etkileyebilir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin T. 18.01.2023, E. 2022/9705, K. 2023/311 sayılı kararında, haksız yere evi terk eden anneden velayet alınarak babaya verilmiştir.

Haklı Sebep Olmadan Evden Ayrılmak Mahkemede Aleyhe Delil Olur mu?

Kesinlikle evet. Haklı bir sebep olmaksızın ortak konutu terk etmek, evlilik birliğinin yükümlülüklerini yerine getirmemek anlamına gelir ve boşanma davasında terk eden eş aleyhine kullanılan en güçlü delillerden biridir. Bu durum, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin T. 08.11.2023, E. 2023/2553, K. 2023/5299 sayılı kararında, kadının “birlik görevlerini yerine getirmediği, bu nedenle davalı kadının tam kusurlu olduğu” şeklinde değerlendirilmiştir.

Evden Ayrılma İhtar Süreci: Ne Zaman Başlar, Ne Anlama Gelir?

İhtar süreci, TMK m. 164’e dayalı “terk nedeniyle boşanma davası” açılmasının yasal bir ön şartıdır.

  • Ne Zaman Başlar? Eşin evi terk etmesinden itibaren en az dört ay geçtikten sonra, terk edilen eşin talebiyle başlar.
  • Ne Anlama Gelir? Terk edilen eş, noter veya mahkeme kanalıyla terk eden eşe bir ihtarname gönderir. Bu ihtarnamede, terk eden eşe “iki ay içinde ortak konuta dönmesi, aksi takdirde aleyhine terk nedeniyle boşanma davası açılacağı” bildirilir. Bu ihtar, terk eden eşe son bir şans tanımak ve niyetinin ciddiyetini ortaya koymak anlamına gelir. İhtara rağmen haklı bir sebep olmaksızın dönmeyen eş aleyhine dava açma hakkı doğar.

Ayrı Yaşama Hakkı ve Türk Medeni Kanunu’ndaki Yeri

Eşlerin, evlilik birliği devam ederken ayrı yaşama hakkı bulunmaktadır. Bu hak, TMK m. 197’de düzenlenmiştir. Buna göre, eşlerden biri, birlikte yaşama ara verilmesi haklı bir sebebe dayanıyorsa, hakimden ayrı yaşama izni ve diğer eşten mali katkı (nafaka) talep edebilir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin T. 14.12.2012, E. 2011/21615, K. 2012/30374 sayılı kararında belirtildiği gibi, “Davacı kadının açtığı bağımsız nafaka davasının (TMK.md.197) kabul edilmiş olması, kadının nafaka dava tarihinden önceki dönem için ayrı yaşamakta haklı olduğuna gösterir.” Ancak bu hak süresiz değildir. Haklı sebep ortadan kalktığında veya diğer eş usulüne uygun ihtar çektiğinde, ayrı yaşama hakkı sona erebilir.

Boşanma Öncesi Eşler Ayrı Yaşayabilir mi? Yasal Dayanaklar

Evet, yaşayabilirler. Bunun yasal dayanakları şunlardır:

  • Anlaşmalı Ayrılık: Eşler karşılıklı anlaşarak fiilen ayrı yaşayabilirler.
  • Haklı Sebebe Dayalı Ayrılık (TMK m. 197): Yukarıda açıklandığı gibi, haklı bir sebebi olan eş, hakim kararıyla ayrı yaşama hakkı elde edebilir.
  • Boşanma Davası Açılması: Boşanma davası açıldıktan sonra eşlerin fiilen ayrı yaşaması, sürecin doğal bir sonucudur ve bu durum aleyhe bir delil olarak kullanılamaz. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin T. 04.12.2013, E. 2013/15060, K. 2013/28516 sayılı kararında, daha önce açılmış ve reddedilmiş bir dava sonrası başlayan fiili ayrılığın kusur olarak yüklenemeyeceği belirtilmiştir.

Evden Ayrılmanın Psikolojik ve Hukuki Boyutları

Hukuk, evden ayrılmaya neden olan psikolojik şiddet, onur kırıcı davranışlar, duygusal ihmal gibi olguları “haklı sebep” olarak kabul ederek, eylemin psikolojik arka planını dolaylı olarak tanımaktadır. Hukuki boyut, eylemin kusur, nafaka, velayet ve tazminat gibi somut sonuçlarını düzenlerken; psikolojik boyut, bu hukuki sonuçların temelini oluşturan “nedensellik bağını” kurar.

Eşin Evi Terk Etmesi Sonrası Mal Paylaşımı Nasıl Etkilenir?

Evi terk etmenin mal paylaşımına (mal rejiminin tasfiyesi) doğrudan etkisine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Türk hukuk sisteminde geçerli olan genel ilke şudur: Boşanmadaki kusur, edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesini doğrudan etkilemez. Mal paylaşımı, eşlerin evlilik birliği içinde edindikleri malların yasa gereği yarı yarıya paylaşılması esasına dayanır. Dolayısıyla, haklı veya haksız yere evi terk etmiş olmak, kural olarak mal paylaşımındaki yasal pay oranını değiştirmez. Ancak, zina veya hayata kast gibi çok istisnai ve ağır durumlarda, hakimin kusurlu eşin artık değerdeki payını azaltma veya kaldırma yetkisi (TMK m. 236/2) bulunmaktadır; fakat “terk” eylemi bu istisnalar arasında sayılmamıştır.

Barodan Ücretsiz Avukat Almanın Şartları Nelerdir?

Adli yardımın bir lütuf değil, belirli şartlara bağlanmış bir haktır. Kararlar, bu şartları net bir şekilde ortaya koymaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) temelinde iki ana şart aranmaktadır. Birincisi, kişinin mali durumunun yetersizliğidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2023/411 E., 2023/1295 K. sayılı ve 20.12.2023 tarihli kararında da vurgulandığı gibi, bu durum HMK 334/1. maddesinde “Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler” olarak tanımlanmıştır. İkinci şart ise, kişinin talebinin hukuki bir temelden yoksun olmamasıdır. İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2025/152 E., 2025/314 K. sayılı kararında belirtildiği üzere, taleplerin “açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla” adli yardımdan yararlanılabilir. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 2022/9421 E., 2022/13468 K. sayılı kararında bu durum “haklı olma şartı” olarak nitelendirilmiştir.

Kimler Adli Yardım Kapsamında Ücretsiz Avukat Talep Edebilir?

Adli yardım talebinde bulunabilecek kişiler yalnızca maddi durumu yetersiz vatandaşlarımızla sınırlı değildir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2024/13515 E., 2025/3488 K. sayılı kararında belirtildiği gibi, “gerçek kişiler ile kamuya yararlı dernek ve vakıflar” da bu haktan faydalanabilir. Ancak, Yargıtay 20. Hukuk Dairesi’nin 2018/5280 E., 2018/6890 K. sayılı kararında net bir şekilde “sermaye şirketleri adli yardımdan yararlanamaz” denilerek ticari şirketler genel olarak kapsam dışı bırakılmıştır. Buna karşın, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi’nin 2023/2174 E., 2023/1805 K. sayılı kararında, Covid-19 salgını nedeniyle ekonomik güçlüğe düşen bir şirketin adli yardım talebinde bulunması, tüzel kişilerin de istisnai durumlarda bu haktan yararlanabileceğine işaret etmektedir.

Maddi Durumu Yetersiz Olanlara Baro Desteği Nedir?

Baro desteğinin temel felsefesi, Anayasa ile güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün ve adil yargılanma hakkının maddi imkansızlıklar nedeniyle engellenmemesidir. Anayasa Mahkemesi’nin Çaçan Sirek ve Trko Sirek (B. No: 2021/58761, 26/3/2025) başvurusunda vurgulandığı gibi, adli yardım taleplerinin keyfi veya şekilci gerekçelerle reddedilmesi, “mahkemeye erişim hakkı”nın ihlali anlamına gelir. İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2022/134 E., 2022/536 K. sayılı kararında mahkemenin, davacının talebini “adalete erişimin engellenmemesi amacıyla haklı” bulması, bu ilkenin ilk derece mahkemelerindeki yansımasını göstermektedir. Bu destek, yalnızca avukat teminini değil, aynı zamanda harç ve yargılama giderlerinden muafiyeti de kapsar.

Barodan Ücretsiz Avukat Hizmeti Nasıl Alınır? Başvuru Süreci

Başvuru süreci, talebin niteliğine göre farklılık gösterebilir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2019/2874 E., 2020/1714 K. sayılı kararına göre, kişi ya doğrudan davanın görüleceği mahkemeye başvurarak adli yardım talep eder ve mahkemenin talebi üzerine baro bir avukat görevlendirir ya da Avukatlık Kanunu uyarınca doğrudan baroların Adli Yardım Bürolarına müracaat edebilir.

Ücretsiz Avukat Hizmeti Hangi Davalarda Geçerlidir?

Adli yardım belirli bir dava türüyle sınırlı değildir. Boşanma davaları (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 2024/1378 E., 2024/9208 K.), tazminat davaları (İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2022/134 E., 2022/536 K.), menfi tespit gibi ticari davalar (İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2023/370 E., 2023/467 K.), elatmanın önlenmesi davası (Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 2013/12035 E., 2013/14797 K.) ve idari davalar (Danıştay 6. Daire, 2023/2975 E., 2023/6924 K.) gibi hukukun hemen her alanında bu hizmetten yararlanmak mümkündür. Ceza davaları ise Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) kapsamında kendine özgü kurallara tabidir.

Baro Tarafından Sağlanan Avukatlar Hangi Aşamada Görevlendirilir?

Vatandaşların sıkça yanıldığı bir konu, bu hizmetin sadece dava açılırken talep edilebileceğidir. Oysa yargı kararları, bu hakkın yargılamanın her aşamasında kullanılabileceğini teyit etmektedir. Dava dilekçesiyle birlikte davanın en başında talep edilebileceği gibi (İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2023/724 E., 2023/892 K.), kanun yolu aşamalarında da bu hak kullanılabilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2010/19-49 E., 2010/10 K. sayılı kararında net bir şekilde ifade edildiği gibi, “Karar kesinleşene kadar yargılama faaliyeti süreceğine ve henüz sonlanmamış olduğuna göre kanun yoluna başvuru için de adli yardım isteminde bulunulması olanaklıdır.” Nitekim birçok Yargıtay kararında (örneğin Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 2024/7809 E., 2025/4393 K.) temyiz aşamasında yapılan adli yardım taleplerinin incelendiği görülmektedir. Ceza davalarında ise avukat, soruşturmanın en başından itibaren, hatta kolluk sorgusundan başlayarak görevlendirilebilir (AYM, Behzet Çakar Başvurusu, B. No: 2014/16277).

Kadınlara ve Çocuklara Ücretsiz Avukat Desteği

Bu gruplar, genel adli yardım şartları olan maddi yetersizlik koşulunu sağladıkları takdirde bu haktan yararlanabilirler. Ancak çocuklar için durum farklıdır. Ceza yargılamasında, çocuğun mali durumuna veya talebine bakılmaksızın avukat atanması bir zorunluluktur. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2011/182 E., 2011/201 K. sayılı kararında bu durum, “Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk… ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.” hükmüyle açıkça belirtilmiştir. Bu, çocuğun üstün yararı ilkesinin bir gereğidir.

Barodan Avukat Talebinde Gerekli Belgeler Nelerdir?

Başvurunun en kritik ve en çok hataya düşülen noktası budur. Yargı kararları, maddi durumun ispatı için belge sunma zorunluluğunu sürekli olarak vurgulamaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2023/939 E., 2023/1356 K. sayılı kararında da belirtildiği gibi, “Talepte bulunan kişi yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren mali durumuna ilişkin belgeleri mahkemeye sunmak zorundadır.” Bu belgeler arasında en yaygın olanı, Danıştay 6. Daire kararında (2023/2975 E., 2023/6924 K.) örneği görülen mahalle muhtarlığından alınmış “fakirlik belgesi”dir. Bunun yanı sıra, SGK hizmet dökümü, üzerinize kayıtlı mal varlığı olmadığına dair e-devlet çıktıları, gelir durumunu gösterir belgeler gibi evraklar da talebi güçlendirecektir. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 2022/9421 E., 2022/13468 K. sayılı kararında olduğu gibi, hiçbir belge sunulmaması talebin doğrudan reddine neden olmaktadır.

Baro Avukatı ile Özel Avukat Arasındaki Farklar

Hukuki statü ve yetki açısından baro tarafından atanan avukat ile kişinin vekâletname vererek tuttuğu özel avukat arasında hiçbir fark yoktur. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2011/182 E., 2011/201 K. sayılı kararında bu durum, atanan avukatın “vekaletname ile sanık veya şüpheli tarafından savunma görevi için belirlenen müdafiden herhangi bir farkı bulunmamaktadır” şeklinde netleştirilmiştir. Ancak uygulamada bazı temel farklar mevcuttur:

  • Atanma Usulü: Baro avukatı, mahkeme veya savcılık talebi üzerine baro tarafından resen atanırken; özel avukat, müvekkil tarafından özgür iradeyle seçilir.
  • Ücret: Baro avukatının ücreti, Hazine tarafından karşılanır. Özel avukatın ücreti ise müvekkil tarafından ödenir.
  • Görevin Sona Ermesi: Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 2013/9352 E., 2014/2578 K. sayılı kararına göre, “Şüpheli veya sanığın kendisinin sonradan müdafi seçmesi halinde, baro tarafından görevlendirilen avukatın görevi sona erer.”

Sığınma Evlerinde Kalanlar İçin Hukuki Yardım İmkânı

Bu gruptaki bireylerin adli yardımdan yararlanma hakkı olduğu açıktır. Sığınma evlerinde kalanlar, genellikle şiddet mağduru, can güvenliği tehdidi altında olan ve hiçbir ekonomik gücü bulunmayan kişilerdir. Bu durumları itibarıyla, hem “maddi durumu yetersiz” hem de “özel ihtiyaç sahibi birey” kategorisine girerler. Dolayısıyla, boşanma, velayet, koruma kararı gibi her türlü hukuki süreç için adli yardıma başvurmaları ve bu hizmetten öncelikli olarak yararlanmaları gerekir.

Yabancıların Ücretsiz Avukat Talep Hakkı Var mı?

Evet, yabancıların da adli yardım talep etme hakkı bulunmaktadır. Hukuk davalarında bu hak genellikle karşılıklılık (mütekabiliyet) şartına bağlanmıştır. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2018/1980 E., 2018/4552 K. sayılı kararında, “Yabancıların adli yardımdan yararlanabilmeleri ayrıca karşılıklılık şartına bağlıdır” hükmüne atıf yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin F.A.A. Başvurusu (B. No: 2015/15764, 4/4/2018) kararında ise İran vatandaşı bir başvurucunun adli yardım talebi kabul edilmiştir. Ceza davalarında ise bu hak daha geniştir; Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2011/182 E., 2011/204 K. sayılı kararında belirtildiği üzere, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi gereği, mali olanağı olmayan her sanık, uyruğuna bakılmaksızın bu haktan yararlanır.

Baro Avukatı Hangi Süreyle Görevlendirilir?

Baro tarafından görevlendirilen avukatın görevi, belirli bir duruşma veya işlemle sınırlı değildir. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 2021/3779 E., 2022/1273 K. sayılı kararında adli yardımın “hükmün kesinleşmesine kadar devam edeceği” açıkça belirtilmiştir. Bu, atanan avukatın ilk derece mahkemesindeki yargılamadan başlayarak, istinaf ve temyiz süreçleri de dahil olmak üzere dosya hukuken kesinleşene kadar görevine devam edeceği anlamına gelir. Ancak, daha önce de belirtildiği gibi, kişinin sonradan kendi özel avukatını tutması durumunda baro tarafından atanan avukatın görevi sona erer.

Ücretsiz Avukat Talebi Reddedilirse Ne Yapılmalı?

Adli yardım talebinin reddedilmesi, hukuki sürecin sonu değildir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nin 2020/846 E., 2020/767 K. sayılı kararında da açıklandığı üzere, “Adli yardım talebinin reddine ilişkin kararlara karşı, tebliğinden itibaren bir hafta içinde kararı veren mahkemeye dilekçe vermek suretiyle itiraz edilebilir.” Bu itiraz, kararı veren mahkeme tarafından değil, dosyayı göndereceği bir başka mahkeme (itiraz mercii) tarafından incelenir. Bu merciin vereceği karar ise kesindir (“İtiraz incelemesi neticesinde verilen karar kesindir”). Eğer bu ret kararı, mahkemeye erişim hakkını ölçüsüz bir şekilde kısıtlıyorsa, Anayasa Mahkemesi’nin Tacettin Ceylan (B. No: 2017/39062) kararında olduğu gibi, konu bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne taşınabilir.

Adli Yardım Talebinde En Sık Yapılan Hatalar

Adli yardım taleplerinde en sık karşılaşılan ve genellikle retle sonuçlanan hataları şöyle sıralayabiliriz:

  • Yetersiz Belge Sunmak: En temel ve en yaygın hatadır. Maddi durumu ispatlayan hiçbir belge sunmamak veya güncel olmayan belgeler sunmak, talebin doğrudan reddedilmesine neden olur (Yargıtay HGK, 2023/411 E., 2023/1295 K.).
  • Talebi Geciktirmek: Yargılamanın son aşamalarında, özellikle süreci uzatma amacı taşıdığı izlenimi verecek şekilde talepte bulunmak, mahkemeler tarafından olumsuz karşılanabilmektedir (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 2019/2874 E., 2020/1714 K.).
  • Ret Kararı Sonrası Gerekleri Yerine Getirmemek: Adli yardım talebi reddedilen ve kendisine harçları yatırması için kesin süre verilen kişinin, bu süre içinde ödemeyi yapmaması, davanın usulden reddedilmesine veya kanun yolu başvurusundan vazgeçmiş sayılmasına yol açar (İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2025/152 E., 2025/314 K.).
  • Vekille Temsil Ediliyor Olmak: Her ne kadar Anayasa Mahkemesi’nin Ümmehan Güzel (B. No: 2020/25277) kararında bir avukatla temsil edilmenin tek başına ret sebebi olamayacağı belirtilmişse de, bazı mahkemeler bu durumu kişinin maddi gücünün olduğuna dair bir karine olarak değerlendirebilmektedir.

Boşanma davasının açılması ve tüm süreçle alakalı detaylı bilgiler için Boşanma Davası Nasıl Açılır? isimli makalemizde bakabilirsiniz. Aklınızdaki tüm soru işaretlerini giderebilirsiniz.

Bakırköy bölgesinde verdiğimiz Boşanma ve Aile Hukukuna dair Avukatlık Hizmetlerimiz şunlardır:

  • Anlaşmalı Boşanma Davaları
  • Çekişmeli Boşanma Davaları
  • Mal Rejiminden Kaynaklanan Aile Hukuk Davaları
  • Velayet Davaları
  • Nafaka Davaları
  • Evlilik Sözleşmesi
  • Aile Şerhi Konulması Davası
  • Koruyucu Aile Hukuk Hizmetleri
  • Aile Konutunun Davacı veya Davalı Eşe tahsis Edilmesi Davası

Bakırköy İstanbul lokasyonu başta olmak üzere tüm İstanbul çevresinde aile hukuku ve boşanma avukatı hizmetlerimizden yararlanmak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.