CMK m. 63 Bilirkişi Atanması

Giriş

Avukat Fatih SEFER tarafından yazılan bu inceleme, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 63. maddesi çerçevesinde bilirkişilik kurumunun ceza yargılamasındaki rolünü, atanma koşullarını, bilirkişiye başvurulması zorunlu ve yasak olan halleri, bilirkişi raporlarının hukuki niteliğini ve yargı kararlarına yansıyan uygulama örneklerini detaylı bir şekilde incelemektedir. Yazımız, Yargıtay’ın çeşitli daireleri ve Ceza Genel Kurulu ile Bölge Adliye Mahkemeleri ve ilk derece mahkemeleri tarafından verilen kararların incelenmesiyle oluşturulmuştur. İncelememiz, bilirkişilik kurumunun maddi gerçeğe ulaşmadaki işlevini ve bu kurumun kullanımında dikkat edilmesi gereken usuli ve esasa ilişkin sınırları ortaya koymayı amaçlamaktadır.

Bilirkişi Kavramı ve Hukuki Niteliği

Bilirkişi, ceza muhakemesi sürecinde çözümü özel veya teknik bilgi gerektiren bir konuda, yargılama makamlarının talebi üzerine oy ve görüşünü sunan kişidir. Bilirkişilik Kanunu’nun 2. maddesinde bilirkişi, “Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde oy ve görüşünü sözlü veya yazılı olarak vermesi için başvurulan gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi” olarak tanımlanmıştır. Öğretide ise bilirkişi, “kendi mesleğinden ötürü sahip olduğu teknik bilgiye dayalı olarak mahkemeler tarafından maddi vakıalara ilişkin sorular hakkında cevap veren ve cevabı içeriğinde hukuki yorum yapmaması gereken gerçek kişiler ve/veya kanunla kurulmuş kurumlar” olarak da tanımlanmaktadır (Akcan, 2024).

Bilirkişinin hukuki statüsü, onun bir “mahkeme yardımcısı” veya “delil değerlendirme aracı” olduğunu göstermektedir (Palala, 2024; Karaca, 2025). Bilirkişi, hâkimin yerine geçerek karar veren bir süje değil, hâkimin karar vermesine yardımcı olmak amacıyla uzmanlık bilgisini sunan bir kişidir. Bu görevin kamusal niteliği nedeniyle, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 6/1-c maddesi uyarınca bilirkişiler “kamu görevlisi” sayılmaktadır (Urhan Öztürk, 2020).

CMK m. 63 Bilirkişi Atanmasının Temel Amacı ve Koşulları

CMK m. 63, bilirkişiye başvurmanın temel koşulunu “çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâller” olarak belirlemiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun yerleşik kararlarında bu ilke sıklıkla vurgulanmaktadır. Kurul’un 24.04.2018 tarihli ve 2017/208 E., 2018/182 K. sayılı kararında belirtildiği üzere, bilirkişiye başvurmanın amacı, bir ispat sorununda mahkemeye uzmanlık bilgisiyle yardımcı olmaktır ve bilirkişi raporu delil değil, “delil değerlendirmesi aracıdır”. Bu araç, hâkimin veya savcının genel ve hukuki bilgisiyle çözemeyeceği teknik bir düğümü çözmek için kullanılır.

Bilirkişiye Başvurulması Zorunlu Haller

Her ne kadar bilirkişiye başvurmak kural olarak takdire bağlı olsa da, bazı durumlarda maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için bu yola başvurmak zorunludur.

  • Akıl Hastalığı: Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 24.04.2018 tarihli ve 2017/208 E., 2018/182 K. sayılı kararında, “Kanun koyucunun uzmanlığa, özel veya teknik bir bilgiye ihtiyaç bulunduğunu baştan kabul ettiği akıl hastalığı, parada sahtecilik, moleküler genetik inceleme gibi hususlarda hâkimin bilirkişi raporu alması zorunludur” denilmiştir. Sanığın şizofreni tedavisi gördüğüne dair beyanları karşısında TCK m. 32 kapsamında rapor alınmaması eksik araştırma sayılmıştır.
  • Beden Bakımından Kendini Savunamama Durumu: Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.03.2020 tarihli ve 2018/29 E., 2020/145 K. sayılı kararında, maktulün yaşlı ve işitme engelli olmasının tek başına kendini savunamayacak durumda olduğunu ispata yetmeyeceği, bu durumun hâkimin bilgisiyle çözülemeyeceği ve Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasının zorunlu olduğu belirtilmiştir.
  • Sabit İz Tespiti: Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 13.05.2014 tarihli ve 2014/1 E., 2014/256 K. sayılı kararında, kasten yaralama sonucu yüzde sabit iz kalıp kalmadığının tespitinin özel ve teknik bilgi gerektirdiği, bu nedenle hâkimin duruşmadaki gözlemiyle yetinmeyerek Adli Tıp Kurumundan rapor almasının zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır.
  • Kusurun Teknik Tespiti: Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 02.11.2021 tarihli ve 2021/2341 E., 2021/7553 K. sayılı kararında, bir otoparkta düşme sonucu yaralanma olayında, kusurun varlığının tespiti için mahallinde keşif yapılarak uzman bilirkişiden rapor alınması gerektiği, bu yapılmadan verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın hukuka aykırı olduğu belirtilmiştir.

Bilirkişiye Başvurma Yasağı: Hâkimin Yetki Alanı

CMK m. 63/1’in en önemli hükümlerinden biri, “genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz” şeklindeki yasaktır. Bu yasak, yargı yetkisinin devredilmezliği ilkesinin bir yansımasıdır.

  • Hukuki Nitelendirme Yasağı: Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 16.06.2015 tarihli ve 2014/33941 E., 2015/19232 K. sayılı kararında bu yasak net bir şekilde ortaya konulmuştur: “Suçun sabit olup olmadığı, sanık tarafından işlenip işlenmediği, unsurları veya suç kastı yönünden bilirkişiye başvurulması olanaksız olup, hakimin çözmesi gereken konu veya konuların bilirkişiye tevdi edilerek verilen raporun karara esas alınması da CMK.nun 63 ve devamı maddelerine aykırıdır”.
  • Kusur Değerlendirmesi: Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 25.03.2014 tarihli ve 2013/9 E., 2014/138 K. sayılı kararında, taksirli suçlarda kusurun belirlenmesinin normatif bir değerlendirme ile hâkime ait olduğu, “bilirkişi tarafından münhasıran hâkimin yetkisinde bulunan kusurluluk konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamalıdır” denilerek bilirkişinin görevinin teknik tespitlerle sınırlı olduğu vurgulanmıştır.
  • Gereksiz Bilirkişi İncelemesinin Sonucu: Bilirkişiye başvurma yasağına aykırı hareket edilmesi, mali sonuçlar da doğurur. Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesi’nin 15.01.2020 tarihli ve 2019/3708 E., 2020/199 K. sayılı kararında ve Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 18.04.2019 tarihli ve 2016/6778 E., 2019/4080 K. sayılı kararında, hâkimin çözebileceği bir konuda gereksiz yere bilirkişi incelemesi yaptırılması halinde oluşan masrafın sanığa yükletilemeyeceği ve Hazine üzerinde bırakılması gerektiği belirtilmiştir.

Uygulamada Takdir Yetkisinin Kullanımı ve Tartışmalı Durumlar

Bazı durumlarda bir konunun uzmanlık gerektirip gerektirmediği tartışmalı olabilir. Bu gibi hallerde mahkemelerin farklı yaklaşımlar sergilediği görülmektedir.

  • CD İncelemesi: Yargıtay 19. Ceza Dairesi’nin 30.06.2015 tarihli ve 2015/4585 E., 2015/3415 K. sayılı kararında, sanığın işyerinde ele geçirilen CD’lerin niteliğinin tespiti için uzman bilirkişi incelemesi yapılmamasını çoğunluk “eksik inceleme” sayarak hükmü bozmuştur. Muhalefet şerhinde ise CD’lerin bandrolsüz ve kopya olduğunun açıkça anlaşıldığı, bu durumun hâkimin genel bilgisiyle çözülebileceği ve bilirkişi incelemesinin usul ekonomisine aykırı olacağı savunulmuştur.
  • Silah Niteliği Tespiti: Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 21.02.2019 tarihli ve 2016/1161 E., 2019/126 K. sayılı kararında, ucu sivriltilmiş bir vidanın silah niteliğinde olup olmadığının tespiti için bilirkişi raporu alınmasına gerek olmadığına hükmedilmiştir. Kurul, “suça konu eşyanın TCK’nın 6. maddesi uyarınca silah kapsamında kalıp kalmadığı hususunun çözümünün uzmanlığı gerektiren bir durum olmayıp her somut olayda deliller değerlendirmek suretiyle hâkime ait bir görev olması” gerekçesiyle mahkemenin kendi tespitini yeterli bulmuştur.
  • Yangın Sebebi Tespiti: Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 05.12.2019 tarihli ve 2017/227 E., 2019/691 K. sayılı kararında, orman yangınının çayır biçme makinesinin taşa çarpmasıyla çıkan kıvılcımdan kaynaklandığı tespitinin özel veya teknik bilgi gerektirmediği ve “hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel bilgi ile çözümünün mümkün olduğu” kabul edilmiştir.

Bilirkişi Atamada Yetkili Merciler

CMK m. 63, bilirkişi atama yetkisini muhakemenin evrelerine göre ayırmıştır:

  • Soruşturma Evresinde: Cumhuriyet savcısı, CMK m. 63/3 uyarınca bu maddedeki tüm yetkileri kullanabilir. Dolayısıyla, soruşturma aşamasında bilirkişi atama yetkisi Cumhuriyet savcısına aittir (Kaymakcı, 2014; Çitçi, 2020).
  • Kovuşturma Evresinde: Bilirkişi atanmasına karar verme yetkisi hâkim veya mahkemeye aittir (CMK m. 63/2).

Atama Kararının Niteliği: “Karar Verilebilir” İbaresinin Yorumu

CMK m. 63/1’de yer alan “karar verilebilir” ifadesi, ilk bakışta yargılama makamlarına geniş bir takdir yetkisi tanındığı izlenimini vermektedir (Kaymakcı, 2014; Ayyıldız, 2024). Ancak, literatürde bu ifadenin amaçsal yorumlanması gerektiği ve şartları oluştuğunda bilirkişiye başvurmanın bir zorunluluk olduğu yönünde güçlü bir görüş bulunmaktadır. Asena Kamer Usluadam bu durumu şöyle açıklamaktadır: “‘Verebilir’ ifadesine hangi durumlarda özel veya teknik bilginin gerekli olduğunun önceden belli olamaması nedeniyle yer verilmiştir. Bu anlamda esasen bilirkişiye başvurulmasını gerektiren bir hâlin mevcudiyetinde bilirkişiye başvurmak ihtiyari değil mecburidir; uzmanlık, özel veya teknik bilgi gerektiren bir konu olması durumunda, yetkili merci bilirkişiye başvurmak zorundadır” (Usluadam, 2022). Benzer şekilde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun da “hâkim bilirkişi heyeti yerine geçirilemez. Özel ve teknik bilgiyi gerektiren durumlarda da şahsi bilgisine göre kusur belirlemesi sonucu karar vermesi istenilemez” şeklindeki kararı, bu zorunluluğu desteklemektedir (Akcan, 2024).

Bilir Kişi Atanmasını Kimler Talep Edebilir

Bilirkişi atanmasına yargılama makamları re’sen (kendiliğinden) karar verebileceği gibi, tarafların talebi üzerine de karar verilebilir. CMK m. 63/1’e göre talepte bulunabilecek kişiler şunlardır:

  • Cumhuriyet savcısı
  • Katılan ve vekili
  • Şüpheli veya sanık
  • Müdafii
  • Kanunî temsilci

Bilirkişi Sayısının Belirlenmesi (CMK Madde 63/2)

CMK m. 63/2’ye göre, “Bilirkişi atanması ve gerekçe gösterilerek sayısının birden çok olarak saptanması, hâkim veya mahkemeye aittir.” Kural olarak bilirkişi tek bir kişidir. Ancak, konunun karmaşıklığı veya farklı uzmanlık alanlarını bir araya getirme gerekliliği gibi durumlarda, mahkeme gerekçesini açıkça belirtmek suretiyle birden fazla bilirkişiden oluşan bir heyet görevlendirebilir. Bu durumda heyetin tek sayıda kişiden oluşması gerektiği kabul edilmektedir (Işık, 2015). Tarafların birden çok bilirkişi atanması yönündeki taleplerinin reddedilmesi halinde de bu kararın gerekçeli olması zorunludur.

Soruşturma Evresinde Bilirkişi Atanması (CMK Madde 63/3)

CMK m. 63/3, “Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı da bu maddede gösterilen yetkileri kullanabilir” hükmüyle, soruşturma evresinin yürütücüsü olan Cumhuriyet savcısına bilirkişi atama konusunda tam yetki vermiştir. Bu kapsamda savcı, re’sen veya tarafların talebi üzerine, çözümü uzmanlık gerektiren bir konuda bilirkişi görevlendirebilir, sayısını belirleyebilir ve bu konudaki talepleri karara bağlayabilir.

Bilirkişinin Nitelikleri ve Atanma Usulü

Bilirkişi raporunun geçerliliği, sadece içeriğine değil, aynı zamanda bilirkişinin niteliğine ve atanma usulüne de bağlıdır.

  • Uzmanlık Şartı: Bilirkişi olarak atanacak kişinin, inceleme konusu alanda uzman olması zorunludur. Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 30.11.2020 tarihli ve 2020/23326 E., 2020/17533 K. sayılı kararında, kamera kayıtlarının incelenmesi gibi teknik bir konuda, alanında uzman olmayan bir zabıt kâtibinin bilirkişi olarak görevlendirilmesi CMK m. 63’e aykırı bulunmuştur. Benzer şekilde, Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 06.10.2020 tarihli ve 2020/7291 E., 2020/1255 K. sayılı kararı da aynı yöndedir.
  • Tercümanlık Faaliyeti: Tercümanlık da bir tür bilirkişilik olarak kabul edilmektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 09.07.2020 tarihli ve 2016/487 E., 2020/353 K. sayılı kararında, “Doktrinde de kabul edildiği üzere tercümanlık da bir nevi bilirkişiliktir” denilerek, soruşturma evresinde tercümanın kolluk tarafından değil, doğrudan hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından atanması gerektiği vurgulanmıştır. Kimliği belirsiz bir emniyet personelince yapılan çeviriye dayanılarak hüküm kurulması bozma nedeni sayılmıştır.
  • Usuli Gereklilikler: Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 16.03.2021 tarihli ve 2020/9901 E., 2021/4088 K. sayılı kararında, bilirkişinin listede kayıtlı olup olmadığının, yemin ettirilip ettirilmediğinin ve uzmanlık alanının kararda belirtilmemesi usule aykırı bulunmuştur. Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin 19.06.2012 tarihli ve 2011/12871 E., 2012/18979 K. sayılı kararında da bilirkişinin kimlik tespiti yapılmadan ve yemin ettirilmeden rapor hazırlatılması bozma sebebi kabul edilmiştir.

Hukuk Öğrenimi Görmüş Kişilerin Durumu

CMK m. 63/1’e 6754 sayılı Kanun ile eklenen “Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez” hükmü, yargı kararlarında titizlikle uygulanmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.03.2019 tarihli ve 2017/367 E., 2019/350 K. sayılı kararında, bu düzenlemenin amacının yargı yetkisinin devrini önlemek olduğu belirtilmiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesi’nin 24.09.2018 tarihli ve 2018/1843 E., 2018/1427 K. sayılı kararında, avukat olan bir bilirkişinin hukuki çözüm konusunda rapor vermesinin kanuna aykırı olduğu iddiası, reddi hâkim sebebi sayılmasa da, yargılamada ileri sürülebilecek önemli bir itiraz olarak kabul edilmiştir.

Bilirkişi Raporunun Hukuki Niteliği ve Bağlayıcılığı

Yargı kararlarında istikrarlı bir şekilde vurgulandığı üzere, bilirkişi raporu hâkimi bağlamaz. Hâkim, delilleri serbestçe takdir etme yetkisi kapsamında raporun aksine karar verebilir.

  • Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 22.12.2022 tarihli ve 2019/238 E., 2022/831 K. sayılı kararında, iş güvenliği uzmanlarından oluşan bilirkişi heyetinin sanığı asli kusurlu bulmasına rağmen, Kurul’un bu raporu isabetli bulmadığı ve “mahkemeyi bağlayıcı niteliğinin de bulunmadığı” gerekçesiyle sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
  • Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 21.11.2024 tarihli ve 2023/4346 E., 2024/6580 K. sayılı kararında da, “…bilirkişi raporlarının mahkemeyi bağlayıcı değil, delilleri değerlendirme vasıtalarından biri olduğu, mahkemelerin gerekçelerini açıklamaları suretiyle, bilirkişi raporuna itibar edip etmeme hususunda takdir ve değerlendirme hakkına haiz bulunduğu…” ifade edilmiştir.

Raporlar Arasındaki Çelişkiler ve Yetersiz Raporlar

Dosyada birden fazla rapor bulunması ve bu raporların çelişkili olması veya mevcut raporun yetersiz kalması durumunda mahkemenin izleyeceği yol önem arz etmektedir.

  • Çelişkinin Giderilmesi: Kural olarak mahkeme, raporlar arasındaki çelişkiyi gidermeden karar veremez. Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 10.11.2016 tarihli ve 2015/14776 E., 2016/12605 K. sayılı kararında, mevcut rapora rağmen sanığın kusurunun ve nedensellik bağının şüpheden uzak saptanması için Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu’ndan yeni bir rapor alınması gerektiği belirtilmiştir.
  • Yeterli Delil Varlığı: Ancak, dosyadaki diğer deliller hüküm kurmaya yeterliyse, mahkeme raporlar arasındaki çelişkiyi gidermek için yeni bir rapor almak zorunda değildir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 20.03.2024 tarihli ve 2019/648 E., 2024/125 K. sayılı kararında, sanık doktorlar hakkında çelişkili raporlar bulunmasına rağmen, tanık beyanları ve diğer delillerle birlikte değerlendirildiğinde mevcut raporların “sanıkların hukuki durumlarını tereddütsüz bir şekilde tespit etmeye elverişli” olduğu kabul edilerek yeni bir rapor alınmasına gerek görülmemiştir.
  • Yetersiz Rapor: Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 10.06.2014 tarihli ve 2013/40 E., 2014/318 K. sayılı kararında, Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu’nun bebeğin ölüm nedenini belirleyememesi üzerine raporun “yeterince kanaat verici nitelikte” olmadığına karar verilmiş ve maddi gerçeğe ulaşmak için Adli Tıp Genel Kurulu’ndan yeni bir rapor alınması gerektiği sonucuna varılmıştır.

Temel Tespitlerimiz ve Özet

  1. Bilirkişinin Rolü: Bilirkişi, hâkimin genel ve hukuki bilgisiyle çözemeyeceği, özel veya teknik bilgi gerektiren konularda mahkemeye yardımcı olan bir “delil değerlendirme aracıdır”. Bilirkişi raporu, başlı başına bir delil niteliği taşımaz ve mahkemeyi bağlayıcı değildir.
  2. Atama Yetkisi ve Sınırları: Bilirkişi atama yetkisi, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısına, kovuşturma evresinde ise hâkim veya mahkemeye aittir. Bu yetki, “çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerle” sınırlıdır. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel bilgi veya hukuki bilgiyle çözümlenebilecek konularda bilirkişiye başvurulması kesinlikle yasaktır.
  3. Zorunluluk ve Takdir: Kural olarak bilirkişiye başvurmak takdire bağlı olsa da, akıl hastalığı, belgede sahtecilik, otopsi, sabit iz tespiti gibi kanunun veya yerleşik içtihatların zorunlu kıldığı durumlarda bilirkişi raporu alınması bir zorunluluktur.
  4. Usuli Kurallar: Bilirkişinin alanında uzman olması, usulüne uygun atanması ve yemin ettirilmesi esastır. Uzman olmayan veya usule aykırı atanan kişilerin hazırladığı raporlar hükme esas alınamaz. Özellikle tercümanlık gibi konular da bilirkişilik faaliyeti sayıldığından, bu kişilerin de savcı veya hâkim tarafından atanması gerekir.
  5. Hukuki Değerlendirme Yasağı: Bilirkişiler, uzmanlık alanları dışına çıkarak hukuki nitelendirme ve değerlendirme yapamazlar. Suçun unsurlarının oluşup oluşmadığı, kusurun tespiti gibi normatif değerlendirmeler münhasıran hâkime aittir.
  6. Uygulamadaki Sonuçlar: Bilirkişiye başvurma kurallarının ihlali, eksik soruşturma veya inceleme nedeniyle hükmün bozulmasına, savunma hakkının kısıtlanmasına ve gereksiz yapılan yargılama giderlerinin sanığa yüklenemeyerek Hazine üzerinde bırakılmasına neden olabilmektedir.

Sonuç

5271 sayılı CMK’nın 63. maddesi ve bu maddenin yargı kararlarındaki yorumlanışı, ceza muhakemesinde bilirkişilik kurumunun hassas bir denge üzerine kurulduğunu göstermektedir. Bilirkişi, yargılamanın teknik ve özel bilgi gerektiren alanlarında hâkime ışık tutan vazgeçilmez bir yardımcıdır. Ancak bu yardım, yargı yetkisinin devri anlamına gelmemelidir. Yargıtay içtihatları, hâkimin genel ve hukuki bilgisiyle çözebileceği konularda bilirkişiye başvurulmasını kesin bir dille yasaklayarak bu dengeyi korumaktadır. Bilirkişinin uzmanlığı, tarafsızlığı, atanma usulünün yasaya uygunluğu ve raporunun delilleri değerlendirmede sadece bir “araç” olduğu gerçeği, adil bir yargılamanın temel taşlarıdır. Uygulamada karşılaşılan sorunlar, bu temel ilkelere riayet edilmediğinde eksik soruşturma, hatalı kararlar ve savunma hakkının ihlali gibi ciddi sonuçlar doğurabildiğini açıkça ortaya koymaktadır.