Anayasa Madde 2 ve Cumhuriyetin Nitelikleri
Anayasa’nın “Cumhuriyetin Nitelikleri” başlıklı 2. maddesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel anayasal kimliğini tanımlamaktadır. Mezkûr madde şu şekildedir:
“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”
Bu madde, devletin sadece bir yönetim şekli olan cumhuriyetten ibaret olmadığını, aynı zamanda belirli felsefi, sosyal ve hukuki temellere dayandığını hüküm altına almaktadır. Literatürde bu niteliklerin, devletin tüm eylem ve işlemlerinde gözetilmesi gereken yol gösterici ilkeler olduğu vurgulanmaktadır.
“Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti” Kavramlarının Anlamı
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen bu kavramlar, Cumhuriyetin temel direklerini oluşturur ve birbiriyle sıkı bir ilişki içindedir.
- Demokratik Devlet: Literatüre göre demokratik devlet, Anayasa’nın 5. maddesinde de belirtildiği üzere, devletin temel amaç ve görevlerinden biridir. Bu ilke, sadece serbest seçimlerin varlığını değil, aynı zamanda temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, hukukun üstünlüğünün sağlandığı bir yönetim biçimini ifade eder.
- Laik Devlet: Laiklik, Anayasa’nın Başlangıç kısmında “kutsal din duygularının, devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı” şeklinde ifade edilmiştir. 2. maddedeki bu ilke, devletin din ve vicdan özgürlüğünü güvence altına almasını, tüm inançlara eşit mesafede durmasını ve hukuk kurallarını dini referanslara dayandırmamasını gerektirir. Bu ilke, Anayasa’nın 4. maddesi uyarınca değiştirilemez bir nitelik taşımaktadır.
- Sosyal Hukuk Devleti: Sosyal devlet ilkesi, devletin sadece hak ve özgürlükleri korumakla kalmayıp, aynı zamanda bireylerin sosyal ve ekonomik refahını artırmak, sosyal adaleti ve fırsat eşitliğini sağlamakla yükümlü olduğunu ifade eder. 1961 Anayasası ile anayasal sisteme giren bu ilke, devletin sosyal ve ekonomik hayata müdahale ederek zayıfları koruma görevini üstlenmesini gerektirir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Temel Niteliklerinin Anayasa’daki Yeri
Türkiye Cumhuriyeti’nin temel nitelikleri, Anayasa’nın “Genel Esaslar” başlıklı birinci kısmında düzenlenmiştir. Madde 1, devlet şeklinin Cumhuriyet olduğunu belirtirken; Madde 2, bu Cumhuriyetin niteliklerini sıralar. Madde 3 ise devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü vurgular. Bu ilk üç madde, Anayasa’nın 4. maddesi ile mutlak bir değiştirilemezlik zırhına sahiptir. Bu durum, Anayasa koyucunun bu ilkeleri devletin varlığının ve anayasal düzenin temeli olarak gördüğünü göstermektedir. Mümtaz Soysal’ın ifadesiyle, bu ilkeler “temelin de temeli” niteliğindedir.
Atatürk Milliyetçiliği Anlayışı
Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan “Atatürk milliyetçiliğine bağlı” ifadesi, belirli bir milliyetçilik anlayışını anayasal bir ilke olarak benimsemektedir. Doktrinde bu kavram, sübjektif bir milliyetçilik anlayışı olarak tanımlanır. Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı; ırk, dil ve din gibi objektif benzerliklerle değil; kader, kıvanç ve tasa ortaklığına ve birlikte yaşama arzusuna dayanan sübjektif bir milliyetçilik anlayışıdır.
Anayasa Mahkemesi’ne göre Atatürk milliyetçiliği;
“…Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk halkının kökeni ne olursa olsun, devlet yönünden tartışmasız eşitliği, içtenlikli birliği ve birlikte yaşama istencini içeren çağdaş bir olgudur.” (AYM, E.1993/3, K.1994/2, T. 16.06.1994).
Bu tanım, vatandaşlık bağına dayalı, birleştirici ve kapsayıcı bir ulus anlayışını esas almaktadır.
Anayasa Komisyonu Başkanı Orhan Aldıkaçtı’nın ifadelerine göre, bu kavramın Anayasa’ya eklenmesinin sebebi, “aşırı bir milliyetçilik anlayışına… yeniden yol açar endişesiyle” bu tür tehlikeleri ortadan kaldırmaktır. Dolayısıyla Atatürk milliyetçiliği, ırkçı ve saldırgan olmayan, “Ben Türküm diyen herkesin Türk olduğu” anlayışına dayanan, birleştirici ve barışçıl bir “medeni milliyetçilik” olarak yorumlanmaktadır.
İnsan Haklarına Saygılı Devlet Anlayışı
1982 Anayasası, 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’ni “insan haklarına saygılı” bir devlet olarak tanımlamıştır. Bu ifade, 1961 Anayasası’ndaki “insan haklarına dayanan devlet” ifadesinden farklılaşmaktadır. Bu değişikliğin anlamı doktrinde tartışmalıdır.
- Mümtaz Soysal gibi bazı yazarlar, bu değişikliğin insan haklarının “devletin temeli sayılmaktan, onun dayandığı kavramlar ve değerler bütünü olmaktan çıktığı” anlamına geldiğini ve 1982 Anayasası’nın devlet otoritesini birey karşısında güçlendirdiğini savunur.
- Ergun Özbudun gibi yazarlar ise “insan haklarına dayanan devlet” ve “insan haklarına saygılı devlet” ifadeleri arasında önemli bir anlam farkı bulunmadığını, her iki ifadenin de devletin insan haklarına riayet etme yükümlülüğünü ortaya koyduğunu belirtir.
Her halükârda, bu ilke devletin tüm organlarının eylem ve işlemlerinde insan haklarını gözetmesi ve ihlal etmekten kaçınması gerektiğini ifade eden temel bir anayasal normdur.
Milli Dayanışma ve Adalet Kavramları
Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan “toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde” ifadesi, devletin ulaşması gereken hedefleri ve temel felsefesini ortaya koymaktadır.
- Milli Dayanışma: Toplumu oluşturan bireyler ve gruplar arasında ortak hedefler doğrultusunda iş birliği ve birliktelik ruhunu ifade eder. Bu kavram, devletin toplumsal bütünlüğü ve birliği sağlamaya yönelik politikalar izlemesi gerektiğini gösterir.
- Adalet Anlayışı: Sadece mahkemeler önündeki biçimsel adaleti değil, aynı zamanda sosyal ve ekonomik alanlarda hakkaniyete uygun bir düzenin kurulmasını (sosyal adalet) ve hukukun herkese eşit uygulanmasını kapsayan geniş bir kavramdır. Bu ilke, hukuk devleti ve sosyal devlet ilkelerinin doğal bir tamamlayıcısıdır.
Cumhuriyetin Niteliklerinin Değiştirilemezliği ve Anayasa Madde 2’nin Rolü
Anayasa’nın 4. maddesi, “Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2.nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” hükmünü amirdir. Bu, anayasal düzenin en katı ve korunaklı alanıdır. Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik içtihadına göre, bu değiştirilemezlik sadece lafzi (sözcük) bir koruma sağlamaz.
Bu korumanın en somut örneği, Anayasa Mahkemesi’nin E.2008/16, K.2008/116 sayılı ve 05.06.2008 tarihli kararında görülmektedir. Yüksek Mahkeme bu kararında, Anayasa’nın 4. maddesinin yalnızca lafzî bir değişikliği değil, aynı zamanda Cumhuriyetin temel niteliklerini ortadan kaldıran veya anlamsız kılacak her türlü düzenlemeyi de yasakladığını belirtmiştir. Kararda, Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen niteliklerin “Anayasa’nın temel tercihleri” olduğu ve bu nitelikleri zayıflatan bir anayasa değişikliğinin dahi “değiştirme” yasağı kapsamında değerlendirileceği vurgulanmıştır. Bu içtihat, 2. maddenin anayasal düzen içindeki vazgeçilmez ve merkezi konumunu teyit etmektedir.
Anayasa Mahkemesi, milletvekili seçilme yeterliliğine ilişkin bir anayasa değişikliğini incelerken, değişikliğin lafzen ilk üç maddeye dokunmamasına rağmen, 2. maddedeki “demokratik hukuk devleti” ve “insan haklarına saygı” ilkelerini zedelediği gerekçesiyle, değişikliğin Cumhuriyetin temel nitelikleriyle bağdaşmadığına ve dolayısıyla değiştirilemezlik kuralına aykırı olduğuna hükmetmiştir. Bu, Mahkemenin “Cumhuriyet” kavramını 2. maddedeki niteliklerle bir bütün olarak ele aldığını gösteren yerleşik bir yaklaşımdır.
Hukuk Devleti İlkesi ve Türkiye’deki Uygulaması
Yargı kararlarında en sık ve tutarlı şekilde tanımlanan kavram “hukuk devleti”dir. Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik tanımına göre hukuk devleti;
“…insan haklarına saygı gösteren, bu hakları koruyucu adaletli bir hukuk düzeni kurup sürdürmekle kendisini yükümlü sayan, bütün etkinliklerinde hukuka ve Anayasa’ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan devlet demektir.” (AYM, E.1995/27, K.1995/47, T. 21.09.1995).
Bu ilkenin temel unsurları şunlardır:
- Kanunilik ve Hukuka Bağlılık: İdarenin ve devletin tüm organlarının eylem ve işlemlerinin kanunlara ve Anayasa’ya uygun olması.
- İnsan Haklarına Saygı: Devlet faaliyetlerinin temelinde insan onurunun ve temel hakların korunması.
- Yargısal Denetim: Tüm idari eylem ve işlemlerin bağımsız mahkemelerce denetlenebilmesi. Bu ilkenin ihlaline dair tarihi bir örnek, AYM’nin E.1976/43, K.1977/4 sayılı ve 27.01.1977 tarihli kararıdır. Bu kararda Mahkeme, Yüksek Hâkimler Kurulu kararlarına karşı yargı yolunu kapatan hükmü, hukuk devleti ilkesinin “yargı denetimine açıklık” unsuruna aykırı bularak iptal etmiştir.
- Hukuki Güvenlik ve Öngörülebilirlik: Bireylerin devlete güven duyması, devletin hukuki düzenlemelerinde istikrarlı olması ve kuralların geriye yürümezliği. Danıştay 13. Dairesi’nin E.2019/101, K.2023/4905 sayılı ve 20.11.2023 tarihli kararındaki karşı oyda vurgulandığı üzere, mevcut sözleşmelere müdahale eden düzenlemelerin “hukuk güvenliği” ilkesini zedelediği belirtilmiştir.
Türkiye’de Laiklik İlkesi ve Anayasal Temelleri
Laiklik, Anayasa’nın 2. maddesinde Cumhuriyetin temel bir niteliği olarak belirtilmiş ve 4. madde ile değiştirilemezlik güvencesi altına alınmıştır. Anayasal temelleri şunlardır:
- Başlangıç Kısmı: “Kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı” ilkesi.
- Madde 2: Cumhuriyetin laik niteliği.
- Madde 14: Temel hak ve hürriyetlerin laik Cumhuriyete aykırı olarak kullanılamayacağı.
- Madde 24: Din ve vicdan hürriyetinin düzenlenmesi ve bu hürriyetin kötüye kullanılamayacağı.
- Madde 136: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın laiklik ilkesi doğrultusunda görev yapacağının belirtilmesi.
Laiklik, yargı kararlarında din ve devlet işlerinin ayrılmasından daha geniş bir anlamda ele alınmaktadır. Anayasa Mahkemesi’ne göre laiklik;
“…kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı” anlamına gelir. (AYM, E.1986/11, K.1986/26, T. 04.11.1986).
Bu ilke, devletin tüm din ve inançlara karşı tarafsız ve eşit mesafede olmasını, kamusal hizmetlerin ve eğitimin dini dogmalara göre değil, akıl ve bilim esaslarına göre düzenlenmesini gerektirir. Danıştay 8. Dairesi’nin E.2004/867, K.2005/3796 sayılı ve 27.09.2005 tarihli kararında, Türk eğitim sisteminin laiklik ilkesine uygun olması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Siyasi partilerin laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline gelmesi ise, Anayasa’nın 69. maddesi uyarınca kapatma nedeni olarak kabul edilmiştir (AYM, E.1997/1, K.1998/1, T. 16.01.1998).
Anayasa Mahkemesi, laiklik ilkesini siyasi partilerin kapatılması davaları da dahil olmak üzere birçok kararında temel bir ölçüt olarak kullanmıştır. Anayasa Mahkemesi Kararı Özeti: Mahkeme, bir siyasi partinin eylemlerinin “laiklik ilkesine aykırı fiillerin odağı” haline geldiğine hükmettiği bir kararında (örneğin, Refah Partisi kapatma davası- E.1998/1, K.1998/1), laikliğin sadece devlet ve din işlerinin ayrılması değil, aynı zamanda hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik düzenin de bir güvencesi olduğunu vurgulamıştır. Bu kararlarda laikliğin, din ve vicdan özgürlüğünün teminatı olduğu kadar, toplumsal barışın da vazgeçilmez bir unsuru olduğu belirtilmiştir.
Sosyal Devlet Kavramı ve Anayasal Yansımaları
Sosyal devlet, devletin vatandaşlarının sosyal güvenliğini, refahını, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimini sağlamakla yükümlü olduğu anlamına gelir. Anayasa’nın “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” başlıklı üçüncü bölümü (Madde 41-65), sosyal devlet ilkesinin somut yansımalarıdır. Bu bölümde ailenin korunması, eğitim ve öğrenim hakkı, çalışma hakkı, sosyal güvenlik hakkı gibi düzenlemeler yer almaktadır. Bu haklar, devlete pozitif yükümlülükler yükler. Yargı kararlarında sosyal devlet ilkesi, idarenin düzenleyici işlemlerinin ve kanunların yorumlanmasında bir ilke olarak dikkate alınır. Anayasa Mahkemesi, sosyal devleti, bireyin huzur ve refahını sağlamayı amaçlayan, özellikle “güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi” sağlamakla yükümlü devlet olarak tanımlamıştır (AYM, E.2001/479, K.2005/1, T. 06.01.2005). Bu ilke, devletin sadece negatif hakları (dokunulmazlık hakları) değil, aynı zamanda sosyal güvenlik, sağlık, eğitim gibi pozitif hakları da sağlamasını gerektirir.
Demokratik Devlet Tanımı ve Uygulamadaki Yansımaları
Anayasa’nın 2. maddesinde geçen “demokratik devlet” ilkesi, 1982 Anayasası’nın Başlangıç kısmında “hürriyetçi demokrasi” olarak nitelendirilmiştir. Bu ilkenin uygulamadaki yansımaları şunlardır:
- Milli egemenliğin halk tarafından seçilmiş temsilciler aracılığıyla kullanılması (Madde 6).
- Serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy ve açık sayım döküm esaslarına dayalı seçimler (Madde 67).
- Siyasi partilerin demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları olması (Madde 68).
- Temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması ve bu özgürlüklerin ancak kanunla ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak sınırlanabilmesi (Madde 13).
Demokratik devlet ilkesi, serbest seçimler, siyasi çoğulculuk ve temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasıyla somutlaşır. Yüksek Mahkeme kararlarında, siyasi partiler “demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurları” olarak nitelendirilmiştir (AYM, E.1993/3, K.1994/2, T. 16.06.1994). Bu bağlamda, demokratik düzenin korunması, ifade, örgütlenme ve siyasi katılım özgürlüklerinin etkin bir şekilde sağlanmasına bağlıdır.
Anayasa’nın Başlangıç Kısmı ve Temel İlkelerle İlişkisi
Anayasa’nın 176. maddesi, “Anayasanın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten Başlangıç kısmı, Anayasa metnine dahildir” hükmünü içerir. Bu nedenle Başlangıç, normatif bir değere sahiptir ve anayasa maddelerinin yorumlanmasında birincil bir kaynaktır.
Anayasa’nın 2. maddesi, Cumhuriyetin “başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan” bir devlet olduğunu açıkça ifade eder. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 176. maddesine atıfla, Başlangıç kısmının “Anayasa metnine dahil” olduğunu ve Anayasa’nın diğer hükümleriyle “eş değerde” olduğunu belirtmiştir (AYM, E.1994/43, K.1994/42, T. 09.12.1994). Bu nedenle Başlangıç, 2. maddedeki niteliklerin yorumlanmasında asli bir kaynaktır.
Madde 2’de yer alan “başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan” ifadesi, Başlangıç’ta yer alan Atatürk milliyetçiliği, laiklik, çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi gibi ilkeleri doğrudan Cumhuriyetin nitelikleri arasına dahil eder.
Anayasa Mahkemesi Kararlarında Madde 2’nin Yeri
Anayasa Mahkemesi için Madde 2, anayasallık denetiminin en temel ölçüt normlarından biridir. Mahkeme, kanunların ve diğer normların Anayasa’ya uygunluğunu denetlerken, bu normların Madde 2’de sayılan “demokratik, laik, sosyal hukuk devleti”, “insan haklarına saygı” ve “Atatürk milliyetçiliği” gibi ilkelere uygun olup olmadığını inceler. Anayasa Mahkemesi Kararı Özeti (Genel Yaklaşım): Mahkeme, örneğin bir kanun hükmünün hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini ihlal ettiğine karar verdiğinde, bu durumu doğrudan Anayasa’nın 2. maddesindeki “hukuk devleti” ilkesine aykırılık olarak gerekçelendirir. Benzer şekilde, din ve vicdan özgürlüğünü orantısız şekilde sınırlayan bir düzenlemeyi “laik devlet” ilkesine; temel bir hakkı keyfi şekilde kısıtlayan bir yasayı ise “demokratik devlet” ve “insan haklarına saygılı devlet” ilkelerine aykırı bulabilmektedir. Mahkeme, Madde 2’yi bir bütün olarak ele alır ve bu ilkeler arasında bir hiyerarşi kurmaz.
Yargıtay ve Danıştay İçtihatlarında Cumhuriyetin Nitelikleri
Sunulan literatür, ağırlıklı olarak Anayasa Mahkemesi içtihatlarına odaklanmakla birlikte, Yargıtay ve Danıştay’ın da Anayasa’nın 2. maddesindeki ilkeleri kendi görev alanlarında birer yorum ve denetim ölçütü olarak kullandığı bilinmektedir.
- Danıştay: İdarenin düzenleyici ve birel işlemlerinin hukuka uygunluğunu denetlerken, bu işlemlerin “hukuk devleti”, “sosyal devlet” ve “laiklik” gibi ilkelere uygun olup olmadığını gözetir. Örneğin, idarenin keyfi ve eşitlik ilkesine aykırı bir işlemini hukuk devleti ilkesine aykırılık nedeniyle iptal edebilir.
- Yargıtay: Kanunları yorumlarken ve uygularken Anayasa’nın 2. maddesindeki temel ilkeleri dikkate alır. Özellikle temel hak ve özgürlükleri ilgilendiren uyuşmazlıklarda, kanun hükümlerini insan haklarına saygılı devlet ilkesi ışığında yorumlaması beklenir.
Türkiye’de Anayasal Düzen ve Değiştirilemez Hükümler
Türkiye’deki anayasal düzen, Anayasa’nın ilk üç maddesi ve bu maddeleri koruyan 4. madde ile tanımlanan değiştirilemez bir çekirdeğe sahiptir. Bu, anayasal sistemin kurucu felsefesinin ve temel kimliğinin korunmasını amaçlar. Anayasa Mahkemesi’nin geniş yorumuyla, bu koruma sadece maddelerin metnini değil, aynı zamanda 2. maddede sayılan Cumhuriyetin niteliklerinin özünü de kapsar. Bu durum, anayasal düzenin sürekliliğini sağlayan en önemli hukuki mekanizmadır.
Cumhuriyetin Temel İlkelerine Aykırı Eylemler ve Hukuki Yaptırımlar
Cumhuriyetin temel ilkelerine aykırı eylemler, çeşitli hukuki yaptırımlara tabidir:
- Siyasi Partiler Hukuku: Anayasa’nın 68. ve 69. maddeleri uyarınca, tüzük ve programları veya eylemleri Devletin laik ve demokratik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olan siyasi partiler, Anayasa Mahkemesi tarafından temelli kapatılabilir.
- Ceza Hukuku: Türk Ceza Kanunu’nun 309. maddesinde düzenlenen “Anayasayı İhlal” suçu, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye teşebbüs etmeyi cezalandırır. Bu suç, doğrudan Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen temel nitelikleri hedef alan eylemleri kapsar.
- Dernekler ve Vakıflar Hukuku: Cumhuriyetin temel niteliklerine aykırı faaliyetlerde bulunan dernek ve vakıflar hakkında da kapatma davaları açılabilir.
Anayasaya Göre Devletin Yapısı ve Vatandaşlık Hakları
Anayasa’nın 2. maddesindeki ilkeler, devletin yapısını ve vatandaşlık haklarını doğrudan şekillendirir.
- Demokratik Devlet: Devletin yasama, yürütme ve yargı organlarının seçim ve liyakat esasına göre oluşmasını, güçler ayrılığını ve denge-denetleme mekanizmalarını gerektirir. Vatandaşların seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları (Madde 67) bu ilkenin temelidir.
- Sosyal Devlet: Devletin, vatandaşlarına sosyal güvenlik, sağlık ve eğitim gibi alanlarda hizmet sunmak üzere teşkilatlanmasını zorunlu kılar.
- Hukuk Devleti: Tüm vatandaşların kanun önünde eşit olmasını (Madde 10) ve hak arama hürriyetini (Madde 36) güvence altına alır.
Anayasa 2. Maddeye Göre Eğitim, Medya ve Sivil Toplumun Rolü
Anayasa’nın 2. maddesindeki niteliklerin hayata geçirilmesinde eğitim, medya ve sivil toplum kuruluşlarına önemli roller düşmektedir:
- Eğitim: Demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin ilkelerini benimsemiş, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, insan haklarına saygılı nesiller yetiştirmek, eğitim sisteminin anayasal bir görevidir (Madde 42).
- Medya: Demokratik bir devlette medyanın, kamuoyunu bilgilendirme, farklı görüşleri yansıtma ve iktidarı denetleme işlevi hayati öneme sahiptir. Basın hürriyeti (Madde 28), bu işlevin yerine getirilebilmesi için anayasal güvence altındadır.
- Sivil Toplum: Sivil toplum kuruluşları, demokratik katılımı artırarak, sosyal devletin eksik kaldığı alanlarda faaliyet göstererek ve temel hak ve özgürlükleri savunarak Anayasa’nın 2. maddesindeki ilkelerin yaşatılmasına katkıda bulunur.
Cumhuriyetin Niteliklerini Korumak İçin Hukuki Mekanizmalar
Anayasa, Cumhuriyetin 2. maddede sayılan niteliklerini korumak için çeşitli hukuki mekanizmalar öngörmüştür:
- Anayasa’nın Değiştirilemezliği (Madde 4): En temel ve en güçlü koruma mekanizmasıdır.
- Anayasallık Denetimi: Anayasa Mahkemesi’nin kanunları ve diğer normları Anayasa’ya, özellikle de 2. maddedeki ilkelere uygunluk açısından denetlemesi.
- Siyasi Partilerin Kapatılması: Anayasa’ya aykırı faaliyetlerin odağı haline gelen partilerin kapatılması.
- Ceza Hukuku Yaptırımları: Anayasal düzeni cebir ve şiddetle değiştirmeye yönelik eylemlerin suç sayılması.
- Yargı Bağımsızlığı: Hukuk devleti ilkesinin ve temel hakların korunmasının en önemli güvencesi olan bağımsız ve tarafsız bir yargının varlığı.
Sonuç
Literatür incelemesi, Anayasa’nın 2. maddesinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal kimliğini tanımlayan, devletin tüm organları için bağlayıcı olan ve anayasal düzenin özünü oluşturan temel bir norm olduğunu ortaya koymaktadır. Bu maddedeki “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” nitelikleri, “insan haklarına saygı” ve “Atatürk milliyetçiliği” gibi ilkelerle bir bütün oluşturur. Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik içtihatları, bu niteliklerin sadece lafzi olarak değil, özleri itibarıyla da mutlak bir koruma altında olduğunu ve bu nitelikleri zayıflatan her türlü girişimin, Cumhuriyetin kendisine yönelik bir müdahale olarak kabul edileceğini göstermektedir. Dolayısıyla, Madde 2, sadece bir anayasa hükmü değil, aynı zamanda Türkiye’nin anayasal sisteminin kurucu felsefesi ve değiştirilemez çekirdeğidir.