Nasıl Savcı Olunur?

Giriş

Makalemiz, savcılık mesleğinin hukuki statüsü, görev ve sorumlulukları, mesleğe giriş süreci, özlük hakları, denetim mekanizmaları ve mesleki sorunlarına ilişkin olarak yargı kararlarının analizi neticesinde hazırlanmıştır. Analiz edilen kararlar, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay’ın çeşitli dairelerine ait olup, savcılık mesleğini farklı hukuki bağlamlarda ele almaktadır. Kararların önemli bir kısmının, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) disiplin ve meslekten çıkarma kararlarına, özellikle Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde tesis edilen işlemlere ilişkindir.

Savcı Kimdir? Savcılık Mesleğinin Tanımı ve Hukuki Statüsü

Yargı kararları ışığında Cumhuriyet savcısı, ceza adaletinin sağlanmasında kamu adına hareket eden, iddia makamını temsil eden ve anayasal güvence altına alınmış bir yargı mensubudur. Anayasa Mahkemesi’nin de belirttiği üzere, savcıların temel görevi ceza dâvalarının kamu adına açılması, izlenmesi, mahkeme kararlarına karşı kanun yollarına baş vurulması gibi işlerdir.” (Anayasa Mahkemesi, E.1969/9, K.1969/38, T. 24/06/1969). Anayasa koyucu, savcılık mesleğini genel idari yapıdan ayırarak yargı erki içinde konumlandırmış ve bu mesleğe özel bir statü tanımıştır. Bu statünün temel amacı, ” savcıyı siyasî güç sahiplerinin etkisinden ve sınırsız takdirlere konu olmaktan uzak tutabilmektir.” (Anayasa Mahkemesi, E.1969/9, K.1969/38, T. 24/06/1969).

Savcılık mesleğinin hukuki statüsü, hâkimlik mesleği ile bir bütün olarak ele alınmaktadır. Danıştay’ın bir kararında bu durum, “Hakimlik ve savcılık ayrı ayrı görevler olarak görülse de başta Anayasa olmak üzere ilgili mevzuatda hakimlik ve savcılık mesleği birlikte ele alınmış; nitelik, mesleğe alınma, atanma, tayin, disiplin, parasal ve özlük haklar ortak düzenlemeye tabi tutulmuştur.” (Danıştay 5. Daire, E. 2017/4186, K. 2021/3466, T. 03.11.2021) şeklinde ifade edilmiştir. Bu ortak statü, Anayasa’nın 139. ve 140. maddelerinde düzenlenen “hâkimlik ve savcılık teminatı” ile somutlaşmaktadır. Bu teminat uyarınca savcılar, azlolunamaz, kendileri istemedikçe emekliye ayrılamaz ve özlük haklarından yoksun bırakılamazlar. Bu anayasal koruma, savcıların görevlerini bağımsız bir şekilde yerine getirmelerinin temelini oluşturur.

Nasıl Savcı Olunur? Aşamalar, Şartlar ve Gerekli Eğitimler

Süreç, hukuk fakültesi mezuniyeti sonrası girilen yazılı ve sözlü sınavlar, adaylık dönemi ve mesleğe kabul aşamalarından oluşmaktadır. Anayasa Mahkemesi, mesleğe girişte objektif kriterlerin önemini vurgulayarak, adaylık sınavının yalnızca sözlüye dayandırılmasını anayasal güvenceye aykırı bulmuştur. Mahkemeye göre, “öznel değerlendirmelere açık, sözlü sınavın tek başına sonucu etkilemesine izin vermek, Anayasa’nın yargıç ve savcılara adaylık döneminden itibaren tanıdığı güvence ile bağdaşmamaktadır.” (Anayasa Mahkemesi, E. 1990/13, K. 1990/30, T. 20/11/1990). Bu karar, mesleğe girişte liyakat ve objektifliğin, yargı bağımsızlığının ilk adımı olduğunu göstermektedir.

Adaylık sürecinin sonunda yapılan mesleğe kabul sınavları da yargı denetimine tabidir. Danıştay, yakın tarihli kararlarında sözlü sınavların keyfiliğe yol açmayacak şekilde icra edilmesi gerektiğini belirterek içtihat değişikliğine gitmiştir. Buna göre, hukuka uygun bir sözlü sınav için “sınav komisyonunca sınavda sorulacak soruların önceden hazırlanması ve tutanağa bağlanması, her adaya sorulan soruların kayda geçirilmesi ve sorulan sorulara adayların verdiği yanıtlara hangi komisyon üyesince, hangi notun takdir edildiğinin tutanakta ayrı ayrı gösterilmesi” gerekmektedir (Danıştay 5. Daire, E. 2023/6495, K. 2024/9883, T. 11.06.2024). Mesleğe nihai kabul ise Anayasa uyarınca Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun yetkisindedir. Anayasa Mahkemesi’nin belirttiği üzere, “Hâkimlik ve savcılık ise ancak Anayasa uyarınca mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulup, görev yapan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca mesleğe kabul etme işlemi ile mümkündür.” (Anayasa Mahkemesi, Yasemin Ekşi Başvurusu, B. No: 2013/5486, T. 4/12/2013).

Savcıların Görev ve Sorumlulukları Nelerdir?

Savcıların en temel görevi, bir suç şüphesiyle karşılaştığında derhal harekete geçerek maddi gerçeği araştırmaktır. Bu süreç, kamu davası açılıp açılmayacağına karar vermekle başlar ve kovuşturma aşamasında iddia makamını temsil ederek devam eder. Yargıtay, Ceza Muhakemesi Kanunu’na atıfla bu görevi şu şekilde tanımlamıştır: “Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E. 2019/505, K. 2020/410, T. 13.10.2020). Bu araştırma sürecinde savcı, yalnızca bir iddia makamı gibi hareket etmez; aynı zamanda adaletin tecellisi için objektif olmakla yükümlüdür.

Bu objektiflik yükümlülüğü, savcının hem şüphelinin lehine hem de aleyhine olan delilleri toplamasını gerektirir. Yargıtay 4. Ceza Dairesi, CMK’nın 160/2. maddesine atıfla bu sorumluluğu net bir şekilde ortaya koymuştur. Savcı, “maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür” (Yargıtay 4. Ceza Dairesi, E. 2019/7454, K. 2021/29698, T. 21.12.2021). Savcıların görevleri yalnızca kanunla belirlenebilir; idari düzenlemelerle yeni görevler ihdas edilemez. Danıştay, Başbakanlık genelgesiyle savcılara idari bir kurulda görev verilmesini, “Cumhuriyet başsavcısının idari hiyerarşik yapılanma içinde kalacağı, bunun da savcıların, idari yapılanma karşısındaki Anayasal ve yasal konumuna aykırılık teşkil edeceği” gerekçesiyle iptal etmiştir (Danıştay 10. Daire, E. 2019/269, K. 2021/6242, T. 14.12.2021).

Cumhuriyet Savcısı ile Diğer Yargı Mensupları Arasındaki Farklar

Savcılık mesleği, özlük hakları ve anayasal teminat bakımından hâkimlik mesleği ile büyük ölçüde ortak bir statüye sahip olsa da, yargılamadaki rolleri itibarıyla temel farklılıklar barındırmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin bir kararında bu ayrım net bir şekilde vurgulanmıştır. Mahkemeye göre, savcılar kovuşturma aşamasında “iddia makamını” temsil eder ve “davanın tarafı” konumundadırlar. Bu durum, hâkimin tarafsız ve karar verici konumundan ayrılır. Anayasa Mahkemesi, “hâkim ve savcıların yargılamanın farklı sujeleri olduğu gerçeği de hatırdan çıkarılmamalıdır” diyerek bu farka dikkat çekmiştir (Anayasa Mahkemesi, Keleş Öztürk Başvurusu, B. No: 2014/15001, T. 27/12/2017).

Bu rol farklılığının en önemli sonuçlarından biri, eleştirilere karşı gösterilmesi gereken hoşgörü seviyesidir. Anayasa Mahkemesi, iddia makamı olarak davanın bir tarafı olan savcıların, karar merci olan hâkimlere göre eleştirilere daha açık olması gerektiğini belirtmiştir. Mahkeme bu tespiti, “Bu kapsamda yargılamanın tarafı olan Cumhuriyet savcıları eleştiriler karşısında hâkimlere nazaran daha hoşgörülü olmalıdır” şeklinde ifade etmiştir (Anayasa Mahkemesi, Keleş Öztürk Başvurusu, B. No: 2014/15001, T. 27/12/2017). 1963 tarihli daha eski bir Anayasa Mahkemesi kararı ise, bu iki mesleğin statülerinin tamamen ayrı olduğunu, savcıların Yüksek Hâkimler Kurulu’nun görev alanına girmediğini şu ifadelerle belirtmiştir: “Hâkimlik ve savcılık meslekleri ayrı, ayrı statülere tabi olarak adalet teşkilâtı içinde yer almakta… savcılar ise… ‘Hâkim’ terimi içerisine dâhil bulunmamaktadır.” (Anayasa Mahkemesi, E. 1963/169, K. 1963/113, T. 15/05/1963). Bu karar, günümüzdeki birleşik HSK yapısından önceki dönemin hukuki anlayışını yansıtmakla birlikte, iki mesleğin fonksiyonel ayrılığının köklü bir ilke olduğunu göstermektedir.

Savcılık Mesleğinde Uzmanlaşma: Terör, Mali, Çocuk Savcılığı vb.

Yargı kararları, savcılık mesleğinde uzmanlaşmanın hukuki bir gereklilik ve anayasal bir ilke olduğunu ortaya koymaktadır. Anayasa Mahkemesi, adli ve idari yargı ayrımının, bu alanlarda özel olarak yetişmiş ve uzmanlaşmış yargı mensuplarını zorunlu kıldığını belirtmiştir. Mahkemeye göre, “adlî ve idarî yargı ayrımı, bu alanlarda yetişerek deneyim kazanmış, uzmanlaşmış hakim ve savcıları gerekli kılmaktadır.” (Anayasa Mahkemesi, E. 1988/32, K. 1989/10, T. 28/02/1989). Bu ilke, farklı yargı kolları arasında keyfi nakillerin anayasal güvenceyi zedeleyeceği gerekçesiyle iptal kararına dayanak oluşturmuştur.

Spesifik suç tiplerine yönelik uzmanlaşma da yargı kararlarına yansımıştır. Özellikle terör suçları gibi özel ve karmaşık soruşturmaların, bu alanda yetkilendirilmiş başsavcılıklar tarafından yürütülmesi kanuni bir düzenlemedir. Anayasa Mahkemesi, 5235 sayılı Kanun’da yapılan ve terör suçlarına ilişkin soruşturmaların “…suçun işlendiği yerin bağlı olduğu ilin adıyla anılan Cumhuriyet başsavcılığınca yürütülmesini” öngören kuralı anayasallık denetiminden geçirmiştir (Anayasa Mahkemesi, E. 2016/144, K. 2020/75, T. 10/12/2020). Bu tür düzenlemeler, belirli suç kategorilerinde soruşturmaların daha etkin ve uzmanlaşmış birimlerce yürütülmesi ihtiyacını göstermektedir. Ancak incelenen kararlarda, mali suçlar, çocuk suçları veya bilişim suçları gibi diğer spesifik uzmanlık alanlarının işleyişine, eğitimine veya bu alanlardaki savcıların kariyer süreçlerine ilişkin detaylı bilgilere rastlanmamıştır.

Savcıların Özlük Hakları: Maaş, İzin, Güvence ve Emeklilik

Savcıların özlük hakları, Anayasa’nın 139. ve 140. maddeleri ile güvence altına alınmıştır. Bu güvencenin temel ilkesi, savcıların azlolunamaması ve mali haklarından yoksun bırakılamamasıdır. Anayasa Mahkemesi’nin birçok kararında tekrarlanan bu ilke şu şekildedir: “Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz…” (Anayasa Mahkemesi, E. 2014/56, K. 2015/22, T. 05/03/2015). Bu hakların düzenlenmesi ise yürütmenin takdirine bırakılmamış, münhasıran kanunla yapılması anayasal bir zorunluluk haline getirilmiştir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, savcıların özlük işlerinin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (CBK) ile düzenlenemeyeceğine hükmetmiştir (Anayasa Mahkemesi, E. 2018/118, K. 2023/180, T. 26/10/2023).

Uygulamada, özlük haklarına ilişkin sorunlar da yargı kararlarına konu olmaktadır. Örneğin, Anayasa Mahkemesi, birinci sınıf hâkim ve savcılar ile Yargıtay/Danıştay üyeleri arasında “aylık ek tazminat” konusunda yaratılan önemli farkın, çalışma barışını bozduğu ve eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle ilgili kanun hükmünü iptal etmiştir (Anayasa Mahkemesi, E. 2023/104, K. 2023/177, T. 11/10/2023). Meslekten hukuka aykırı şekilde çıkarılan bir savcının ise, yargı kararıyla görevine iade edilmesi durumunda “yoksun kaldığı mali haklarının ödenmesine ve özlük haklarının iadesine” karar verilmektedir (Danıştay İDDK, E. 2022/2649, K. 2024/533, T. 11.03.2024). Bununla birlikte, incelenen kararlarda savcıların maaş miktarları, yıllık izin süreleri, emeklilik koşulları ve sosyal haklarının detaylarına ilişkin spesifik bilgilere yer verilmemiştir.

Savcının Tarafsızlığı, Bağımsızlığı ve Etik Yükümlülükleri

Tarafsızlık ve bağımsızlık, savcılık mesleğinin temel taşlarıdır ve adil yargılanma hakkının vazgeçilmez bir parçasıdır. Yargıtay, suçtan bizzat zarar gören bir savcının aynı olaya ilişkin iddianame düzenlemesini tarafsızlık ilkesine aykırı bulmuştur. Bu kararda, savcıların uymakla yükümlü olduğu uluslararası “Budapeşte İlkeleri”ne atıf yapılarak, görevlerini “her zaman görevlerini adil bir biçimde, iltimas ve önyargı olmaksızın gerçekleştirecekleri” belirtilmiştir (Yargıtay 4. Ceza Dairesi, E. 2019/7454, K. 2021/29698, T. 21.12.2021). Savcıların etik yükümlülükleri, yalnızca görev sırasında değil, görev dışında da devam eder. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Bangalor Yargı Etiği İlkeleri’ne atıfla, yargı mensuplarının “mahkemede ve mahkeme dışında, yargı ve yargıç tarafsızlığı açısından kamuoyu, hukuk mesleği ve dava taraflarının güvenini sağlayacak ve artacak davranışlar içerisinde olmalıdır.” ilkesini benimsemiştir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E. 2007/5-83, K. 2007/244, T. 20.11.2007).

Savcıların bağımsızlığı, özellikle yürütme organının etkisinden korunmayı gerektirir. Anayasa Mahkemesi, Adalet Bakanı gibi siyasi bir gücün savcıların görev yerini geçici yetki ile değiştirebilmesinin anayasal güvenceye aykırı olduğuna hükmetmiştir. Mahkemeye göre, ” bir savcının Bakanın iradesi ile görev yerinin geçici olarak değiştirilmesi olasılığı dahi, onu görevinde güvenlik içinde olmadığı ve siyasal gücün etkisi altında bulunduğu kaygusuna haklı olarak uğratacaktır…” (Anayasa Mahkemesi, E.1969/9, K.1969/38, T. 24/06/1969). Benzer şekilde, yargı teşkilatına gelir sağlamak amacıyla para cezalarının bir kısmının veya bağışların bir fona aktarılması da, yargı kararlarına olan güveni sarsabileceği ve tarafsızlık algısını zedeleyebileceği gerekçesiyle Anayasa’ya aykırı bulunmuştur (Anayasa Mahkemesi, E. 1988/37, K. 1989/36, T. 08/09/1989).

Uygulamada Savcıların Karşılaştığı Sorunlar ve Riskler

Yargı kararları, savcıların mesleklerini icra ederken karşılaştıkları çeşitli sorunlara ve risklere işaret etmektedir. Bunların başında, mesleki bağımsızlıklarını tehdit eden siyasi ve idari müdahale riski gelmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin de vurguladığı gibi, keyfi yer değiştirme ve geçici görevlendirme olasılığı, savcılar üzerinde bir baskı unsuru oluşturabilmektedir (Anayasa Mahkemesi, E. 1970/39, K. 1971/44, T. 20/04/1971). Bir diğer önemli sorun, adalet teşkilatının fiziki ve maddi altyapı yetersizlikleridir. Anayasa Mahkemesi, bir kararında Adalet Teşkilatını Güçlendirme Fonu’nun amacını sayarken dolaylı olarak bu soruna değinmiş; bina, araç-gereç ve konut ihtiyaçlarının karşılanması gerekliliğini vurgulamıştır (Anayasa Mahkemesi, E. 1988/37, K. 1989/36, T. 08/09/1989).

Savcılar için en ciddi risklerden biri, görevleri nedeniyle veya görevleri dışında haklarında yürütülen ceza ve disiplin soruşturmalarıdır. Özellikle görevden doğan veya görev sırasında işlenen suçlar için soruşturma açılması HSK iznine tabidir. Ancak terör örgütü üyeliği gibi suçlar “kişisel suç” kabul edilerek genel hükümlere göre doğrudan soruşturulabilmektedir (Anayasa Mahkemesi, 4/6/2020 tarihli karar). Mesleki faaliyetleri sırasında verdikleri kararların veya yaptıkları işlemlerin, yargısal takdir yetkisini aşarak organize bir yapı içinde suç teşkil ettiğine dair kuvvetli şüphe oluşması durumunda, haklarında tutuklama gibi ağır koruma tedbirleri uygulanabilmekte ve meslekten çıkarma gibi en ağır disiplin cezaları ile karşı karşıya kalabilmektedirler (Anayasa Mahkemesi, Süleyman Bağrıyanık ve Diğerleri Başvurusu, B. No: 2015/9756, T. 16/11/2016).

Savcıların Mesleki Faaliyetlerinden Doğan Hukuki Sorumluluklar

Savcılar, mesleki faaliyetleri nedeniyle hem cezai hem de disipliner sorumluluk altındadır. 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, savcıların görevleriyle ilgili veya görevleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı soruşturma ve yargılama usullerini düzenlemektedir. Görev suçlarından soruşturma açılması HSK’nın iznine bağlıdır. Ancak bir savcının eyleminin, yargısal takdir yetkisini aştığı ve hukuka aykırı bir organizasyonun parçası olarak gerçekleştirildiği tespit edilirse, bu durum ağır hukuki sonuçlar doğurur. Danıştay, bu tür eylemlerin “…yargısal faaliyete ilişkin olmadığı planlı bir organizasyonun parçası olarak hukuk dışı amaçlarının gerçekleştirdiği ve örgütsel hiyerarşik ilişki içerisinde kendine verilen görevi yerine getirdiği…” tespitiyle meslekten çıkarma cezasını hukuka uygun bulmuştur (Danıştay 5. Daire, E. 2023/5632, K. 2024/11048, T. 01.07.2024).

Cezai sorumluluk açısından, görevin gereklerine aykırı hareket ederek kamunun zararına veya kişilerin mağduriyetine neden olmak, “görevde yetkiyi kötüye kullanma” suçunu oluşturabilir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, bu suçun unsurlarını şu şekilde tanımlamıştır: “5237 sayılı Yasa’nın 257/1. maddesindeki görevde yetkiyi kötüye kullanma suçu; kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu aykırı davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyeti, kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız kazanç sağlanması ile oluşur.” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E. 2007/5-83, K. 2007/244, T. 20.11.2007). Ayrıca, bir savcı hakkında ceza soruşturması yürütülmesi, aynı olaydan dolayı disiplin soruşturması yapılmasına engel teşkil etmez. Bu ilke, “ilgilinin mahkûm olması veya olmaması ayrıca disiplin cezası verilmesine engel teşkil etmez” şeklinde ifade edilmiştir (Anayasa Mahkemesi, 4/6/2020 tarihli karar).

Savcılık Görevinde Sürgün, Yer Değiştirme ve Tayin Sorunları

Savcıların görev yeri güvencesi, mesleki bağımsızlıklarının en önemli unsurlarından biridir. Yargı kararları, keyfi veya siyasi etki altında yapılan yer değiştirme işlemlerinin anayasal güvenceyi ihlal ettiğini açıkça ortaya koymaktadır. Anayasa Mahkemesi, 1971 tarihli bir kararında, savcıların atama ve nakillerine karar veren kurulun yapısını, Adalet Bakanlığı’na bağlı bürokratların çoğunlukta olması nedeniyle siyasi etkiye açık bularak iptal etmiştir (Anayasa Mahkemesi, E. 1970/39, K. 1971/44, T. 20/04/1971). Bu karar, atama ve nakil süreçlerinin nesnel kriterlere dayanması ve siyasi iradenin takdirinden uzak tutulması gerektiğinin altını çizmektedir.

Tarafsızlığın zedelendiği durumlarda ise yer değiştirme, bir idari tedbir olarak uygulanabilmektedir. 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 46. maddesine göre, “herhangi bir nedenle hakimlik ve savcılık mesleğinin gerekli kıldığı şeref veya tarafsızlıkla görev yapamayacakları… anlaşılanlar, isteklerine bakılmaksızın bulundukları bölge içinde başka bir yere atanırlar.” (Yargıtay 4. Ceza Dairesi, E. 2019/7454, K. 2021/29698, T. 21.12.2021). Bu hüküm, tarafsızlığını yitirdiği değerlendirilen savcının, mesleğin saygınlığını korumak amacıyla yerinin değiştirilebileceğini göstermektedir. Ancak bu yetkinin de keyfi bir “sürgün” aracı olarak kullanılmaması, hukukun genel ilkeleri ve mesleki güvenceyle sınırlı olması esastır.

Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) ile İlişkiler ve Denetim Süreci

Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK), savcıların meslek hayatlarının her aşamasında merkezi bir role sahip anayasal bir organdır. Anayasa’nın 159. maddesi uyarınca HSK, “adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, … disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini” yapmakla görevlidir (Danıştay İDDK, E. 2023/981, K. 2024/1262, T. 04.06.2024). Bu geniş yetki alanı, savcıların tüm özlük işlerinin HSK tarafından yürütüldüğünü göstermektedir.

Savcıların denetimi ise ikili bir yapıya sahiptir. Yargısal görevlerine ilişkin denetim HSK’ya bağlı müfettişler tarafından yapılırken, idari görevleri yönünden denetim Adalet Bakanlığı tarafından yürütülür. Anayasa Mahkemesi, bu ayrımı şu şekilde açıklamıştır: “Adalet hizmetleri ile savcıların idarî görevleri yönünden Adalet Bakanlığınca denetimi, adalet müfettişleri ile hâkim ve savcı mesleğinden olan iç denetçiler; araştırma, inceleme ve soruşturma işlemleri ise adalet müfettişleri eliyle yapılır.” (Anayasa Mahkemesi, E. 2010/49, K. 2010/87, T. 07/07/2010). Ayrıca, Cumhuriyet başsavcılarının, kendi adliyelerindeki savcılar üzerinde gözetim ve denetim yetkisi bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi, başsavcının, savcıların soruşturmayı sonlandıran kararlarını denetlemesinin, iddia makamının “bölünmezlik ilkesi” gereği olduğunu ve savcıların bağımsızlığına aykırı olmadığını belirtmiştir (Anayasa Mahkemesi, E. 2021/83, K. 2022/168, T. 29/12/2022).

Savcının Disiplin Cezaları ve Meslekten İhraç Süreci

Savcılar hakkında uygulanabilecek disiplin cezaları, 2802 sayılı Kanun’da “Uyarma, Aylıktan kesme, Kınama, Kademe ilerlemesini durdurma, Derece yükselmesini durdurma, Yer değiştirme ve Meslekten çıkarma” olarak sayılmıştır (Anayasa Mahkemesi, 4/6/2020 tarihli karar). Bu cezaları verme yetkisi HSK’ya aittir. HSK’nın meslekten çıkarma cezası dışındaki kararlarına karşı yargı yolu kapalıdır. Anayasa gereği, “Kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz.” (Danıştay İDDK, E. 2023/981, K. 2024/1262, T. 04.06.2024). Bu durum, meslekten çıkarma kararının yargısal denetime tabi olan tek HSK kararı olduğunu göstermektedir.

Meslekten çıkarma, en ağır disiplin cezasıdır ve bir savcının eyleminin suç teşkil etmesi şartına bağlı değildir. Danıştay’ın birçok kararında vurgulanan 2802 sayılı Kanun’un 69. maddesindeki kritik hüküm şöyledir: “Disiplin cezasının uygulanmasını gerektiren fiil suç teşkil etmezse ve hükümlülüğü gerektirmese bile mesleğin şeref ve onurunu ve memuriyet nüfuz ve itibarını bozacak nitelikte görüldüğü takdirde de meslekten çıkarma cezası verilir.” (Danıştay 5. Daire, E. 2020/2618, K. 2023/7639, T. 01.06.2023). OHAL döneminde 667 sayılı KHK ile yapılan meslekten çıkarmalar ise, HSK tarafından verilen klasik bir disiplin cezası olarak değil, “terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan ‘olağanüstü tedbir’ niteliğinde” kabul edilmiştir (Danıştay 5. Daire, E. 2017/10985, K. 2023/20131, T. 25.12.2023).

Savcılık Mesleğinde Kariyer İlerlemesi ve Yükselme Olanakları

Savcıların meslekte ilerlemesi, kıdem ve liyakat esasına göre HSK tarafından karara bağlanır. Ancak bu süreç, objektiflik açısından eleştirilere açıktır.

  • Objektif Kriterlerin Önemi: Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Tavsiye Kararı’nda belirtildiği üzere, “tayin ve terfilerin objektif kriterlere göre düzenlenmesi” esastır (Tayyip Uçar). Ahmet Çamoğlu, yeni bir düzenlemede “meslekte yükselmede nesnel ölçütlerin bilgi, dürüstlük, yetenek ve etkililiğe dayalı liyakatın esas alınacağı açıkça belirtilmeli” ve savcının sürece katılımının güvence altına alınması gerektiğini vurgular.
  • Başsavcılık Sicilinin Etkisi: Daha önce de belirtildiği gibi, başsavcıların verdiği sicil notlarının terfi sürecindeki ağırlığı, liyakat ilkesinin zedelenmesine ve savcılar üzerinde bir baskı unsuru oluşmasına neden olabilmektedir. Bu durum, kariyer ilerlemesinde objektifliğin önündeki en büyük engellerden biri olarak görülmektedir.

Savcılık mesleğindeki kariyer ilerlemesinin HSK tarafından yürütülen nesnel kriterlere dayalı bir süreç olması gerekmektedir. 2802 sayılı Kanun’a göre meslek, sınıflara ayrılmıştır ve yükselme bu sınıflar arasında gerçekleşir. Anayasa Mahkemesi’nin bir kararında bu yapı, “‘üçüncü sınıf’, ‘ikinci sınıf’, ‘birinci sınıfa ayrılmış’ ve ‘birinci sınıf’ olmak üzere dört sınıftan oluşmaktadır.” şeklinde ifade edilmiştir (Anayasa Mahkemesi, E. 2023/104, K. 2023/177, T. 11/10/2023). Derece yükselmelerinde, savcıların yürüttükleri soruşturmalar ve bu soruşturmalar neticesinde verilen kararların kanun yolu denetiminden geçme durumu gibi unsurlar HSK tarafından dikkate alınır.

Anayasa Mahkemesi, derece yükselmesinde “kanun yolu incelemesinden geçen işlerin” dikkate alınmasının, savcılar üzerinde baskı yaratacağı ve yargı bağımsızlığını zedeleyeceği iddialarını reddetmiştir. Mahkeme, bu kriterin HSK tarafından değerlendirilmesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına hükmetmiştir (Anayasa Mahkemesi, E. 2011/64, K. 2012/168, T. 01/11/2012). Kariyer ilerlemesinin bir diğer boyutu ise unvan değişiklikleridir. Anayasa Mahkemesi, il ve ilçe Cumhuriyet savcılarına “Cumhuriyet Başsavcılığı” unvanı verilmesi gibi değişikliklerin, mesleğin özünde ve güvencesinde bir değişiklik yaratmadığını, yalnızca unvanlara yönelik olduğunu belirtmiştir (Anayasa Mahkemesi, E. 1990/13, K. 1990/30, T. 20/11/1990). Ancak kararlarda, terfi süreçlerinin somut işleyişi, liyakat değerlendirmesinin nasıl yapıldığı veya kariyer planlamasına ilişkin detaylı bilgilere rastlanmamıştır.

Gelecekte Savcılık Mesleğini Bekleyen Hukuki ve Yapısal Değişiklikler

Savcılık mesleğinin gelecekte daha etkin, bağımsız ve hesap verebilir bir yapıya kavuşması için bazı temel değişikliklere ihtiyaç duyduğunu göstermektedir.

  • Statünün Netleştirilmesi: Savcının hukuki statüsüne ilişkin “yargı-yürütme” ikileminin aşılarak, görevinin özgün niteliğine uygun, bağımsızlığını ve tarafsızlığını güvence altına alan net bir anayasal ve yasal çerçeveye kavuşturulması gerekmektedir.
  • HSK’nın Yapısının Gözden Geçirilmesi: HSK’nın oluşumunda yürütmenin etkisini azaltacak, yargı mensuplarının ve toplumun daha geniş katılımını sağlayacak bir reform, savcılık teminatının güçlendirilmesi için elzemdir.
  • Hiyerarşinin Yeniden Tanımlanması: Başsavcıların savcılar üzerindeki sicil verme gibi yetkilerinin kaldırılması ve uzmanlık alanlarına göre doğrudan HSK tarafından atama yapılması gibi düzenlemeler, savcıların mesleki bağımsızlığını artırmaya yönelik önemli adımlar olacaktır.
  • Kürsü Teminatının Sağlanması: Hâkimlerin rızası olmaksızın savcılığa atanmasına imkân tanıyan yasal düzenlemelerin, Anayasa Mahkemesi’nin 1963 tarihli kararı ruhuna uygun olarak yeniden gözden geçirilmesi, yargı bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı açısından kritik bir beklentidir.

Sonuç

Yapılan incelememiz neticesinde, sunulan yargı kararlarının savcılık mesleğinin anayasal statüsü, HSK ile olan ilişkisi, görev ve sorumluluklarının temel çerçevesi, bağımsızlık ve tarafsızlık ilkeleri ile özellikle disiplin hukuku ve meslekten çıkarma süreçleri hakkında kapsamlı bir hukuki perspektif sunduğu tespit edilmiştir. Kararlar, savcılık mesleğinin yüksek bir etik standart ve hukuka mutlak bağlılık gerektirdiğini, mesleğin onur ve saygınlığının korunmasının en temel öncelik olduğunu ve anayasal güvencelerin bu mesleğin icrası için hayati önem taşıdığını ortaya koymaktadır. Bununla birlikte, mesleğin uygulamaya dönük pek çok detayı (maaş, izin, kadınların sorunları vb.) ve geleceğe yönelik projeksiyonları konusunda düzenleme ve iyileştirmelere ihtiyaç bulunmaktadır.

Yorum yapın