İstanbul Boşanma Avukatı

İstanbul boşanma avukatı olarak boşanma kararınız sonrası tüm süreçlerinize tecrübemizle eşlik etmekten memnuniyet duyarız.

İstanbul bölgesinde çekişmeli boşanma, anlaşmalı boşanma ve tüm aile hukuku davalarında müvekkilerimize destek vermekteyiz.

istanbul boşanma avukatı

İstanbul’da verdiğimiz Boşanma ve Aile Hukukuna dair Avukatlık Hizmetlerimiz şunlardır:

  • Anlaşmalı Boşanma Davası
  • Çekişmeli Boşanma Davası
  • Mal Paylaşımı Davası(Mal Rejiminden Kaynaklı Alacak Davası)
  • Nafaka Davaları(Tedbir Nafakası, İştirak Nafakası, Yoksulluk Nafakası)
  • Velayet Davaları(Velayetin Değiştirilmesi, Kaldırılması)
  • Evlilik Sözleşmesi Hazırlanması

İÇİNDEKİLER

İstanbul Boşanma Avukatı

Sarıoğlu & Sefer Hukuk Bürosu, İstanbul’da boşanma ve aile hukuku alanında uzman avukatlarıyla profesyonel danışmanlık ve dava takibi hizmeti sunmaktadır. Boşanma süreci; duygusal, hukuki ve ekonomik yönleriyle karmaşık bir süreçtir. Bu nedenle, sürecin doğru yönetilmesi için deneyimli bir boşanma avukatının desteği büyük önem taşır. İstanbul boşanma avukatı olarak büromuz, her müvekkilin durumunu ayrı ayrı değerlendirir; anlaşmalı boşanma, çekişmeli boşanma, nafaka, velayet ve mal paylaşımı gibi tüm konularda etkili hukuki çözümler üretir. Amacımız, müvekkillerimizin haklarını en kısa sürede, en az yıpratıcı şekilde korumaktır. Boşanma davası açmadan önce veya dava sürecindeyken profesyonel destek almak, hem zaman kaybını hem de hak kayıplarını önler. Sarıoğlu & Sefer Hukuk olarak, tüm boşanma davalarında gizlilik ilkesine bağlı kalarak, müvekkillerimizin yanında olmaya devam ediyoruz.

Avrupa Yakası Boşanma Avukatı

İstanbul’da boşanma avukatı arayışınız varsa Avrupa Yakasında Arnavutköy, Avcılar, Bağcılar, Bahçelievler, Bakırköy, Başakşehir, Bayrampaşa, Beşiktaş, Beylikdüzü, Beyoğlu, Büyükçekmece, Çatalca, Esenler, Esenyurt, Eyüpsultan, Fatih, Gaziosmanpaşa, Güngören, Kâğıthane, Küçükçekmece, Sarıyer, Silivri, Sultangazi, Şişli, Zeytinburnu ilçelerinde ikamet eden kişilere boşanma davası hususunda boşanma avukatı hizmeti vermekteyiz. Dava dilekçesinin hazırlanması, dilekçede hukuka uygun delillerin sunulması, duruşmalara katılım, mahkeme tarafından kurulan hükme karşılık itiraz yoluna başvurma veya kararın kesinleştirmesine dair tüm işlemler başından sonuna kadar özen ve titizlikle yürütülecektir.

Boşanma davaları velayet, nafaka, tazminat gibi birçok konuyu barındırmış olduğundan tüm konulara hakim olmak, süreci doğru ve etkili yönetmek çok önemlidir. Boşanma davaları konusunda tecrübeli, kendisini bu alanda geliştirmiş ve çalışmalarını yoğunlukla bu tür davalarda gerçekleştiren uzman boşanma avukatı aracılığıyla davalarınız yürütülmelidir.

Sıkça Sorulan Sorular

İstanbul’da Boşanma Avukatı Tutmak Zorunlu Mu?

Ülkemizde ve dünyada son yıllarda çiftlerin boşanma yüzdesinde artış olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Evliliğin devam etmemesi gerektiği durumlarda, temel olarak aile avukatı aracılığı ile İstanbul’da boşanma davası açabilirsiniz. Boşanma davalarında görevli mahkeme aile mahkemeleridir. Bilmeniz gereken ilk şey; mahkemelerde vekil tutma zorunluluğu yoktur ve aile mahkemelerinde herkes kendi savunmasını en iyi boşanma avukatı dahi olmaksızın yapabilir. Boşanma sürecini en hızlı ve doğru şekilde yürütmek isteyen kişi, İstanbul boşanma avukatları listesi araştırabilir ve aile mahkemesi avukatı bulabilir ancak dosya takibinde vekil zorunluluğu bulundurmamaktadır. Bu durum hem anlaşmalı boşanmada hem de çekişmeli boşanmada geçerlidir. Sonuç olarak boşanma davası avukatı şart değildir. Kendi hazırladığınız veya internetten bulduğunuz dilekçe şablonları ile süreç bir aşamaya kadar yürütülebilir ancak bu noktada avukatlar olmadan yürütülen süreçlerde kişilerin geri dönüşü olmayan hatalar yaptığı görülmektedir. Bu tarz durumlarla karşılaşmamak için bir avukata danışılmalıdır. Böyle önemli bir süreç yönetiminin ihmal edilemeyecek bir konu olduğunun altını tekrar çizmek isteriz.

Bir örnek vermek gerekirse; hangi boşanma sebebine dayanılarak davanın açılacağı, hangi delillerin (WhatsApp, SMS, video, fotoğraf gibi) sunulacağı gibi konulara hakim bir vekil süreci hukuka uygun yürütecektir. Sunulan beyanlar, iddialar ve savunmalarda dikkatli olunmalı ve bir delil dilekçesinde iddiaları somutlaştırmak için mutlaka boşanma sürecinde uzman bir avukata başvurulmalıdır.

İstanbulda Boşanma Avukatı Tutarken Nelere Dikkat Edilmeli?

Alanında tecrübeli aile hukukuna hakim bir vekil tercih edilmelidir. Dosya ile sürekli ilgilenecek, dosyaya gelen müzekkere ve cevaplarla ilgili belgelerin gelip gelmediğini takip edecek ve duruşmalarda bulunarak süreç hızlı ve kayıpsız atlatılmalıdır. Sonuç olarak alanında uzman vekiller seçmek en doğru karar olacaktır.

En İyi Boşanma Avukatları Diye Bir Şey Var Mıdır?

Boşanma avukatları arasında sıralama veya avukatın en iyi olduğuna kanaat getirecek bir kriter bulunmamaktadır. Diğer meslek gruplarında da olduğu gibi avukatlıkta da çalışma alanı belirleyip bu alanda ilerlemek oldukça yaygındır. Her avukat uzmanlaştığı alanda dava seçimi yapmaya özen gösterir. Bu özen ve sorumluluk bilinci ile birlikte vekillik hizmetini yerine getirmekteyiz. Bu noktada en iyi boşanma avukatı söylemi de eksik kalmaktadır.

Anlaşmalı Boşanma Avukatı Nedir?

Tarafların evliliğin mali sonuçları ile velayete ilişkin konularında anlaştığı durumlarda anlaşmalı boşanma davası açılır. Bu dava sürecini takip eden avukata anlaşmalı boşanma avukatı denir.

Boşanma Davası Hangi Mahkemede açılır? Görevli mahkeme, Yetkili Mahkeme Hangisidir?

4787 sayılı AİLE MAHKEMELERİNİN KURULUŞ, GÖREV VE YARGILAMA USULLERİNE DAİR KANUN 4. Maddesi gereği Boşanma davalarında görevli mahkeme Aile Mahkemesi’dir. Aynı kanunun 2. Maddesi gereği Aile mahkemesinin bulunmadığı yerlerde aile mahkemesi sıfatıyla asliye hukuk mahkemesi görevlidir. Yetkili mahkeme birden fazla olarak öngörülmüş olup eşlerin son 6 ayda birlikte ikamet ettikleri yer mahkemesinde veya eşlerden birinin yerleşim yeri mahkemesinde dava açılabilir. Bu konuda bir boşanma avukatına danışmanız faydalı olur.

Nasıl Boşanma Avukatı Bulabilirim?

Boşanma davaları uzmanlık gerektiren önemli̇ davalardır. Boşanma sürecinin zor ve yıpratıcı olması da ayrı sorundur. Bu süreçte avukatın hukuki desteği çok önemlidir. Avukatın boşanma süreçlerine hakim olması müvekkilinin halini anlayıp doğru bilgilerle yönlendirmesini sağlar. Bu nedenle boşanma konusunda uzman avukatlarla çalışılmalıdır. Boşanma avukatı ihtiyacı olan kişilere tavsiyemiz boşanma davalarına bakan avukatlarla görüşüp en çok içlerine sinen avukatla çalışmalarıdır.

Boşanmak İçin Hangi Adliyeye Gidilir? 

Boşanma davalarında yetki̇li̇ adli̇yeye gi̇di̇lmeli̇di̇r. Yetki̇li̇ adli̇ye bi̇rden fazla olarak öngörülmüş olup duruma göre herhangi̇ bi̇ri̇ne gi̇di̇li̇r. Bunlar eşlerden her bi̇ri̇ni̇n yerleşi̇m yeri̇ adli̇yesi̇ i̇le eşleri̇n son 6 aydır bi̇rli̇kte oturduğu yer adli̇yesi̇di̇r.

Her Avukat Boşanma Davasına Bakar Mı?

Boşanma davası uzmanlık i̇steyen bi̇r alan olduğundan her avukat boşanma davalarını taki̇p etmez. Sarıoğlu Sefer Hukuk Bürosu olarak uzman boşanma avukatlarımızla boşanma davaları konusunda hi̇zmet vermekteyi̇z.

Hangi Durumlar Boşanma Sebebi Sayılmaz?

Her türlü anlaşmazlık veya uyuşmazlık boşanma için yeterli bir sebep teşkil etmemektedir. Kanun koyucu, evlilik birliğinin devamlılığını esas aldığından, boşanma kararı verilebilmesi için ortak hayatı çekilmez kılan, ciddi ve sürekli bir geçimsizliğin varlığını aramaktadır. Basit, gelip geçici tartışmalar, eşlerin karakter farklılıklarından kaynaklanan olağan uyuşmazlıklar veya evliliğin doğası gereği katlanılması beklenen gündelik sorunlar, tek başlarına boşanma nedeni olarak kabul edilmez.

Haklı Neden Olmadan Açılan Boşanma Davaları Reddedilir mi?

Evet, haklı bir hukuki nedene dayanmayan boşanma davaları mahkeme tarafından reddedilir. Boşanma, kanunda sınırlı sayıda sayılmış özel sebepler (TMK m. 161-165) veya evlilik birliğinin temelinden sarsılması (TMK m. 166) genel sebebine dayanmalıdır. Davacı, davasını dayandırdığı vakıaları ispatla yükümlüdür. İleri sürülen iddiaların ispatlanamaması veya ispatlanan olayların hâkim tarafından boşanmayı gerektirecek ağırlıkta bulunmaması durumunda dava reddedilir.

Geçimsizlik Her Zaman Boşanma Nedeni midir?

Hayır, her türlü geçimsizlik hali boşanma nedeni değildir. Hukukumuzda “geçimsizlik” terimi, genellikle TMK m. 166’da düzenlenen “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” halini ifade etmek için kullanılsa da, bu sarsılmanın belirli bir ağırlıkta olması şarttır. Eşler arasında ortak hayatı sürdürmelerinin kendilerinden beklenemeyecek derecede bir sarsılma olmalıdır.

Affedilen Eşin Davranışları Sonradan Boşanma Gerekçesi Olabilir mi?

Hayır, affedilen veya hoşgörüyle karşılanan davranışlar daha sonra açılacak bir boşanma davasında gerekçe olarak kullanılamaz. Af, açık bir irade beyanıyla olabileceği gibi, barışma, birlikte yaşamaya devam etme gibi fiili tutumlarla da ortaya çıkabilir. Af, affedilen olayların hukuki sonuç doğurma kabiliyetini ortadan kaldırır ve bu olaylara dayanılarak kusur isnat edilemez.

Bu ilke, Yargıtay kararlarında da istikrarlı bir şekilde uygulanmaktadır. Taraflar kusurlu davranışlar nedeniyle ayrılıp sonra yeniden bir araya gelmek suretiyle kusurlu davranışları affetmiş yahut hoşgörü ile karşılamışlarsa daha sonra aynı eylemler nedeniyle ilgili tarafa kusur isnat edilemez. Dolayısıyla, bir davranış affedildikten sonra, aynı olaya dayanarak boşanma talep etmek hukuken mümkün değildir.

Boşanma Davasında Hangi Durumda Ret Kararı Verilir?

Boşanma davasında davacı, iddia ettiği boşanma sebebini oluşturan vakıaları hukuka uygun delillerle ispat etmek zorundadır. Eğer davacı, iddialarını kanıtlayamazsa veya sunulan deliller hâkimde davanın kabulü için yeterli kanaati oluşturmazsa, dava delil yetersizliği nedeniyle reddedilir. Bu durum, özellikle “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” gibi genel sebebe dayalı davalarda sıkça görülür.

Hâkimin karar verebilmesi için dosyada yeterli araştırma ve incelemenin yapılmış olması gerekir. “Boşanma davasının konusunu oluşturan vakıalar hakkında yeterli araştırma ve inceleme yapılmadan davanın kabulüne ya da reddine karar verilmesi hukuka aykırıdır. Buna ek olarak, “hâkim tarafından iddia edilen olayın varlığına kanaat getirilmedikçe bu vakalar ispatlanmış sayılmaz. Sonuç olarak, soyut iddialar, tanık beyanlarıyla desteklenmeyen veya başka delillerle somutlaştırılamayan vakıalar, davanın reddiyle sonuçlanacaktır.

Anlaşmalı Boşanma Mahkemece Reddedilebilir Mi?

Anlaşmalı boşanma, eşlerin iradelerinin ön planda olduğu bir yol olsa da, mahkemenin onayı olmadan sonuç doğurmaz. TMK m. 166/3’te belirtilen şartların eksiksiz olarak yerine getirilmemesi durumunda hâkim anlaşmalı boşanma talebini reddeder. Bu şartlar şunlardır:

  1. Evliliğin en az bir yıl sürmüş olması.
  2. Eşlerin mahkemeye birlikte başvurması veya bir eşin açtığı davayı diğerinin kabul etmesi.
  3. Hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi.
  4. Boşanmanın mali sonuçları (nafaka, tazminat) ve çocukların durumu (velayet, kişisel ilişki) hususunda taraflarca hazırlanan protokolün hâkim tarafından uygun bulunması.

Özellikle tarafların ve çocukların menfaatine aykırı bir protokol sunulması, hâkimin iradelerin baskı altında açıklandığına kanaat getirmesi veya taraflardan birinin duruşmada anlaşmadan vazgeçmesi gibi durumlarda talep reddedilir. Bu durumda Yargıtay uygulamasına göre, hâkim taraflara davaya çekişmeli olarak devam etmek isteyip istemediklerini sorarak yargılamayı sürdürebilir.

Kusuru Olmayan Eşe Karşı Boşanma Talebi Kabul Edilir mi?

Türk hukukunda kusur ilkesi tamamen terkedilmemiştir. Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına dayalı bir davada, davacının kusuru daha ağır ise, davalının (az kusurlu veya kusursuz olan eşin) davaya itiraz hakkı bulunmaktadır. Bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde değilse ve evliliğin devamında davalı ve çocuklar için korunmaya değer bir yarar varsa, mahkeme boşanma talebini reddedebilir (TMK m. 166/2).

Ancak, evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar için korunmaya değer bir yarar kalmamışsa, ağır kusurlu eşin davası dahi kabul edilebilir. Bu noktada hâkim, somut olayın koşullarını ve tarafların durumunu hassasiyetle değerlendirecektir.

Eşler Arası Kısa Süreli Tartışmalar Boşanma Gerekçesi midir?

Hayır, eşler arasında yaşanan kısa süreli, gelip geçici ve evliliğin olağan akışında yaşanması muhtemel tartışmalar tek başlarına boşanma için yeterli bir gerekçe oluşturmaz. Boşanma kararı verilebilmesi için, anlaşmazlıkların evlilik birliğini “temelinden sarsacak” ve “ortak hayatı çekilmez kılacak” bir boyuta ulaşması gerekir. Ufak tefek sorunların zamanla birikerek evliliği çekilmez hale getirmesi mümkündür. Ancak münferit ve kısa süreli tartışmalar, bu ağırlıkta bir sarsıntı olarak değerlendirilmez ve boşanma davasının reddine neden olabilir.

Mahkeme Hangi Hallerde Evliliğin Devamına Karar Verir?

Mahkeme, boşanma için ileri sürülen sebeplerin kanunda aranan şartları taşımadığına kanaat getirdiğinde evliliğin devamına, yani davanın reddine karar verir. Bu haller özetle şunlardır:

  • İspat Yetersizliği: Davacının iddia ettiği vakıaları ispatlayamaması.
  • Sebebin Ağırlıksızlığı: İspatlanan olayların evlilik birliğini temelinden sarsacak ve ortak hayatı çekilmez kılacak nitelikte olmaması.
  • Affedilmiş Olaylar: Davaya konu edilen olayların davacı tarafından affedilmiş veya hoşgörüyle karşılanmış olması.
  • Ağır Kusur ve İtiraz: Davacının daha ağır kusurlu olması ve davalının haklı olarak davaya itiraz etmesi (TMK m. 166/2).
  • Barışma İhtimali: Hâkimin, taraflar arasında barışma ihtimali gördüğü durumlarda boşanma yerine ayrılık kararı verebilmesi (TMK m. 170). Ancak anlaşmalı boşanma davalarında, tarafların barışma ihtimalinin kalmadığı karine olarak kabul edildiğinden, ayrılık kararı verilemez.

Hâkim, evliliğin çekilmez hale gelmediğine kanaat getirirse, diğer bir deyişle davacının ileri sürdüğü olgulara karşın vicdanen tatmin olmazsa, davayı reddeder.

Aile Bütünlüğü ve Çocukların Durumu Boşanma Kararını Etkiler mi?

Evet, aile bütünlüğü ve özellikle çocukların durumu boşanma kararını etkileyen önemli faktörlerdir. Hâkim, karar verirken sadece eşlerin durumunu değil, aynı zamanda varsa müşterek çocukların menfaatini de gözetmek zorundadır. Bu durum, özellikle TMK m. 166/2’de düzenlenen, ağır kusurlu eşin açtığı davaya itiraz hakkı değerlendirilirken önem kazanır. Mahkeme, “evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korumaya değer bir yarar kalmadıysa” boşanmaya karar verir.

Ayrıca, anlaşmalı boşanmalarda dahi, tarafların çocukların velayeti ve durumu hakkında yaptıkları düzenlemenin “tarafların ve çocukların menfaatinin gözetilmesi kaydıyla hâkimce uygun bulunmuş olması” şarttır. Hâkim, protokolü çocukların üstün yararına aykırı bulursa, anlaşmalı boşanma talebini reddedebilir.

Geçici Ayrılıklar Boşanma Sebebi Mi?

Geçici ayrılıklar, tek başına mutlak bir boşanma sebebi değildir. Eşlerin bir süre ayrı yaşaması, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığının bir göstergesi olabilir, ancak bu durumun boşanma kararı için yeterli olup olmadığı somut olayın özelliklerine göre değerlendirilir. Ancak hukukumuzda “fiili ayrılık” ilkesine dayanan özel bir durum mevcuttur.

TMK m. 166/4’e göre, boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bir davanın reddedilmesi ve bu kararın kesinleşmesinden itibaren bir yıl geçmesine rağmen ortak hayatın yeniden kurulamaması halinde, eşlerden birinin talebi üzerine boşanma kararı verilir. Bu durum, “ortak hayatın yeniden kurulamaması nedeniyle boşanma” olarak adlandırılır ve mutlak bir boşanma sebebidir.

Barışma Sonrası Boşanma Davası Açılabilir mi?

Barışma, barışmadan önceki olayların affedildiği veya en azından hoşgörüyle karşılandığı anlamına gelir. Bu nedenle, barışma öncesinde yaşanan olaylara dayanılarak boşanma davası açılamaz. Eğer eşler barıştıktan sonra evlilik birliğini temelinden sarsan yeni olaylar yaşanırsa, sadece bu yeni olaylara dayanılarak dava açılabilir.

Boşanma yargılaması devam ederken davacının feragat etmiş olması halinde de feragat öncesi olayları hoşgörü ile karşıladığı anlamına geldiğinden feragat öncesindeki vakıalar eşlere kusur olarak izafe edilemez.

İspat Edilemeyen İddialarla Boşanma Talebi Sonuçlanır mı?

Hayır, ispat edilemeyen iddialara dayalı bir boşanma talebi kural olarak reddedilir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun temel prensiplerinden biri, “iddia edenin iddiasını ispatla yükümlü olması”dır. Boşanma davalarında da davacı, boşanma sebebi olarak ileri sürdüğü olay ve olguları kanıtlamak zorundadır.

Bir kaynakta belirtildiği üzere, “kişi mahkemenin önüne yeterli delil getirememiş, bu sebeple iddiasını ispatlayamamış veya usul kurallarına uymamış olduğundan davası reddedilmiş olabilir” (Kaya, 2025). Bu durum, özellikle çekişmeli boşanma davalarında davanın akıbetini belirleyen en önemli unsurdur. Hâkim, sadece iddialara dayanarak değil, sunulan ve ispat gücü olan delillere göre karar vermekle yükümlüdür.

Eşlerin Rızası Olmadan Boşanma Kararı Verilebilir mi?

Evet, verilebilir. Anlaşmalı boşanma (TMK m. 166/3) dışında, diğer tüm boşanma davaları “çekişmeli” niteliktedir ve taraflardan birinin rızası olmasa dahi, kanunda belirtilen boşanma şartlarının oluştuğunun mahkemece tespit edilmesi halinde boşanma kararı verilir. Örneğin, zina (TMK m. 161) veya hayata kast (TMK m. 162) gibi mutlak boşanma sebeplerinin varlığı ispatlandığında, davalı eş boşanmak istemese bile hâkim boşanmaya karar vermek zorundadır.

Aynı şekilde, evlilik birliğinin temelinden sarsılması (TMK m. 166/1) durumunda da, davalı eşin rızası aranmaz. Mahkeme, birliğin temelinden sarsılıp sarsılmadığını ve ortak hayatın çekilmez hale gelip gelmediğini değerlendirir. Şartlar oluşmuşsa, davalının karşı çıkmasına rağmen boşanma kararı tesis edilir.

Boşanma Davası Açmak İçin Gereken Hukuki Şartlar Nelerdir?

Boşanma davası açmak için öncelikle geçerli bir evliliğin bulunması ve kanunda sayılan boşanma sebeplerinden birinin mevcut olması gerekir. Bu sebepler genel olarak ikiye ayrılır:

1.Özel Boşanma Sebepleri (TMK m. 161-165): Bunlar kanunda tek tek sayılmış, ispatlandığında hâkimin takdir yetkisini büyük ölçüde ortadan kaldıran sebeplerdir:

  • Zina (m. 161)
    • Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış (m. 162)
    • Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme (m. 163)
    • Terk (m. 164)
    • Akıl hastalığı (m. 165)

2.Genel Boşanma Sebepleri (TMK m. 166): Bu kategori, özel sebeplerin dışında kalan ve evlilik birliğini temelinden sarsan her türlü olayı kapsar:

  • Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması: “Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir” (Ertem, 2023). Davacı, sarsıntının varlığını ve ortak hayatın çekilmez hale geldiğini ispatlamalıdır.
    • Anlaşmalı Boşanma: Yukarıda 6. başlıkta detaylandırılan şartların varlığı gerekir.
    • Fiili Ayrılık Nedeniyle Boşanma: Yukarıda 11. başlıkta açıklanan şartların gerçekleşmesi gerekir.

Davayı açan eş, davasını bu hukuki sebeplerden birine dayandırmak ve bu sebebi oluşturan vakıaları delilleriyle birlikte mahkemeye sunmak zorundadır.

Boşanmadan Önce Evi Terk Etmek Suç Sayılır mı?

Mevcut hukuk sistemimizde, boşanma davası açmadan önce evi terk etmek, ceza hukuku anlamında bir suç teşkil etmez. Evi terk etme eylemi, bir ceza normu tarafından yasaklanmış ve karşılığında bir ceza öngörülmüş bir fiil değildir. Bu eylem, tamamen aile hukuku kapsamında değerlendirilen ve evlilik birliğinin getirdiği yükümlülüklerin ihlali niteliğinde bir olgudur. Sonuçları da cezai değil, boşanma davasındaki kusur durumu, tazminat ve nafaka gibi hukuki alanlarda ortaya çıkar. Literatürde de bu eylemin hukuki sonuçları boşanma sebepleri ve kusur ilkesi çerçevesinde ele alınmaktadır. Dolayısıyla, evi terk eden eş hakkında ceza davası açılması veya bu eylemden dolayı cezai bir yaptırımla karşılaşması söz konusu değildir.

Evlilik Birliği Devam Ederken Evden Ayrılmanın Hukuki Sonuçları

Evlilik birliği devam ederken evden ayrılmanın hukuki sonuçları, ayrılığın haklı bir sebebe dayanıp dayanmadığına göre köklü bir şekilde değişmektedir. Haklı bir sebep olmaksızın, evlilik birliğinin yüklediği sorumluluklardan kaçmak amacıyla ortak konuttan ayrılmak, aile hukuku açısından ciddi sonuçlar doğurur.Öncelikle bu durum, boşanma davalarında “kusur” olarak değerlendirilir. Haksız yere evi terk eden eş, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan kusurlu taraf olarak kabul edilebilir. Bununla birlikte, belirli şartların varlığı halinde, terk edilen eş için TMK m. 164’te düzenlenen özel boşanma sebebi olan “terk nedeniyle boşanma davası” açma hakkı doğar.

Hukuki sonuçlar sadece boşanma davasının türüyle sınırlı kalmaz. Haksız terk, boşanmanın fer’i sonuçları olan maddi ve manevi tazminat taleplerinde aleyhe bir delil oluşturur. Nafaka taleplerini de doğrudan etkiler; kusurlu olan ve haksız yere evi terk eden eşin yoksulluk nafakası talep etme hakkı zayıflar veya ortadan kalkabilir. Velayet konusunda ise tek başına belirleyici olmasa da, çocuğun menfaati ilkesi çerçevesinde hâkimin takdirinde dikkate alınabilecek bir unsurdur.

Evden Ayrılmak Terk Sayılır mı? Boşanma Sürecine Etkisi

Evden her ayrılış, hukuki anlamda “terk” sayılmaz. Bir eylemin TMK m. 164 kapsamında “terk” olarak nitelendirilebilmesi için belirli unsurları barındırması gerekir. Bu unsurlar, hem doktrinde hem de Yargıtay kararlarında net bir şekilde ortaya konulmuştur.

Öncelikle, ayrılığın “evlilik birliğinden doğan yükümlülükleri yerine getirmemek maksadıyla” yapılmış olması gerekir. Bu, terk eyleminin manevi unsurudur. Evlilik birliğinin getirdiği sorumlulukları yerine getirmeme niyetinin bulunması, eşlerden birinin çocukların yetiştirilmesine ilişkin sorumlulukları yerine getirmeme, destek olmama ve benzeri evlilikten doğan yükümlülükleri yerine getirmeme amacıyla eşin evlilik neticesinde diğer eşle seçtikleri konutta yaşamama durumunda ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, askerlik, hastalık, iş seyahati gibi haklı ve meşru nedenlerle evden ayrılmak terk sayılmaz.

İkinci olarak, fiziksel bir ayrılık olmalıdır. Eşlerin aynı evde yaşarken birbirleri ile konuşmamaları, aynı yatakta yatmamaları, birlikte yemek yememeleri terk sayılmaz.

Boşanma sürecine etkisi ise iki yönlüdür:

  1. Özel Boşanma Sebebi Olarak Terk (TMK m. 164): Eğer ayrılık en az altı ay sürmüş, bu süre içinde usulüne uygun bir ihtar çekilmiş ve ihtar sonuçsuz kalmışsa, terk edilen eş “terk sebebiyle boşanma davası” açabilir. Bu, mutlak bir boşanma sebebidir; yani şartları oluştuğunda hâkim, evlilik birliğinin çekilmez olup olmadığını araştırmadan boşanmaya karar verir.
  2. Genel Boşanma Sebebi Olarak Terk (TMK m. 166): Haksız yere evi terk etmek, aynı zamanda evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan kusurlu bir davranıştır. Terk nedeniyle boşanma davasının şartları oluşmasa bile, evi haksız yere terk eden eşe karşı, bu eylem kusur olarak ileri sürülerek genel boşanma davası açılabilir.

Hangi Durumlarda Eşin Evden Ayrılması Haklı Gerekçe Sayılır?

Eşin ortak konuttan ayrılması, her zaman haksız bir eylem değildir. Türk Medeni Kanunu ve Yargıtay uygulamaları, eşin evden ayrılmasını haklı kılan bir dizi durum öngörmüştür. Bu durumlarda evden ayrılan eş, kusurlu kabul edilmez ve aleyhine terk nedeniyle boşanma davası açılamaz.

Bu haklı sebepler şöyle sıralamaktadır: “tedavi amacıyla, asker olduğundan, tutuklu yahut hükümlü olarak cezaevinde bulunduğundan, eğitim sebebiyle, aile giderlerini karşılayabilmek için başka bir şehirde çalışma zorunda olması nedeniyle, 6284 sayılı Ailenin Korunma ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun … gereğince yetkili makamın verdiği uzaklaştırma kararı nedeniyle, mahkemenin hükmettiği ayrılık kararı nedeniyle, hasta anne babasına bakabilmek için…”

Bunlara ek olarak, diğer eşin uyguladığı fiziksel veya psikolojik şiddet, onur kırıcı davranışlar, sadakatsizlik, eşi evden kovması veya ortak konuta dönmesini engellemesi gibi durumlar da evden ayrılmak için son derece haklı gerekçelerdir.

Önemle belirtmek gerekir ki, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararına göre, diğer eş tarafından evden ayrılmaya zorlanan eş, terk eden değil, terk edilen konumundadır. Bu içtihat, kötü niyetli eşin kendi kusurundan faydalanmasının önüne geçmektedir.

Evi Terk Etmenin Boşanma Davasında Kusur Değeri

Evi terk etme eyleminin boşanma davasındaki kusur değeri, eylemin haklı bir sebebe dayanıp dayanmadığına bağlıdır.

  • Haksız Terk: Haklı bir neden olmaksızın, evlilik birliğinin yükümlülüklerinden kaçma amacıyla ortak konutu terk etmek, tam kusurlu bir davranıştır. Terk, TMK m. 164’te “kusura dayalı bir boşanma sebebi” olarak tanımlanmıştır. Terk özel, mutlak ve kusura dayanan bir boşanma sebebidir. Haksız terk, sadece terk nedeniyle açılan davada değil, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle açılan davalarda da davalı eşin tam kusurlu veya ağır kusurlu olduğunun ispatında kullanılır. Bu kusur durumu, aleyhine maddi ve manevi tazminata hükmedilmesine ve yoksulluk nafakası talebinin reddedilmesine yol açabilir.
  • Haklı Terk: Fiziksel veya psikolojik şiddet, aldatma, evden kovulma gibi haklı bir nedenle evi terk eden eşe ise herhangi bir kusur atfedilemez. Bu durumda kusurlu olan taraf, evi terk eden değil, eşini evden ayrılmaya mecbur bırakan eylemleri sergileyen diğer eştir. Yargıtay’ın bu konudaki yaklaşımı nettir. Nitekim bir kararında, “Eşine hakaret ve küfredip, şiddet uygulayıp, eşini evden kovan eşin gerçekten iddia edildiği gibi terk edilen değil, terk eden eş olduğunun kabulü gerekir.” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 07.04.2015 tarihli, 2014/16627 Esas 2015/6843 Kararı). Bu durumda evi terk eden eş, kusursuz veya daha az kusurlu olduğundan, kendi lehine maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası talep edebilir.

Evden Ayrılan Eş Hakkında Terk Nedeniyle Boşanma Davası Açılabilir mi?

Evet, evden ayrılan eş hakkında terk nedeniyle boşanma davası açılabilir ancak bunun için kanunda sayılan sıkı şekil şartlarının eksiksiz olarak yerine getirilmesi gerekmektedir. TMK m. 164 bu şartları açıkça düzenlemiştir. Bu şartlar şunlardır:

  1. Ortak Hayata Son Verme: Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek amacıyla ortak konutu terk etmiş veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmüyor olmalıdır.
  2. Süre Şartı: Ayrılığın en az altı ay sürmüş ve dava açıldığı tarihte de devam ediyor olması gerekir.
  3. İhtar Şartı: Terk edilen eşin, ayrılığın dördüncü ayı bittikten sonra hâkim veya noter aracılığıyla terk eden eşe “eve dön” ihtarında bulunması gerekir. Bu ihtarın samimi olması, davet edilen konutun bağımsız ve yaşanılabilir olması, yol giderlerinin gönderilmesi gibi usuli gereklilikleri taşıması zorunludur.
  4. İhtarın Sonuçsuz Kalması: İhtarın tebliğinden itibaren iki ay içinde terk eden eşin haklı bir nedeni olmaksızın ortak konuta dönmemiş olması gerekir.

Bu şartlar kümülatif olup, birinin dahi eksikliği davanın reddine neden olur. Kubilay Ertem’in de ifade ettiği gibi, “Eğer ayrılık en az altı ay sürmüş ve bu durum devam ediyorsa, terk edilen eşin istemiyle hâkim veya noter tarafından yapılan ihtar da sonuçsuz kalmış ise, terk edilen eş boşanma davası açma hakkına sahiptir.”

Ancak, evi terk etmekte haklı olan (şiddet, aldatma vb. nedenlerle) veya diğer eş tarafından evden ayrılmaya zorlanan eşe karşı bu dava açılamaz. Zira kanun, “Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır” hükmüyle bu durumu engellemiştir.

Boşanma Sürecinde Evden Ayrılan Eşin Hakları Nelerdir?

Evden ayrılan eşin hakları, ayrılığın haklı bir sebebe dayanıp dayanmadığına göre şekillenir.

  • Haklı Sebeple Evden Ayrılan Eşin Hakları:
    • Tedbir Nafakası: Dava süresince kendisi ve varsa çocukları için tedbir nafakası talep edebilir. Evden haklı nedenle ayrılması, bu talebini engellemez.
    • Maddi ve Manevi Tazminat: Boşanmaya neden olan olaylarda kusursuz veya daha az kusurlu ise, diğer eşten maddi ve manevi tazminat talep edebilir.
    • Yoksulluk Nafakası: Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecekse ve kusuru diğer eşten daha ağır değilse, yoksulluk nafakası talep edebilir.
    • Velayet: Çocuğun velayetini talep edebilir. Haklı nedenle evden ayrılması, velayeti almasına engel teşkil etmez; aksine, çocuğunu şiddet ortamından uzaklaştırması lehine bir durum olarak değerlendirilebilir.
    • Mal Paylaşımı: Mal rejiminin tasfiyesinden doğan alacak haklarını (katılma alacağı vb.) talep edebilir.
  • Haksız Sebeple Evden Ayrılan Eşin Hakları:
    • Tedbir Nafakası: Dava süresince tedbir nafakası talep etme hakkı devam edebilir, zira tedbir nafakası kusura bağlı değildir. Ancak uygulamada hâkimler bu durumu takdirlerinde değerlendirebilir.
    • Maddi ve Manevi Tazminat: Genellikle tam kusurlu veya ağır kusurlu sayılacağı için, diğer eşten maddi ve manevi tazminat talep edemez.
    • Yoksulluk Nafakası: Ağır kusurlu olduğu için yoksulluk nafakası talebi büyük olasılıkla reddedilecektir.
    • Velayet: Haksız yere evi ve çocuğu terk etmesi, velayet talebinde aleyhine bir delil olarak kullanılabilir. Çocuğun üstün yararı ilkesi gereği, sorumluluklarını ihmal eden bir ebeveyn olarak görülebilir.
    • Mal Paylaşımı: Mal rejiminin tasfiyesinden doğan hakları kural olarak devam eder. Kusur, mal paylaşımının oranını doğrudan etkilemez.

Evden Ayrılmak ve Nafaka Yükümlülüğü: Nelere Dikkat Edilmeli?

Evden ayrılma eylemi, nafaka talepleri üzerinde doğrudan bir etkiye sahiptir. Bu konuda dikkat edilmesi gereken temel ayrım, nafakanın türü (tedbir veya yoksulluk) ve ayrılığın haklı bir sebebe dayanıp dayanmadığıdır.

  • Tedbir Nafakası (Dava Süresince): Tedbir nafakası, boşanma davası süresince eşlerin ve çocukların geçimini sağlamak amacıyla hükmedilen ve kusura bağlı olmayan bir nafakadır. Bu nedenle, evi haksız yere terk etmiş olan eş dahi, maddi durumunun yetersiz olması halinde kendisi için tedbir nafakası talep edebilir. Ancak hâkim, bu durumu takdir hakkı çerçevesinde değerlendirebilir. Çocuklar için talep edilen tedbir nafakasında ise ebeveynin kusurunun hiçbir önemi yoktur; çocuğun bakım ve eğitim giderleri için nafaka bağlanması zorunludur.
  • Yoksulluk Nafakası (Boşanma Sonrası): Yoksulluk nafakası, boşanma sonrasında yoksulluğa düşecek olan tarafa, kusuru daha ağır olmamak kaydıyla bağlanan bir nafakadır. İşte bu noktada evi terk etme eylemi kritik bir önem kazanır.
    • Haksız Terk: Haklı bir sebep olmaksızın evi terk eden eş, evlilik birliğinin sona ermesinde “ağır kusurlu” kabul edileceğinden, yoksulluk nafakası talep etme hakkını kaybeder.
    • Haklı Terk: Şiddet, onur kırıcı davranış gibi haklı bir nedenle evi terk eden eşin kusuru bulunmadığından, diğer şartları (yoksulluğa düşme ve diğer eşin mali gücü) taşıması halinde yoksulluk nafakası alabilir.

Bu nedenle, nafaka talebinde bulunacak veya nafaka ödemek istemeyen tarafın, evden ayrılmanın haklı bir sebebe dayanıp dayanmadığını delilleriyle ispatlaması büyük önem taşır.

Eşin Evden Ayrılması Çocuğun Velayetini Etkiler mi?

Eşin evden ayrılması, çocuğun velayetinin belirlenmesinde tek başına ve mutlak bir kriter değildir. Velayette esas olan, her zaman “çocuğun üstün yararı” ilkesidir. Hâkim, velayete karar verirken çocuğun fiziksel, zihinsel, ahlaki ve sosyal gelişimini en iyi hangi ebeveynin sağlayacağını değerlendirir. Ancak evden ayrılma eyleminin nedeni ve şekli, bu değerlendirmede önemli bir rol oynar.

  • Haklı Nedenle Çocuğu da Yanına Alarak Ayrılma: Eşinden şiddet gören bir annenin, çocuğunu da korumak amacıyla yanına alarak evden ayrılması, velayet talebinde aleyhine değil, lehine bir durum olarak yorumlanabilir. Bu durum, annenin çocuğuna karşı korumacı ve sorumlu bir ebeveyn olduğunu gösterir.
  • Çocuğu Terk Ederek Evden Ayrılma: Bir ebeveynin, çocuğu diğer eşin yanında bırakarak ve onunla ilgilenmeyerek haksız bir nedenle evden ayrılması, ebeveynlik sorumluluklarını ihmal ettiğinin bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Bu durum, velayet kararında aleyhine güçlü bir delil teşkil eder.
  • Haksız Nedenle Ayrılma Ancak Çocukla İlgiyi Sürdürme: Eşini haksız yere terk eden ancak çocuğuyla düzenli olarak ilgilenen, bakım ve eğitim masraflarına katılan bir ebeveynin durumu daha farklıdır. Hâkim burada, ebeveynin eşine karşı kusurlu davranışıyla çocuğuna karşı sorumluluklarını ayırarak bir değerlendirme yapacaktır.

Sonuç olarak, evi terk etmek otomatik olarak velayetin kaybedilmesine yol açmaz. Ancak bu eylemin altında yatan nedenler ve ebeveynin çocuğa karşı tutumu, hâkimin “çocuğun üstün yararı”nı tespit ederken dikkate alacağı en önemli faktörlerdendir.

Haklı Sebep Olmadan Evden Ayrılmak Mahkemede Aleyhe Delil Olur mu?

Evet, kesinlikle aleyhe delil olur. Haklı bir sebep olmaksızın ortak konutu terk etmek, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına (TMK m. 166) dayalı bir boşanma davasında, terk eden eşin tam veya ağır kusurlu olduğunun en somut kanıtlarından biridir.

Bu durum, mahkemede şu sonuçları doğurur:

  1. Kusur Tespiti: Mahkeme, boşanmaya sebep olan olaylarda evi haksız yere terk eden eşi kusurlu bulacaktır.
  2. Tazminat Yükümlülüğü: Diğer eş, evi terk eden eşin bu kusurlu davranışı nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığını (manevi tazminat) ve mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelendiğini (maddi tazminat) iddia ederek tazminat talep edebilir ve bu talebinde haklı görülme olasılığı yüksektir.
  3. Nafaka Talebinin Reddi: Haksız terk, ağır kusur sayıldığından, evi terk eden eşin yoksulluk nafakası talebi reddedilecektir.
  4. Karşı Dava Hakkının Zayıflaması: Evi terk eden eşin, diğer eşe karşı açacağı bir boşanma davasında veya karşı davada iddialarını ispatlaması zorlaşır. Kendi kusurlu eylemi, diğer eşin daha hafif kusurlarını önemsiz hale getirebilir.

Evden Ayrılma İhtar Süreci: Ne Zaman Başlar, Ne Anlama Gelir?

İhtar süreci, TMK m. 164’te düzenlenen “terk nedeniyle boşanma davası” açılabilmesi için zorunlu bir usuli işlemdir. Bu süreç, haksız yere evi terk eden eşe, evlilik birliğine geri dönmesi için yapılan son resmi çağrıdır.

  • Ne Zaman Başlar? İhtar talebinde bulunabilmek için, terk eyleminin üzerinden en az dört ay geçmiş olması gerekir. Ilgıt Dilan Erdoğmuş’un da vurguladığı gibi, “Terk sonrasında dört ay geçmedikçe ihtar talebinde bulunulması mümkün değildir.” Dört aylık süre dolduktan sonra, terk edilen eş, aile mahkemesine veya notere başvurarak ihtar gönderilmesini talep edebilir.
  • Ne Anlama Gelir? İhtar, terk eden eşe şu mesajı verir: “İki ay içinde haklı bir nedenin olmaksızın ortak konuta geri dön. Aksi takdirde aleyhine terk nedeniyle boşanma davası açacağım.” İhtarın geçerli olabilmesi için samimi bir iradeyi yansıtması, davet edilen konutun bağımsız ve oturmaya elverişli olması, terk eden eşin yol masraflarının karşılanması ve ihtarın eşin bilinen adresine usulüne uygun olarak tebliğ edilmesi gerekir.
  • Sürecin Tamamlanması: İhtarın tebliğinden itibaren terk eden eşin eve dönmesi için iki aylık bir süresi vardır. Bu süre içinde eş haklı bir sebep göstermeksizin dönmezse, ihtar sonuçsuz kalmış sayılır. Bu iki aylık sürenin de dolmasıyla birlikte, terk edilen eş terk nedeniyle boşanma davası açma hakkı kazanır. Dolayısıyla, terk eyleminden dava açılmasına kadar geçen toplam süre en az altı aydır (4 ay bekleme + 2 ay ihtar süresi).

Ayrı Yaşama Hakkı ve Türk Medeni Kanunu’ndaki Yeri

Türk Medeni Kanunu, evlilik birliğinin temelini “birlikte yaşama” yükümlülüğü üzerine kurar. Bu nedenle, eşlerin keyfi olarak ayrı yaşaması kural olarak kabul edilmez. Ancak kanun, belirli durumlarda eşlere “ayrı yaşama hakkı” tanımıştır. Bu hak, iki temel durumda ortaya çıkar:

  1. Hâkim Kararıyla Ayrı Yaşama (TMK m. 197): Kanunun en net düzenlemesi TMK m. 197’de yer alır. Buna göre, “Birlikte yaşamaya ara verilmesi haklı bir sebebe dayanıyorsa hâkim, eşlerden birinin istemi üzerine birinin diğerine yapacağı parasal katkıya, konut ve ev eşyasından yararlanmaya ve eşlerin mallarının yönetimine ilişkin önlemleri alır.” Bu madde, eşlerden birinin kişiliği, ekonomik güvenliği veya ailenin huzurunun ciddi şekilde tehlikeye düşmesi halinde, hâkimden izin alarak yasal olarak ayrı yaşama hakkı tanır.
  2. Fiili Durum Olarak Haklı Sebeple Ayrı Yaşama: Hâkim kararı olmasa dahi, bir eşin diğer eşin can güvenliğini tehdit eden davranışları (şiddet), onur kırıcı hareketleri veya sadakatsizliği gibi durumlar, diğer eşe fiilen ayrı yaşama hakkı verir. Bu durumda ayrı yaşayan eş, evi terk etmiş sayılmaz ve kusurlu kabul edilemez. Bu, hukukun “kimseyi kendi kusurlu eyleminin sonuçlarına katlanmaya zorlayamazsın” ilkesinin bir yansımasıdır. Bu haklı sebep devam ettiği sürece, ayrı yaşama hali hukuka uygun kabul edilir.

Boşanma Öncesi Eşler Ayrı Yaşayabilir mi? Yasal Dayanaklar

Evet, boşanma öncesi eşler belirli koşullar altında ayrı yaşayabilirler. Bu durumun yasal dayanakları şunlardır:

  1. Anlaşarak Ayrı Yaşama: Eşler, evlilik birliğini sonlandırmadan, karşılıklı rıza ile bir süre ayrı yaşamaya karar verebilirler. Bu durumda bir “terk” eylemi söz konusu olmaz, çünkü ayrılık diğer eşin rızasına dayanmaktadır. Bu fiili ayrılık döneminde eşler, boşanma konusunda bir karara varabilir veya evliliklerini kurtarmak için çaba gösterebilirler.
  2. Haklı Bir Sebebe Dayanarak Ayrı Yaşama: Yukarıda da belirtildiği gibi, bir eşin can güvenliğinin, sağlığının veya onurunun diğer eş tarafından tehlikeye atılması durumunda, o eşin ayrı yaşama hakkı doğar. Bu durumun yasal dayanağı, genel hukuk ilkeleri ve dürüstlük kuralıdır. Şiddet, hakaret, aldatma gibi eylemler, diğer eş için ortak hayatı çekilmez kıldığından, ayrı yaşama fiili bir zorunluluk ve hak haline gelir. Koca ortak konuta başka bir kadın getirdiği veya kendi ana ve babası ile yaşamaya zorladığı için ortak konutu terk eden eş de haklı sayılır.
  3. Hâkimin İznine Dayanarak Ayrı Yaşama (TMK m. 197): En sağlam yasal dayanak, TMK m. 197 uyarınca Aile Mahkemesi’nden alınacak “ayrı yaşama izni” kararıdır. Bu karar, ayrı yaşamayı tamamen yasal bir zemine oturtur ve bu süre zarfında eşlerin birbirlerine karşı nafaka gibi mali yükümlülüklerini de düzenler.
  4. Ayrılık Kararı (TMK m. 171): Boşanma davası açıldığında, hâkim boşanmaya veya davanın reddine karar vermek yerine, bir yıldan üç yıla kadar bir “ayrılık” süresine de hükmedebilir. Bu karar, eşlerin yasal olarak ayrı yaşamalarına olanak tanır ve bu sürenin sonunda ortak hayat yeniden kurulamamışsa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Evden Ayrılmanın Psikolojik ve Hukuki Boyutları

Evden ayrılma, hem derin psikolojik etkileri olan hem de karmaşık hukuki sonuçlar doğuran bir eylemdir.

  • Hukuki Boyut: Hukuki olarak evden ayrılma, “haklı” ve “haksız” olmak üzere ikiye ayrılır ve tüm hukuki sonuçlar bu ayrıma göre şekillenir. Haksız ayrılık, “terk” olarak nitelendirilir ve kusur, boşanma sebebi, tazminat ve nafaka sorumluluğu gibi sonuçlar doğurur. Haklı ayrılık ise bir hak kullanımıdır ve ayrılan eşi hukuki olarak korur. Hukuk, bu eylemi somut, objektif ve kanıtlanabilir kriterlere (şiddetin varlığı, ihtarın çekilip çekilmediği, sürelerin dolup dolmadığı vb.) göre değerlendirir. Yargıtay’ın, eşini evden ayrılmaya zorlayan tarafı “terk eden” sayması, hukukun bu eylemin arkasındaki gerçek niyeti ve dinamiği anlama çabasının bir göstergesidir. Hukuk Genel Kurulu kararı, “terke zorlayan eşin kendi kusurundan yararlanması sonucunu” doğuran eski içtihatların adaletsizliğini gidermeye yönelik önemli bir adımdır.
  • Psikolojik Boyut: Evden ayrılmanın psikolojik boyutu ise çok daha katmanlıdır. Ayrılan eş için bu, genellikle uzun bir çatışma, hayal kırıklığı ve çaresizlik sürecinin son adımıdır. Eğer ayrılık şiddet gibi bir nedenle gerçekleşmişse, travma, korku ve güvensizlik hisleri hakimdir. Terk edilen eş için ise reddedilme, yalnızlık, öfke ve belirsizlik duyguları ön plana çıkabilir. Çocuklar için ise bu süreç, aile bütünlüğünün bozulması, aidiyet kaybı ve ebeveynleri arasında kalma stresi gibi derin psikolojik yaralar açabilir. Hukuki süreçteki “ihtar” gibi mekanizmalar, hukuki bir zorunluluk olsa da, psikolojik olarak taraflar arasındaki gerilimi artırabilir ve barışma umutlarını tamamen ortadan kaldırabilir. Hukuk, eylemin sonuçlarıyla ilgilenirken, psikoloji, eylemin nedenleri ve bireyler üzerindeki etkileriyle ilgilenir.

Eşin Evi Terk Etmesi Sonrası Mal Paylaşımı Nasıl Etkilenir?

Türk hukukunda, eşin evi terk etmesi, yani kusurlu bir davranış sergilemesi, kural olarak mal rejiminin tasfiyesini ve mal paylaşımının oranlarını doğrudan etkilemez. Türkiye’de yasal mal rejimi olan “edinilmiş mallara katılma rejimi”nde (TMK m. 218 vd.), evlilik birliği içinde edinilen malların değerinin, yasal kesintiler yapıldıktan sonra eşler arasında yarı yarıya paylaşılması esastır.

Bu matematiksel paylaşıma eşlerin boşanmadaki kusur oranları etki etmez. Yani, evi haksız yere terk eden ve tam kusurlu olan eş dahi, mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan katılma alacağı hakkını kaybetmez.

Ancak, evi terk etme eyleminin mal paylaşımına dolaylı etkileri olabilir:

  1. Zina veya Hayata Kast Nedeniyle Katılma Alacağının Azaltılması (TMK m. 236/2): Kanun, mal paylaşımında kusurun etkili olabileceği iki istisnai durum öngörmüştür: zina ve hayata kast. Eğer evi terk etme eylemi, bir zina ilişkisi yaşamak amacıyla gerçekleşmişse, diğer eş, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının (katılma alacağının) hâkim tarafından hakkaniyete uygun olarak azaltılmasını veya kaldırılmasını talep edebilir. Terk eylemi tek başına bu sonucu doğurmaz; mutlaka zina veya hayata kast ile birlikte gerçekleşmelidir.
  2. Maddi Tazminatın Mal Paylaşımından Mahsubu: Evi haksız yere terk eden eş, kusurlu olduğu için diğer eş lehine maddi tazminata mahkûm edilebilir. Bu tazminat borcu, mal paylaşımından doğan alacağından mahsup edilebilir. Bu durum, paylaşım oranını değiştirmese de, kusurlu eşin eline geçecek net miktarı azaltır.

Sonuç olarak, bir eşin evi terk etmiş olması, onun edinilmiş mallar üzerindeki yarı oranındaki yasal hakkını ortadan kaldırmaz. Ancak bu eylemin arkasında zina gibi çok ağır bir kusur varsa veya bu eylem nedeniyle bir tazminat borcu doğmuşsa, mal paylaşımı sonucunda eline geçecek olan nihai tutar dolaylı olarak azalabilir.

Barodan Ücretsiz Avukat Almanın Şartları Nelerdir?

Meslek hayatımızda müvekkillerimize en sık izah ettiğimiz konulardan biri, adli yardımın bir lütuf değil, hak arama özgürlüğünün teminatı olan bir hak olduğudur. Literatüre göre bu haktan faydalanmanın iki temel şartı bulunmaktadır.

Birincisi, maddi yetersizliktir. Kişinin, kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zora düşürmeksizin yargılama giderlerini karşılama gücünün olmaması gerekir. Ferda Selika Damla Aydın’ın belirttiği gibi, bu kurum Osmanlı hukukundan beri varlığını sürdürmekte ve temel amacı, maddi imkansızlıkların adalete erişime engel olmasını önlemektir.

İkincisi ise talebin açıkça dayanaktan yoksun olmamasıdır. Geçmişte “haklı olduğuna dair kanaat uyandırma” şeklinde daha katı bir kriter varken, AİHM içtihatları doğrultusunda bu şart yumuşatılmıştır. Bu iki şartın varlığı halinde, kişi adli yardım kapsamında ücretsiz avukat hizmetinden yararlanabilir.

Kimler Adli Yardım Kapsamında Ücretsiz Avukat Talep Edebilir?

Adli yardım, esasen gerçek kişiler için öngörülmüş bir mekanizmadır. Dava açmak isteyen davacı, kendisine karşı dava açılmış davalı veya icra takibine maruz kalan borçlu, maddi durumunun yetersiz olduğunu ispatladığı takdirde bu haktan faydalanabilir. Safa Kekeç’in de belirttiği gibi, “Adli yardım kurumundan esas olarak dava ve takip ehliyetine sahip olan gerçek kişiler faydalanacaktır.”

Bununla birlikte, istisnai bir durum da mevcuttur. HMK uyarınca, kamuya yararlı dernek ve vakıflar da iddialarının ve savunmalarının haklılığı ve mali yetersizliklerini ispatlamaları halinde adli yardımdan yararlanabilirler. Bu, özellikle toplumsal fayda gözeten davalarda önemli bir imkandır.

Baro Ücretsiz Avukat Hizmeti Nasıl Alınır? Başvuru Süreci

Müvekkillerimize süreci anlatırken genellikle iki temel yol olduğunu belirtiriz:

  • Mahkeme Üzerinden Başvuru: Dava açılırken veya devam eden bir dava sırasında, dava dilekçesiyle veya ayrı bir dilekçeyle mahkemeden adli yardım talep edilebilir. Mahkeme, talebi uygun bulursa, HMK m. 335/1-ç uyarınca “ücreti sonradan ödenmek üzere bir avukat teminini” karara bağlar ve ilgili barodan avukat görevlendirmesini ister.
  • Doğrudan Baroya Başvuru: Kişiler, dava açmadan önce veya dava sırasında doğrudan bulundukları ildeki baronun adli yardım bürosuna başvurabilirler. Bu, özellikle hukuki danışmanlık veya dava öncesi hazırlık aşamasında kritik öneme sahiptir. Musa Toprak’ın belirttiği gibi, “adli yardım talepleri baroya veya adli yardım bürosuna yazılı olarak yapılır.” Başvuru sırasında kimlik bilgileri, maddi duruma ilişkin belgeler ve talebin konusu özetlenir.

Ücretsiz Avukat Hizmeti Hangi Davalarda Geçerlidir?

Adli yardım, belirli dava türleriyle sınırlı değildir. Hukuk sistemimizde hukuk, idari ve ceza davalarının tamamında adli yardım talep edilebilir. Adli yardım hukuk davaları ve idari davalarda maddi durumu yetersiz kimselere hizmet veriyor olup, zorunlu müdafilik ise CMK’dan kaynaklı ilgili hallerde ceza davalarında hizmet vermektedir.

Baro Tarafından Sağlanan Avukatlar Hangi Aşamada Görevlendirilir?

Baro tarafından görevlendirilen avukat, hukuki sürecin başından sonuna kadar görev yapar. Görevlendirme, sadece ilk derece mahkemesindeki yargılamayı kapsamaz. HMK m. 335’e göre adli yardım, hükmün kesinleşmesine kadar devam eder. Bu, istinaf (bölge adliye mahkemesi) ve temyiz (Yargıtay) aşamalarını da kapsadığı anlamına gelir. Dolayısıyla müvekkil, kanun yolları da dahil olmak üzere tüm yargılama süreci boyunca hukuki destekten mahrum kalmaz. Bu, hak arama sürecinin bütünlüğü açısından son derece önemlidir.

Kadınlara ve Çocuklara Ücretsiz Avukat Desteği

Pozitif ayrımcılık ilkesi gereği, hukuk sistemimiz kadın ve çocuklara özel bir koruma sağlamaktadır. Özellikle şiddet mağduru kadınlar ve çocuklar söz konusu olduğunda, adli yardım mekanizması daha hızlı ve koşulsuz işleyebilmektedir. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında da şiddet mağdurlarına baro tarafından avukat görevlendirilmesi, maddi durum araştırması yapılmaksızın sağlanabilmektedir. Bu, şiddet sarmalından kurtulmaya çalışan ve genellikle ekonomik özgürlüğü olmayan kadınlar için hayati bir güvencedir.

Barodan Avukat Talebinde Gerekli Belgeler Nelerdir?

Başvurunun en kritik aşaması, maddi yetersizliğin ispatıdır. Barolar genellikle başvuru sahibinden şu belgeleri talep eder:

  • Muhtarlıktan alınacak fakirlik belgesi (yoksulluk ilmühaberi)
  • İkametgâh belgesi
  • Nüfus cüzdanı fotokopisi
  • SGK’dan alınacak gelir durumunu gösterir belge (çalışıp çalışmadığına dair)
  • Tapu ve trafik tescil kayıtları (üzerine kayıtlı mal varlığı olup olmadığına dair)
  • Dava ile ilgili belgeler (dava dilekçesi, ihtarname vb.)

Uygulamada tüm baroların aynı bilgi ve belgeleri talep etmez. Bu nedenle başvuru yapılacak baronun kendi yönergesini ve talep ettiği belgeleri önceden öğrenmekte fayda vardır.

Baro Avukatı ile Özel Avukat Arasındaki Farklar

Teoride, barodan atanan avukat ile özel olarak tutulan avukatın görev, yetki ve sorumlulukları arasında hiçbir fark yoktur. Her ikisi de Avukatlık Kanunu’na ve meslek kurallarına tabidir ve müvekkilinin haklarını en iyi şekilde savunmakla yükümlüdür. Ancak pratikte, özellikle sistemin işleyişinden kaynaklanan bazı farklılıklar gözlemlenebilmektedir. Bu durum, genellikle avukatın kişisel performansından ziyade, sistemin getirdiği yoğunluk ve kaynak yetersizliğinden kaynaklanır.

Sığınma Evlerinde Kalanlar İçin Hukuki Yardım İmkânı

Bu gruptaki bireylerin adli yardımdan yararlanma hakkı olduğu açıktır. Sığınma evlerinde kalanlar, genellikle şiddet mağduru, can güvenliği tehdidi altında olan ve hiçbir ekonomik gücü bulunmayan kişilerdir. Bu durumları itibarıyla, hem “maddi durumu yetersiz” hem de “özel ihtiyaç sahibi birey” kategorisine girerler. Dolayısıyla, boşanma, velayet, koruma kararı gibi her türlü hukuki süreç için adli yardıma başvurmaları ve bu hizmetten öncelikli olarak yararlanmaları gerekir.

Yabancıların Ücretsiz Avukat Talep Hakkı Var mı?

Evet, yabancıların da adli yardım kapsamında ücretsiz avukat talep etme hakkı bulunmaktadır. Bu hak, hem uluslararası sözleşmelerin hem de iç hukukumuzun bir gereğidir. Ömer Yetim’in çalışmasında bu husus net bir şekilde ifade edilmiştir:

“YUKK m.57/7 ve m.81’de, avukatlık ücretini karşılama imkanı bulunmayan yabancılar, mülteciler, göçmenler ve sığınmacılara yargıdaki başvurularında, Avukatlık Kanununun adli yardım hükümlerine göre avukatlık hizmeti verileceği düzenlenmiştir.”

Ancak uygulamada yabancılar ciddi zorluklarla karşılaşmaktadır. Dil bariyeri, istenen belgeleri (örneğin fakirlik belgesi) kendi ülkelerinden temin etmedeki güçlükler ve sistem hakkındaki bilgi eksikliği en büyük engellerdir. Bu nedenle, baroların ve ilgili kurumların yabancıların başvurularını değerlendirirken daha esnek ve hızlı bir yöntem geliştirmeleri, adalete erişimleri için elzemdir.

Baro Avukatı Hangi Süreyle Görevlendirilir?

Daha önce de belirtildiği gibi, adli yardım kararı ile görevlendirilen avukatın görevi, davanın veya takibin sonuna kadar devam eder. Adli yardım, hükmün kesinleşmesine kadar devam edecek şekilde öngörülmüştür. Bu, ilk derece mahkemesi kararının ardından yapılacak istinaf ve temyiz başvurularını da kapsar. Müvekkil, dosya Yargıtay’dan kesinleşerek dönene kadar aynı avukatın hukuki desteğinden yararlanmaya devam eder.

Ücretsiz Avukat Reddedilirse Ne Yapılmalı?

Adli yardım talebinin reddedilmesi durumunda izlenecek yol, talebin nereye yapıldığına göre değişir:

  • Mahkeme Tarafından Reddedilirse: Mahkemenin adli yardım talebinin reddine ilişkin kararına karşı, esas hükümle birlikte kanun yoluna başvurulabilir. Ancak bu durum, kişinin yargılamanın başında harç ve masrafları yatırmak zorunda kalması anlamına gelir ki bu da adli yardımın amacını zedeler.
  • Baro Adli Yardım Bürosu Tarafından Reddedilirse: Bu durumda, başvuru sahibinin itiraz hakkı bulunmaktadır. İrem Özdemir’in çalışmasında bu süreç şöyle açıklanmıştır:”Adli yardım talebi reddedilen kişi… 10 gün içinde yazı veya sözle, Baro Başkanı’na başvurabilir. Bu karar ise kesindir.”

Ayrıca, AİHM’nin Aerts v. Belçika kararında vurgulandığı gibi, adli yardım talebinin davanın esasına girilerek “haklı olmadığı” gerekçesiyle reddedilmesi, mahkemeye erişim hakkının ihlali anlamına gelebilir. Bu nedenle ret kararlarının gerekçeli ve hukuka uygun olması zorunludur.

Adli Yardım Talebinde En Sık Yapılan Hatalar

Pratikte karşılaştığımız ve literatürdeki sorunlardan çıkardığımız en yaygın hatalar şunlardır:

  • Eksik Belge Sunmak: Maddi durumu ispatlayan belgelerin eksik veya yetersiz olması, talebin en baştan reddedilmesine neden olur.
  • Maddi Durumu Yanlış Beyan Etmek: Sonradan maddi durumunun yeterli olduğu anlaşılan kişinin adli yardım kararı iptal edilir ve ödemediği tüm masraflar kendisinden faiziyle tahsil edilir.
  • “Haklılık” Şartını Yanlış Anlamak: Davayı kesin olarak kazanacağını ispatlamak gerekmez. Talebin “açıkça dayanaktan yoksun olmadığını” gösteren delilleri sunmak yeterlidir.
  • Başvuru Süreçlerini Bilmemek: Özellikle yabancılar ve dezavantajlı gruplar, e-Devlet gibi başvuru kanallarından veya doğrudan baroya başvuru hakkından haberdar olmayabilir.
  • Ret Kararına İtiraz Etmemek: Talebi reddedilen birçok kişi, süreci orada bırakmakta ve itiraz hakkını kullanmamaktadır.

Anlaşmalı Boşanma Ücreti Ne Kadar 2025?

Boşanma avukatı ücreti 2025 yılı için Türkiye Barolar Birliği tarafından 2025 yılı için Aile Mahkemelerinde görülen işler için belirlenen asgari ücret 30.000 TL‘dir. Bu rakam minimum uygulanacak rakam olup anlaşmalı boşanma davalarında talep edilecek alt sınırdır. Talep edilecek işin şartların sabit olmaması sebebiyle ücret artışı yapılabilir. Bununla alakalı kesin ücret bilgisini tespit için Sarıoğlu Sefer Hukuk Bürosu‘nu arayarak bilgi alabilirsiniz.

Çekişmeli Boşanma Ücreti Ne Kadar 2025?

Çekişmeli boşanma davaları anlaşmalı boşanma davalarından daha zor ve kapsamlı dosyalar olması dolayısıyla ücreti farklıdır. Çekişmeli boşanma davasında minimum ücret 70.000 TL‘dir. Her davanın talep ve şartları taraflara özgü olduğundan kesin ücretin belirlenmesi için Sarıoğlu Sefer Hukuk Bürosu’nu arayıp bilgi alabilirsiniz.

Boşandıktan Sonra Evde Kim Kalır?

Ev tapuda mali̇k olarak gözüken eşe kalır. Di̇ğer eş mal reji̇mi̇ni̇n tasfi̇yesi̇ kapsamında evi̇n değeri̇ni̇n yarısını alacak hakkı olarak kazanır. Tapunun yarı yarıya bölüşülmesi̇ gi̇bi̇ bi̇r si̇stem yoktur.

Anlaşmalı Boşanmada Devlet Avukat Veriyor Mu?

Kendi̇si̇ni̇n ve ai̇lesi̇ni̇n bakımını açısından avukatlık ücreti̇ ve yargılama gi̇derleri̇ni̇ ödeyecek durumu olmayan ki̇şi̇lere anlaşmalı boşanmada davasında da avukat veri̇li̇r.

Boşanmak İstiyorum Ne Yapmam Lazım?

Eşi̇ni̇z de boşanmak i̇sti̇yorsa anlaşmalı boşanma davası açmanız gereki̇r. Eşi̇ni̇z boşanma i̇stemi̇yorsa çeki̇şmeli̇ boşanma davası açmanız gereki̇r. Bu konuda hata yapmamak ve hak kaybı yaşamamak adına uzman boşanma avukatına danışılmalıdır.

Anlaşmalı Boşanmada Kadın Nafaka Alır Mı?

Eşlerce kadın i̇çi̇n nafaka beli̇rlenmi̇şse kadın nafaka alır. Anlaşmalı boşanmada taraflar nafakayı özgür i̇radeleri̇yle beli̇rlerler. Nafaka konusunda anlaşamazlarsa anlaşmalı boşanma gerçekleşmez.

Boşanırken Kadının Hakları Nelerdir?

Boşanırken genelli̇kle kadınlara nafaka ve tazmi̇nat ödenmektedi̇r. Ancak boşanmada kadın erkek ayrımı olmaksızın eşleri̇n nafaka tazmi̇nat ve velayet talep etme hakkı vardır. Duruma göre nafaka ve tazmi̇nat veri̇lmektedi̇r.

Boşanmada Araba Kime Verilir?

Boşanmada araba araba hangi̇ eş adına kayıtlı i̇se ona veri̇li̇r. Di̇ğer eş arabanın değeri̇ni̇n yarısını alacak hakkı olarak elde eder.

Nafaka almak için kaç yıl evli olmak gerekir?

Nafaka almak i̇çi̇n herhangi̇ bi̇r süre öngörülmemi̇şti̇r. 1 gün evli̇ kalsanız dahi̇ boşanma davası açıp nafaka talep edebi̇lirsiniz.

İletişim & Danışma

Boşanma, velayet, nafaka, mal paylaşımı ve diğer aile hukuku konuları; hem hukuki bilgi hem de duygusal hassasiyet gerektirir. Sarıoğlu & Sefer Hukuk Bürosu, İstanbul’da boşanma ve aile hukuku davalarında uzman avukatları ile yanınızda olmaya hazırdır.

Dosyanızın içeriğini, sizinle anlaşarak gizlilik ilkesi çerçevesinde inceleyebilir ve hukuki görüşlerimizi paylaşabiliriz. Sürecin başından sonuna kadar sizi en doğru yönlendirme ile takip ederiz.

📍 Adres: Osmaniye, İsmail Erez Blv No:9 D:2, 34146 Bakırköy/İstanbul
📞 Telefon: 0543 736 57 50
📧 E-posta: av.fatihsefer@gmail.com

Aşağıdaki yöntemlerle bize ulaşabilirsiniz:

  • Web sitemizdeki iletişim formunu doldurarak,
  • Doğrudan arayarak,
  • E-posta göndererek

Hukuki haklarınızı korumak, süreçte kayıplar yaşamamak ve en iyi sonucu elde etmek için bizimle iletişime geçebilirsiniz.